Çarşaf

Çarşaf

İktidarına karşı yenilmek, sahibim olmasını sağlıyordu. Bütün yenilgiler güç üzerinden tanımlanmıyor mu? Yenen, yenilenin sahibi olmuyor mu? Mutsuzluğumuzun sebebi; derinlerde yaşadığımız bu güç dengesizliği değil mi?

A+A-

Halil Karapaşaoğlu
[email protected]

 

Ayaklarım, ayaklarına ve kollarına nazaran güçsüzdü. Çoğu zaman kendimi kucağında buluyordum. Vücudundaki parlak beyaz tüyleri, sıcak yaz günlerinde, yediği mamanın etkisiyle kokuyordu. Yüzüm ekşiyor, midem bulanıyordu. Burnu küçük ve basıktı. Basamakları çıkarken ağzından nefes alıyordu. Dilinden tenime doğru akan salyalarıyla, her yerim yapış yapış oluyordu.

O eve girmek istemiyordum. Haftalarca bir evin içinde kapalı kalmak kim ister ki? İki üç kez apartmanın girişindeki basamaklara çıkmamak için direndim. Şimdilerde, hiç ısrar etmeden, yenildiğimi kabul edip, kendi kendime giriyorum içeriye. İktidarına karşı yenilmek, sahibim olmasını sağlıyordu. Bütün yenilgiler güç üzerinden tanımlanmıyor mu? Yenen, yenilenin sahibi olmuyor mu? Mutsuzluğumuzun sebebi; derinlerde yaşadığımız bu güç dengesizliği değil mi? Böylece dışarda yaşamış olduğu ezikliği bir nebze olsun unutuyor, evde bana iyi davranıyordu. Emirlerine karşı çıktığımda havlıyor, benimle oynamıyor hatta bazen yemek bile vermiyordu. Evde ondan başka hiç kimse yoktu. Ceza almamak için isteklerine uymak zorundaydım.

Evin üç tarafında balkon vardı. Biri güneye, diğeri doğuya bakıyordu. Bu iki yakadan balkonlar güneş alıyor, üçüncü balkon ise kuzeyde kaldığından gölge oluyordu. Yazları kuzey, kışları güney ve doğu cephesinde zamanımı geçiriyordum. Evin her üç cephesi biri birine bağlıydı. Neredeyse rahat dolaşabildiğim tek yer balkonlardı. Sahiplenildiğim ilk günlerde, balkon duvarının yanında, unutulmuş bir sandalye muhakkak olurdu. Üzerine çıkar, arabayla geçen köpekleri, yürüyen kedileri izlerdim. Güneş çoğu zaman o kadar güzel parlıyordu ki, göğün maviliğinden bir el uzanacak beni bu evden alıp, ıstıraplarıma son verecekti sanki. Uzaktan gelen sesleri dinliyordum bazen; seslerin kimlere, nelere ait olduğunu hiç öğrenemeyeceğimi bilerek. Birkaç kez sandalyede otururken, yola baktığımı gördü. İntihar edeceğimi düşünmüş olmalı, sandalyeleri artık balkonda bırakmıyor.

Nadir de olsa dışarı çıkıyoruz. Apartmanın hemen arka tarafında Köşklüçiftlik parkı var. Orada yürüyoruz. Burnunu neredeyse havaya kaldıramıyor koklamaktan. Sürekli kokuları takip ediyor. Bazen takılıp kalıyor. Kıllı ayaklarını havaya kaldırıp, kaldırım kenarlarına, çalılara, ağaç diplerine işiyor. Her geçtiğimiz yere izini bırakma kaygısı içinde. Utanıyorum. Parkta yürüyüşe çıkanlar bize garip garip bakıyor. Tasmama bağlı olan ipi hafifçe gevşetse, bir yolunu bulup ondan kurtulacağım. Nafile, ipi sımsıkı tutuyor.    

Bir akşam, tüylü ön ayaklarının arasına kafasını koyup televizyon izliyordu. Yattığı koltuğa çıkıp uzanmam canını sıkıyordu. Koltuğun yanına açık yeşil eski bir çarşaf koymuştu. Bazı geceler o çarşafın üzerine bağdaş kurup oturuyorum. O gece ellerimle çarşafı alıp, yumru olacak şekilde topladım. Kadife pantolonumun düğmelerini çözdüm. Dizlerimin altına kadar indirdim. Avuçlarımı yere doğru yasladım. Dirseklerimi kırarak, pozisyon aldım. Belimi yukarıdan aşağıya doğru indirip kaldırdım. Çarşafın yumuşaklığının arasında kayboluyordum. Gözlerim yuvasından çıkacak gibi oluyor, altım ısınmaya, kalp atışlarım hızlanmaya başlıyordu. Çarşafta hafif bir ıslaklık vardı. Belim iki büklüm kalmıştı. Başımı döndürerek korka korka baktım, koltukta ölü gibi yatarken, bana kuyruğunu sallıyordu.       

Bu haber toplam 5100 defa okunmuştur
Gaile 407. Sayısı

Gaile 407. Sayısı