1. YAZARLAR

  2. Sami Özuslu

  3. ÇANLAR BİZİM İÇİN ÇALIYOR
Sami Özuslu

Sami Özuslu

ÇANLAR BİZİM İÇİN ÇALIYOR

A+A-

‘Tehlike’ kavramı şu an itibarıyla üç alanda kol geziyor.

Birincisi Corona virüs tehlikesi…

İkincisi ekonomik bunalım tehlikesi…

Üçüncüsü ise Doğu Akdeniz’de çatışma tehlikesi…

Hangisi ‘1 numara’dır derseniz, ben de bilmiyorum.

‘Birinden kurtulsak da diğerine yakalanacağız’ gibi bir his kaplıyor insanın içini…

Dün birisi aradı. Denize yakın bir yerde gördüğü ‘askeri hareketliliği’ aktardı, “Galiba savaş çıkacak” dedi. Korktuğunu gizlemedi: “Ya virüsten ya da savaştan gideceğiz galiba” dedi.

Toplumun ruh hali giderek daha da karamsarlığa doğru yol alıyor.

Virüs ve ekonomi konusunda hükümetin vizyonsuzluğu, beceriksizliği, kararsızlığı, gayrı ciddi halleri yüzünden insanlar umutlarını kesmiş durumda.

Her iki konuda da ‘işimiz Allah’a kaldı’ algısı var.

Çünkü ne istediği, ne yaptığı belli olmayan, her gün yeni bir laf ortaya atıp ertesi gün o lafı da yalanlayan, pandemiyi önleyici, ekonomiyi düze çıkarıcı bir adım atmayan bir idareyle karşı karşıyayız.

Bazı kesimler hariç toplumun çok büyük bir bölümü maddi anlamda çökmüş durumdadır.

‘Covid-19 piyangosu kime vuracak’ sorusu ise başta yaşlı ve hastalar olmak üzere herkesin kafasını kurcalıyor.

***

Bir yandan sağlık ve ekonomiye dair korku ve kaygılar yaşayan toplum bunlar yetmezmiş gibi Doğu Akdeniz’de suların bir kez daha ısınması yüzünden ‘savaş’ psikolojisine de girmek üzere.

Türkiye’nin önce Ege’de Yunanistan’la yaşadığı sürtüşme araya AB Dönem Başkanı Almanya’nın girmesiyle biraz yatışmıştı. Bu yatışmanın peşi sıra sürtüşmenin yeni adresi Akdeniz ve Kıbrıs açıkları oldu.

Ada etrafında Navtex ilan eden edene…

Bölgeye gemi, uçak, helikopter gönderen gönderene…

Deniz hukuku çerçevesinde, masa başında çözülemeyen sorunlar bir kez daha ‘tek yanlı hak iddiaları’ ve ‘kaba kuvvet gösterileri’ eşliğinde bölgemizi ve adamızı ‘topyekün savaş’ın eşiğine getirmeye namzet görünüyor.

Türkiye Cumhuriyeti ile Kıbrıs Cumhuriyeti karşılıklı ‘Navtex salvoları’ ile pazar gününden itibaren karşı karşıya gelmiş durumdadır.

Birbiriyle diplomatik ilişkisi olmayan, uluslararası hukukta ‘biri diğerinin garantörü’ durumundaki iki ülkenin bu şekilde karşı karşıya gelmesinin bir sebebi olmalı.

Diğer yandan TC Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın 1959-60 antlaşmalarını referans vererek “Fransa askeri güçlerinin Kıbrıs’ta konuşlandırılması hukuk dışıdır” demesi de enteresan bir hukuk bilmecesi gibidir.

Ankara’ya göre 1959-60 antlaşmaları ‘var’ ise, o zaman ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ de var mıdır?

Eğer Türkiye ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’nin garantörü’ ise, garanti ettiği ülkeyle savaşın eşiğine gelmesinin mantığı nedir?

Karmaşık, hukuki gibi görünen ama aslında siyasi sorular bunlar…

Peki ama tüm bu olup bitenler arasında Kıbrıslı Türklerin ‘pozisyonu’ nedir?

Hidrokarbon niyetine ‘savaş tamtamları’ çalınırken adamızda, seyretmek dışında yapacak bir şeyimiz yok mudur?

Çanlar bizim için çalarken Kıbrıs’ın bir kez daha ‘fasariya’ yaşamaması adına, -çözüm istesin ya da istemesin- herkesin ses vermesi lazımdır:

“Savaş istemiyoruz biz. Oturun masaya ve çözün ne derdiniz varsa. Biz Kıbrıslılar olarak o masada yer almaya hazırız. Bizim ve çocuklarımızın, torunlarımızın geleceğini karartmaya hakkınız yoktur hiçbirinizin. Aklınızı başınıza toplayın!”

Bu sesi verecek miyiz?

Bu yazı toplam 1883 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar