Canımız yanarken...
Kalem oynatmak bile gelmiyor insanın içinden.
Acıya acı ekleyerek yol aldığımız bu düzende, bahaneler ve eleştiriler peşi sıra dizili gitmekte. Kimileri “vakitsiz ölümleri” var olsan sistemsizliğimize dayandırır bunu da bir Kıbrıs sorununun çözümüne ilişkilendirirken, bir diğeri bunun karşısında durur, sistemi savunur, kazaların ve ölümlerin eskiden de olduğu yönünde örnekler vererek ölümleri bile “sıradanlığa” yerleştirebiliyor.
Yüreğimiz yandı, tanısak da tanımasak da canlara.
İnşaat halinin bir türlü bitmediği bu düzende, trafikteki saygısızlığın, kuralsızlığın, emniyetsizliğin, kontrolsüzlüğün, başı bozukluğun hüküm sürdüğü böylesi bir devlet ve böylesi bir düzeni sonsuza dek yaşatmak söylemleri süre dursun; insan hayatını hiçe sayan bu yaşamın kalitesizliği ancak “dünyalı” bir kural ve zorlama sinsilesiyle ada’nın bu kesminde yaşam bulabileceği gerçeği de ortadadır.
Beğensek de beğenmesek de.
Nasıl ki yurtdışına ve hatta güney Kıbrıs’a bile geçtiğimizde tüm kurallara uymak mecburiyetinde kendimizi hissediyorsak ve ada’nın kuzeyinde bunu hissetmiyor, bizlere hissettirilmiyorsa ve de bunu bugüne kadar gelmiş geçmiş hiçbir siyasi erk başaramamışsa, evet, bizi birileri, ya da bizim dışımızdaki bir sistem sıraya sokmalıdır.
Kıbrıs’ta bir çözüm istemenin nedenini bugün bu kazayla ilişkilendirmenin gerçeği işte budur: Böylesi kazaların, hukuk dışılığın, vergi kaçakçılığının, fırsatçılığın, adam kayırmacılığının, hak yemenin, düzensizliğin, voyvodalığın, peşkeşçiliğin, ırza geçmelerin, adam öldürmenin önüne geçecek bir “hukuk sisteminin” ancak böylesi bir anlaşma neticesinde kurallarla kendimize uygulatabileceğimiz gerçeğidir.
Eskiden vergiyle ilgili bir söz vardı: “Verginizi ödeyin, size yol, su, elektrik olarak geri dönecektir.”
Evet geri dönüşünü herkes görmektedir.
Biz kendi adil düzenimizi sağlayamıyoruz.
Başaramadık bugüne kadar.
Aynayı kendimize tuttuğumuz zaman görünen bu.
Çünkü yoktan var eden bir çıkar dünyası yarattık kendimize.
Bizim olmayanı bizimmiş gibi algılatıldı bizlere.
Düzensizliğin, korsanlığın bir düzen, hukuk içi olduğu alışkanlığında yol aldırıldık.
Ve her defasında duvara tosladık.
Hak olmayanı “hak”, düzensizliğimizi “düzen” gördük, yandaşlar ve karşıtlar olarak ikiye bölündük.
Ve bu düzeni hep beraber yarattık.
İşte bundan dolayıdır ki, sadece ada’nın diğer sakinleri Kıbrıslı Rumlarla değil istenilen anlaşma, altında yatan en büyük gerçek; bir “sisteme ve adil, hukuksal yaşama” duyulan ihtiyaçtır.