1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Canan Tan: “Erkeklerin çok derdi olduğunu düşünüyorum”
Canan Tan: “Erkeklerin çok derdi olduğunu düşünüyorum”

Canan Tan: “Erkeklerin çok derdi olduğunu düşünüyorum”

Canan Tan: “Erkeklerin çok derdi olduğunu düşünüyorum”

A+A-

Simge Çerkezoğlu

Aslında Canan Tan Eczacılık Fakültesi mezunu. Eczacı olmadan çok önce edebiyata başlayan yazar yine de kitaplarını yayımlatmak için uzun yıllar bekleyen isimlerden. Üniversiteden mezun olur olmaz evlenen, Diyarbakır’a gelin giden ve yazarlık hayallerini erteleyen Tan, bu durumdan hiç şikâyetçi ya da pişman olmamış. “Diyarbakır'a gitmesem Piraye'yi, eczacı olmasam ne Eroinle Dans'ı ne de En Son Yürekler Ölür'ü yazabilirdim” diyor. Günümüzde  ise geçirdiği bu uzun süreçlerin ardından Türkiye’nin en çok okunan kadın yazarlarından biri olmayı başarmış görünüyor…
 

Diyarbakır’a gelin giden İzmirli genç bir kızın hikâyesinin anlatıldığı Piraye romanı Tan’nın hayatında adeta bir dönüm noktası oldu. Üstelik hikaye kendi özel hayatı ile bazı noktalarda çokça benzerlik gösteriyor.
“Bütün yazarlar işe başlarken tanınmamıştırlar. Yavaş yavaş tanınırlar. Benim tanınmam, Canan Tan adının bilinir olması büyük ölçüde Piraye sayesinde oldu. Ancak Piraye ben değilim. Benden bir şeyler almış da değil. Ortak noktalarımız var tabii... Ben de Diyarbakır’a çok genç yaşta, 23 yaşında, okulu bitirir bitirmez gelin gittim. Piraye’nin hikayesi de öyleydi. O da İstanbul’da diş hekimliği okuyarak Diyarbakır’a gelin gitmişti. Ben de Diyarbakır’da on yıl kaldım. Romanım için oradan beslendim. Diyarbakır dokusu bir şehirdir. Bana farklı duygular kazandırdı ve bu romanı yazdırdı. Böylece Piraye’nin açtığı yolda ilerleyerek tanınır ve bilinir oldum.”

Çok önemli sosyal mesajlar veren kitaplarınız var. Madde bağımlılığı, mübadele yılları, organ nakli, töre… İlk aklıma gelenler arasında. Tüm bu hikayelerle okuyuculara mesaj vermeye çalışıyor gibisiniz.
“Didaktik anlamda bir şeyler anlatmaya çalışmıyorum. Ben bu hikayeleri yazıyorum, isteyen istediği dersi çıkarır diyorum. Ders vermek ya da mesaj vermek için yazmıyorum. Böyle bir kaygım yok. Hikâyelerim yüreğimde oluşuyor. Onları yazıyorum. Okuyucularımla iyi bir yakınlaşma yakaladığımı da düşünüyorum.”

***********************

“Romancılık ve yazarlık kurgulamaktır”

