Canlıya hapis, ölüye mezar
Kıyılarımıza vuran ‘insanlık’, gözleri yeniden ülkedeki uygulamalara çevirdi
Ülkede 27’si çocuk, 24’ü kadın, 55’i de erkek olmak üzere çoğunluğu Suriyeli, toplam 79 mülteci… 2 günde kıyılarımıza vuran 9 cansız beden…
Kıbrıs’ın kuzeyinde mevcut mevzuat altında sığınma hakkını tanıyan veya sığınmacı/mülteci tanımı yapan herhangi bir yasa yok.
Didem MENTEŞ
Son günlerde sahillerimize yansıyan insanlık trajedisi, ülkedeki mülteci sorununu bir kez daha ortaya koydu, sığınma talebiyle ilgili ülkedeki yasal mevzuat sorunu yeniden gündeme geldi.
Mülteci hakları hukukçuları, Kıbrıs’ın kuzeyinde sığınma hakkı tanınmaması nedeniyle sığınma talebi ile gelen kişilerin sınır kapılarından geri gönderildiği, yasal yollarla gelmeyenlerin cezalandırıldığını, hayatını burada idame ettirmeye çalışan az sayıda mültecinin de hiçbir şekilde devletten destek alamadığını belirtti.
KKTC’ye gelen mültecilerin ülkelerine geri gönderilmesinin hak ihlali olduğuna işaret eden hukukçular, KKTC Meclisi’nde de kabul edilen ‘sığınma hakkı’ ve ‘geri gönderilmeme ilkesi’ bağlamında uluslararası insan hakları anlaşmalarının emrettiği mekanizmaların hayata geçirilmesi gerektiğini vurguladı.
Mülteci haklarına yönelik çalışmalarını sürdüren sivil toplum örgütleri, sığınmacılık sisteminin ülkemizde de hayata geçmesinin şart olduğunu belirtti.
“Yasa çalışması başlatılmalı”
YENİDÜZEN’e konuşan SOS Çocukköyü Derneği -Kıbrıs’ta Sığınmayı Güçlendirme Proje Hukuk Danışmanı Fezile Osum, şuanda KKTC’de 79 mülteci bulunduğunu bunların 27’sinin çocuk, 24’ünün kadın, 55’ini de erkek olup, Suriyeli mültecilerin çoğunlukta olduğunu belirtti.
Kıbrıs kuzeyinde mevcut mevzuat altında sığınma hakkını tanıyan veya sığınmacı/mülteci tanımı yapan herhangi bir yasa olmadığını aktaran Osum, “bütün siyasi partilerin mülteci haklarını öncelikli bir mesele olarak ele almaları gerekmekte ve meclisimizde bu konuda yasa çalışması başlatılmalıdır. Hukuki düzenlemeler sağlanana kadar uluslararası hukuk prensipleri göz önünde bulundurularak sığınmacıların cezalandırılmasına ilişkin uygulama bir an önce durdurulmalıdır” dedi.
“Uluslar arası sözleşmelerdeki mekanizmalar uygulanmalı”
Mültecilerin en temel haklarından biri olan yaşadığı ülkeye geri gönderilmeme hakkının, uluslararası örf ve adet kaidesi olmasına rağmen ülkemizde çok ağır bir şekilde ihlal edildiğini vurgulayan insan hakları hukukçusu Aslı Murat, “ilk atılması gereken adım, mevzuatımızın parçası haline getirilen uluslararası insan hakları anlaşmalarının, mülteci hakları alanında emrettiği mekanizmalarını hayata geçirmek olduğunu” vurguladı.
Mülteci Hakları Derneği olarak 2014 yılında Muhaceret Yasası’ndaki değişiklikte bazı öneriler sunduklarını ancak bunun gerçekleşmediğini aktaran Mülteci Hakları Derneği hukukçusu Faika Deniz Paşa, ülkelerinde savaş ve şiddet ortamı olan mültecilerin geri gönderilmemesi, bu konuda iç hukukumuzun parçası olan uluslar arası sözleşmelerin de dikkate alınması gerektiğini belirtti.
İnsan hakları hukukçuları ‘Bir an önce YASAL ZEMİN’ diyor: Sığınma talebi ile gelen kişiler sınır kapılarından geri gönderiliyor, yasal yollarla gelmeyenler cezalandırılıyor, hayatını burada idame ettirmeye çalışan az sayıda mülteci ise hiçbir şekilde devletten destek alamıyor… Denizlerimizde ise bu mevzuat boşluğu yüzünden insanlık dramı yaşanıyor.