Her bir hikâyede ve her bir kitapta çok değişik kadın karakterleriniz var. Bu karakterler sizi besliyor ve yazım sürecinde de bir anlamda sizinle yaşıyor.
“İnsan her hikâyede kendini anlatırsa bir noktada tıkanıp kalır. Romancılık ve yazarlık kurgulamaktır. İnsanın hayal gücünü kullanmasıdır. Bir noktada da yaratıcılıktır. Benim kahramanlarımın hepsi birbirinden evet çok farklı. Benden fazla beslenen karakterler de değiller. Mesela Hasret, benden en ufacık bir pay alamaz. 1914’den 1924’e kadar olan mübadele yılları anlatan tarihi bir roman. Ya da bir baba kız öyküsü anlatırken veya organ naklini anlatırken hep hayal gücümle beslediğim kadın karakterlerim var. Son kitabım Pembe ve Yusuf’ta da  güney doğu ve töre hikayesi var. Hangi kitabı yazıyorsam onlarla beraber oluyorum. Yazdıkça o karakteri unutup yeniden başlıyorum. Aksi taktirde çok kalabalık bir iç dünyam olurdu. Kahramanlarımı seviyorum. Gerçekten empati yaparak yazıyorum. Bu durum okuyucudaki duygusal dozu daha da artırıyor. Okura daha sıcak geliyor ve inandırıcı oluyor. Yazma şeklim de bir tiyatro oyununu sahneye koyar gibidir. Başka yazarlar nasıl yapıyor bilmiyorum ama ben yazıyorum ve yazdıklarımı yüksek sesle okuyorum. Konuşur gibi de yazdığım için okurum benimle konuşur gibi algılıyor. Bu da bize karşılıklı sıcak iletişim sağlıyor.”

Her yazarın zihninde bir iyi okur tanımı mutlaka vardır. Canan Tan’nın iyi okur tanımını merak ediyorum.
“Tüm okurlarımın iyi birer okur olduğuna inanmak istiyorum. Çok ilginç bir durum var. Bana o kadar değişik kesim ve yaşlardan gelen okurlar var ki. Hiç kitap okumazdım, sizinle başladım diyenler de çok var. Erkekler için mesela az roman okur denir. Oysa benim romanlarım erkekler tarafından çok okunuyor. Okudukça da arkası geliyor. Geçen haftalarda Maltepe Askeri Lisesi’nde ağırlandım. Oraya ilk giden, konuşma yapan kadın yazar ben oldum. Çok güzel bir gündü. Değişik bir duygu ve benim için hepsi iyi okur. Çok seslilik güzel bir şey. Ben okunmak için yazan bir yazarım. Okuyan okusun, okumayan okumasın diyen, burnundan kıl aldırmayan yazar değilim.”

“HERKESİN HAYATTA HİKAYESİ VAR”

Erkek okuyucular için Tan’ın romanlarının çekici yanını merak ediyorum. Özellikle Türk erkekleri kadın yazar okumakta çok tutucu. Oysa söz konusu o olunca işler değişiyor. Tan büyük bir mutluluk ve coşkuyla anlatmaya başlıyor.
“ Sonuçta kitaplarımda, romanlarımda sadece kadın hikayeleri anlatmıyorum. Orada o kadınların eşi, babası ve sevgililerinin de hikayesini anlatıyorum. Sonuçta her kadının karşısında bir erkek var. Erkeklerin biraz da o nedenle bu hikayelere ilgi duyduğu kanısındayım. Ayrıca ilk kitaplarım mizah tarzındaki öykü kitapları olarak yayınlandı. Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz ödüllerinden Türkiye birinciliklerim var. Son olarak Beşiktaş’ım sen çok yaşa da yine bir mizah öykü kitabım. Ah Benim Kocam ve Ah Benim Karım isimli kitaplarım da yine her iki cinsiyete de hitap eden yazılar. Ben erkekleri yabana atmıyorum. Onların da çok dertleri olduğuna inanıyorum. Mesela Issız Erkekler Korosu benim tamamen erkekleri anlatan bir kitabım. Onların da gerçekten dertleri var. Herkesin hayatta hikayesi var. Türkiye’nin her yerini gezdim. Bazı yazarlar bazı bölgelerde daha çok okunuyor. Oysa benim öyle bir sınırım yok. Herkes tarafından kucaklanmak ve herkesi kucaklamak benim için önemli. Bu yüzden mutluyum.”

**********************

“Türk okuru roman sever”

Canan Tan ismi Türkiye’de kitapları en çok satılan yazarların başında geliyor. Çok satan yazarların düştüğü en büyük yanılgı belli zamanlarda kitap çıkarma zorunluluğu. Elbette her yazar bu iddiayı kabul etmiyor ama kimse tam olarak inkâra da kalkışamıyor. Zorlama yazılan eserler zaten kendilerini belli ediyor.
“Doğrudur gerçekten bazı yayın evlerinin bu yönde politikaları var. Ben on yıl Altın Kitaplar Yayınevi ile çalıştım. Herhangi bir şekilde hiçbir talep gelmedi. Zaten hep üretken bir yazar oldum. Kendi yazma programımı kendim yaptım. Şimdi son iki kitabım Doğan Yayınevi’nden çıktı. Bunlar Hasret ile Pembe ve Yusuf kitaplarım. Kimse de bana aman bu yıl bir kitap daha gelmeli demedi. İki romanımın arasına bir mizah öyküleri alıyorum dedim. Çocuklar için bir şeyler yapmak istiyorum dedim. Yayıncılarımın hiç sesi çıkmıyor. Ben gönderiyorum onlar bekletmeden baskıya veriyor. Bu günlere gelmek için çok mücadele ettim ama genelde yazarlar ilk başta dosyasını yayın evine götürür ve çok uğraşır. Oysa ben ısmarlama gibi yazdım. İlk kitabım İster Mor İster Mavi bana Türkiye’de ilk mizah öyküleri olan kadın yazar olma unvanını da kazandırdı. İkinci kitabım da Sol Ayağımın Baş Parmağı yine ödüllü bir kitaptı. Çocuk kitaplarım da hep ödüllüydü. Ödüllü kitapları yayınlamak sorun olmaz. Bu kitaplarımı Çikolata Kaplı Hüzünler takip etti. Onu yayın evime gönderdim. Türk yazarla çalışmayan Altın Kitaplar’dan çıktı. Bunlar hep öyküydü. Benden yayınevimin tek talebi roman tarzında yazmam oldu. Siz de bilirsiniz Türk okuru roman sever. Sonra da ben ne zaman yazdım ve verdimse kitaplarım hemen basıldı. Hiç bekleme tereddüttüm olmadı.”

“CEZAEVİ’NDE KALACAĞIM”

Çok farklı yazın türlerinde eserler veren Tan’ın kendini hangi türle tanımladığı da merak edilebilecek bir başka detay. Hem romancı, hem öykücü hem bir mizah hem de çocuk yazarı…
“ Ben kendimi aslında çok renkli bir yazar olarak tanımlıyorum. Her türden ayrı tatlar alıyorum. Bir türden ötekine geçerken de dinlenmiş oluyorum. Mizahı çok yoğun dönemlerde yazdım. Çok yoğun çalışırken roman yazılamaz. Aslında dönemine göre kitaplar yazıyorum. Çocuk kitapları yazmayı da çok seviyorum. Benim çok araştırmacı yanım da vardır. Hangi kitabımı yazarsam yazayım araştırma yapmayı severim. Her kitabımla Türkiye’nin farklı bölgelerine gider, detayı ile oraları anlatırım. Hasret için de defalarca Selanik’e gittim. Çok incelemeciyim. Uzay Kampı Maceraları çocuk kitaplarımdan biri, bunun için de İzmir’de faaliyet gösteren uzay kampına gidip orada kaldım. Öğrenciler ne yaptıysa onu yaptım. Farklı deneyimlerim var.”

Okuyucuların aklındaki bir diğer soru kuşkusuz bir sonraki kitap ve konusu. Canan Tan bu konuda da okuyucularına küçük tüyolar veriyor.
“Arada geçiş yaptığım mizah kitabımdan sonra yine sert bir roman geliyor. Türkiye’nin cezaevlerindeki kadınları yazmaya hazırlanıyorum. Yine kurgu bir roman. Bir süre cezaevlerinde kalıp şartları gözlemlemeyi düşünüyorum. Ne yiyip ne içiyorlar. Sorunları ne nasıl uyurlar, nasıl uyanırlar. Birbirleri ile ilişkileri nasıl. Tüm bunları anlatacağım bir kitap yazmaya hazırlanıyorum. Okuyucularımı arada bir güldürdüm şimdi dokunaklı bir hikâyeye hazırlanıyorum ”

Bu haber toplam 3146 defa okunmuştur
Adres Kıbrıs 213. Sayısı

Adres Kıbrıs 213. Sayısı