SOS Çocukköyü Derneği -Kıbrıs’ta Sığınmayı Güçlendirme Proje Hukuk Danışmanı Fezile Osum:
“Yasa çalışması başlatılmalı”
Mülteci haklarıyla ilgili yasal düzenleme yapılması gerektiğini vurgulayan SOS Çocukköyü Derneği -Kıbrıs’ta Sığınmayı Güçlendirme Proje Hukuk Danışmanı Fezile Osum, şunları söyledi:
“Kıbrıs’ın kuzeyinde sığınma hakkı veya mülteci statüsü verilmesi için yeterli yasal zemin bulunmaması nedeniyle kişiler BMMYK ve SOS Çocukköyü Derneği ortaklığında sürdürülen Kıbrıs’ta Sığınmayı Güçlendirme projesi kapsamında kendilerine sağlanan koruma ile hayatlarını sürdürmektedirler. Şu anda projemiz altında kayıtlı toplam 79 mülteci bulunmaktadır. 79 kişinin 27’si çocuk, 24’ü kadın ve 55’i erkektir. Suriyeli mülteciler çoğunluktadır. Bu proje kapsamında mültecilere hukuki ve sosyal danışmanlık yanında topluma entegre olabilmeleri için çalışmalar yapılmaktadır.
Mevcut prosedür altında Kıbrıs’ın kuzeyinde sığınma hakkı tanınmaması nedeniyle sığınma talebi ile gelen kişiler sınır kapılarından geri gönderilmektedirler. Eğer kişiler yasal yollar ile gelmemişse tutuklanıyor, yargılanıyor ve cezaevine gönderiliyorlar. Sığınmacılar genellikle yasa olmayan limandan giriş, askeri yasak bölgeyi ihlal ve/veya yasadışı ikamet suçlamaları ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Bunun yanında hayatını Kıbrıs’ın kuzeyinde idame ettirmeye çalışan az sayıda mülteci de hiçbir şekilde devletten destek alamamaktadır.
Kıbrıs’ta Sığınmayı Güçlendirme Proje Hukuk Danışmanı Fezile Osum: “Hukuki düzenlemeler sağlanana kadar uluslararası hukuk prensipleri göz önünde bulundurularak sığınmacıların cezalandırılmasına ilişkin uygulama bir an önce durdurulmalıdır”
Kıbrıs’ın kuzeyinde mevcut mevzuat altında sığınma hakkını tanıyan veya sığınmacı/mülteci tanımı yapan herhangi bir yasa yok. Yerel mevzuatımız altında böyle bir yasa bulunmamasına karşın devlet olarak taraf olduğumuzun ve meclisimizde kabul ettiğimiz uluslararası sözleşmeler var. Mevcut durumda sığınma hakkı ve non-refoulement (geri gönderilmeme) ilkesi bağlamında meclisimiz tarafından kabul edilmiş en önemli iki uluslararası sözleşme 1951 Cenevre Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesidir. Bu iki sözleşme bağlamında ve uluslararası örf ve adet hukukunun emredici hükmüne göre bütün devletlerin zulüm riski ile karşı karşıya olan bireyleri zulüm görecekleri ülkeye geri göndermeme yükümlülükleri bulunmaktadır. Bütün siyasi partilerin mülteci haklarını öncelikli bir mesele olarak ele almaları gerekmekte ve meclisimizde bu konuda yasa çalışması başlatılmalıdır. Hukuki düzenlemeler sağlanana kadar uluslararası hukuk prensipleri göz önünde bulundurularak sığınmacıların cezalandırılmasına ilişkin uygulama bir an önce durdurulmalıdır”
İnsan Hakları Hukukçusu Aslı Murat: “Mevzuatımızın parçası haline getirilen uluslararası insan hakları anlaşmalarının, mülteci hakları alanında emrettiği mekanizmaları hayata geçirilmeli”
İnsan Hakları Hukukçusu Aslı Murat:
“Uluslar arası anlaşmaların emrettiği mekanizmalar hayata geçirilmeli”
Ülkede ilk atılması gereken adımın, mevzuatımızın parçası haline getirilen uluslararası insan hakları anlaşmalarının, mülteci hakları alanında emrettiği mekanizmalarını hayata geçirmek olduğunu söyleyen insan hakları hukukçusu Aslı Murat şunları söyledi:
“Kıbrıs, coğrafi konumu gereği, günümüzde yaşanan savaşların kıyısında yer alıyor. Bu sebeple, insanların canını kurtarmak için kaçarken ilk akla gelen yerlerden biri oluyor. Özellikle Kıbrıs’ın güneyindeki sığınma ve mülteci prosedürlerinin varlığı düşünüldüğünde, daha da anlamlı hale geliyor. Kuzey ise genellikle geçiş mekânı olarak kullanılıyor. Durumun böyle şekillenmesi, kuzey yönetimi olarak hiçbir hukuki mekanizmaya sahip olmayacağımız anlamına gelmiyor. İlk etapta belirtmek isterim ki medyanın çoğu zaman yarattığı algı (yasaklı göçmen gibi tanımların kullanılması) ve yöneticilerin de bunun değişmesi için hiçbir adım atmıyor olması, birçok hak ihlâlinin yaşanmasına neden oluyor. Tabi ki toplumun mülteci hakları konusundaki duyarsızlığı da cabası. “Bizim” dışımızdaki toplumsal grupların hakları ve özgürlükleri konusunda çok fazla akıl yürütmeyen ve duyarlılığı olmayan Kıbrıs Türk toplumu, öteki diye tanımlanabilecek kişilerin temel hakları konusunda sınıfta kalıyor. Bu bize has bir problem olmamakla birlikte, yine de aşılması gerekiyor. Öncelikle atılması gereken adım, mevzuatımızın parçası haline getirilen uluslararası insan hakları anlaşmalarının, mülteci hakları alanında emrettiği mekanizmaları hayata geçirmektir. Kıbrıs’ın kuzeyindeki siyasi belirsizlik, bu alanda adım atılmayacağı anlamına gelmez. Bu işi yıllardır BMMYK ve sivil toplum örgütleri ciddi zorluklar yaşayarak yürütmeye çalışıyor. Önceleri MHD ve KTİHV, şimdilerde ise SOS Çocuk Köyü bünyesinde yürütülen çalışmalar neticesinde, ülkeye gelen sığınmacılara sosyal ve hukuki destek sağlanmaya çalışılıyor. Birçok alanda olduğu için devlet yönetimi yine asli görevini sivil toplumun üzerine yıkmış vaziyette. Mülteciler arasında yer alan çocuklar en temel eğitim haklarını ya alamıyor ya da çok zor koşullarda okuyorlar. Dil bilmedikleri bir ülkede hayatlarını idame ettirmek çok zor oluyor. Mülteci olmak, birine muhtaç şekilde yaşamak anlamına gelmez. Bu insanların insanca yaşamak ve çalışmak gibi hakları vardır. En temel haklarından biri olan yaşadığı ülkeye geri gönderilmeme hakkı (non refoulement), uluslararası örf ve adet kaidesi olmasına rağmen ülkemizde çok ağır bir şekilde ihlal ediliyor. Adli yardım müessesi olmadığı ve devletin de bu anlamda bir hizmet vermediği için, sığınmacılara ücretsiz avukat hizmeti sağlanmıyor. Mülteci hakları alanında proje yürüten kurum ve derneklerin hukukçularına (bu dönemde SOS) erişilememesi hâlinde, ülkeye giriş yapamadan geri gönderiliyorlar. Bu, ölüme göndermekle eşit bir uygulamadır. Sığınmacılar, istisnai tanımalar dışında suç içeren bir olayın parçası gibi lanse ediliyorlar. Şöyle ki ya “insan kaçakçılığı” ile anılıyor ya da “ülkeye yasa dışı giriş yapan” kişi olarak görülüyorlar. Hal böyle olunca gerçek anlamda yasal statülerini tanımlamak da mümkün olmuyor.”
Mülteci Hakları Derneği Hukukçusu Faika Deniz Paşa: “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin koruduğu ‘Hayat Hakkı’ veya ‘İşkenceye Maruz Kalmama Hakkı’ halihazırda bizim Meclis’imizden geçen ve iç hukukumuzun parçası olan birçok uluslararası sözleşmenin de gereğidir. Orda der ki; işkence yerine geri gönderemezsin”
Mülteci Hakları Derneği Hukukçusu Faika Deniz Paşa:
“İç hukukumuzun parçası uluslararası sözleşmeler dikkate alınmalı”
Mülteci hakları konusunda iç hukukumuzun parçası olan uluslararası sözleşmelerin dikkate alınması gerektiğine vurgu yapan Mülteci Hakları Derneği Aktivisti Faika Deniz Paşa, şöyle konuştu:
“Muhaceret Yasası’na göre bu insanların ülkeye girişi esnasında muhaceret memurlarının takdir yetkisi vardır. Ne yasa olarak ne de takdir yetkilerini kullanırken hiçbir şekilde kişilerin mülteci olup olmadığı yani uluslararası koruma ihtiyaç sahibi olup olmadıklarına dair devlet tarafından hiçbir değerlendirme yapılmamaktadır. Genellikle sadece öğrenci, turizm, iş maksatlı giriş izni verdiklerinden ötürü ya ülkemize sığınma amaçlı veya Kıbrıs’ın güneyine sığınma amaçlı gelen kişilerdir. Neden Kıbrıs’ın güneyi çünkü orada büyük bir Suriyeli topluluğu vardır, komite vardır. İnsanlar savaşlardan kaçtıklarında ya dilini konuşabildikleri ya eskinden eğitim gördükleri ya da ailelerinin bulunduğu yere giderler bu da çok doğaldır. Keza biz de Kıbrıslı Türkler olarak geçmişte zorunlu birkaç deneyimlerimizde aynı şeyi yaşadık. Gerek ülke içinde zorunlu çıkarıldı gerek ülke dışına çıkmak zorunda kaldı. Çok doğaldır ki bu kişiler sosyal destek mekanizması bulabileceği yerlere giderler. Biz de ancak giriş kapılarında hiçbir şekilde dikkate alınmamaktadır. Kişiler aslında ya bu zorunlu yolculukları adamıza doğruysa veya adamızın kuzeyinden geçiyorsa düzensiz yollara sevk edilmektedirler. Düzensiz yollar hem çok pahalı hem çok güvensiz. Bu güvensiz dediğimizin ne olduğu da kıyılarımıza vuran insan bedenlerinden görebiliriz. Bu nedenle bizim örneğin Mülteci Hakları Derneği olarak 2014 yılında sunduğumuz Muhaceret Yasası’ndaki değişiklikte şunu demiştik: İster giriş kapısında veya ülke içerisinde olsun, her geri gönderme kararı alındığında kişilerin karşılaşacakları şeylerin dikkate alınsın. Dikkate alınacak şeyler; ülkelerinde zulüm görecekleri mi? Ülkelerinde yoğun bir şiddet ortamı var mı yoğun bir savaş yaşanıyor mu veya İnsan Hakları Sözleşmesi’nin koruduğu madde 2 olan ‘Hayat Hakkı’ veya madde 3 ‘İşkenceye Maruz Kalmama Hakkı’ ihlal edilecek mi? Bu halihazırda bizim Meclis’imizden geçen ve iç hukukumuzun parçası olan birçok uluslararası sözleşmenin de gereğidir.”
SOS Çocukköyü Derneği -Kıbrıs’ta Sığınmayı Güçlendirme Proje Koordinatörlüğü:
“Sığınmacılık sistemi hayata geçmeli”
Sığınmacılık sisteminin ülkemizde de hayata geçmesinin şart olduğunu aktaran SOS Çocukköyü Derneği – Kıbrıs’ta Sığınmayı Güçlendirme Proje Koordinatötlüğü, BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin raporuna göre; 2016 yılında 5100, 2017’de 3100 sığınmacı ve mülteci denizde hayatlarını kaybettiğini, 2018’in itibariyle de 501 kişinin denizde kaybolduğu veya hayatını kaybettiğini aktardı. Koordinatörlüğün sosyal medya üzerinden yaptığı açıklama şöyle:
“İlk kez Dipkarpaz açıklarında Mersin’den yola çıkan sığınmacıları taşıyan bir tekne batmış ve maalesef bu bildirinin hazırlandığı saatlerde 8 erkek cesedinin Karpaz kıyılarına vurduğu haberi bizlere ulaşmıştır. Bu insanlık trajedisi SOS Çocukköyü Derneği – Kıbrıs’ta Sığınmayı Güçlendirme Projesi olarak bizi derinden üzmüştür. Şimdiye kadar teknedeki yolculardan canlı kurtulan olmadığı belirtildi. Kıbrıs’ta Sığınmayı Güçlendirme Projesi olarak yetkililerle işbirliği içinde, hayatlarını kaybeden kişiler hakkında daha ayrıntılı bilgi alabilmek için çalışıyoruz. Suriye’de çıkan savaşın yan etkileri olarak ülkeden kaçıp bir şekilde güvenli topraklara ulaşmaya çalışan sığınmacılar maalesef insan kaçakçılığı yapanların hedefi haline geliyor. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (BMMYK) yayınladığı en son rapora göre her ne kadar 2018 yılında Avrupa’ya ulaşan sığınmacı ve göçmen sayısında bir azalma olmuş gibi görünse de, sığınmacıların karşılaştığı tehlikelerde ciddi bir artma söz konusu. Devletlerin ve ülkelerin sığınmacıların daha insani şartlarda güvenli topraklara ulaşabilmeleri için sistemli politikalar üretmeleri ve en erken zamanda daha fazla insan hayatını kaybetmemek için sürdürülebilir bir sığınmacılık sisteminin ülkemizde de hayata geçmesi şarttır”