1. YAZARLAR

  2. Ferdi Sabit Soyer

  3. Çavuşoğlu ve Eroğlu'nun çelişkili ifadeleri
Ferdi Sabit Soyer

Ferdi Sabit Soyer

Çavuşoğlu ve Eroğlu'nun çelişkili ifadeleri

A+A-

TC Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu'nun  Kıbrıs ziyareti ve bu ziyarette ifade edilen karşılıklı görüşler oldukça önemlidir.

Bunu değerlendirmek gerektiği açıktır. CB Sayın Eroğlu ile birlikte düzenledikleri basın toplantısında hem Sayın  Çavuşoğlu'nun, hem de Sayın Eroğlu'nun söyledikleri önemlidir.
Elbetteki her ikisi de öncelikle bilinen "Türk" tezlerini ifade ettiler.
Ancak, Sayın Çavuşoğlu'nun  söyledikleri ile Sayın Eroğlu'nun söyledikleri arasında belli bazı farkları ve çelişkileri görmemek de mümkün değildir. İlginçtir ki bu farklı ifadeler de ne siyasi yaşamımızda, ne de basın dünyasında ele alınmadı.
Öncelikle şunu açıkça ifade etmek isterim. Sayın Çavuşoğlu oldukça önemli bir vurgu yaptı.

SORUNU DOĞRU İFADE ETMEK

Sayın Çavuşoğlu şunu çok net ifade etti. "Kıbrıs Rum tarafı gazlar üzerinde Kıbrıs Türk tarafının hak ve çıkarlarını inkar etmiyor" dedi.
Bunu Sayın Eroğlu hiç bir zaman söylemedi.
Aksine Sayın Eroğlu, Kıbrıs Rum tarafının hidrokarbonlar üzerinde, Kıbrıs Türk tarafının hak  ve çıkarlarını kabul etmediğini söylüyor.
Bu, sorunu takdimde ve ele alışta ciddi  bir yaklaşım farkıdır.
Evet, Sayın Çavuşoğlu, Kıbrıs Rum tarafının Kıbrıslı Türklerin hidrokarbonlar üzerindeki hak ve çıkarlarını inkar etmediğini söyledi. Ama sorunu ve bugünkü durumun ise Kıbrıs Türk tarafının hak ve çıkarlarını da garanti altına almadığını da açıkça ifade etti.
İşte mesele buradadır..
Siz bir sorunda, öncelikle, sorunun doğru tanımını yapmanız  gerekmektedir. Eğer o sorunun doğru tanımını yapamazsanız, onu çözüme kavuşturmak yolunda yaratıcı olamazsınız.
Böylece toplumunuza veya ulusunuza dönük o sorunu çözüme kavuşturma yolunda ilerleyemezsiniz.
Sorunun doğru tanımlamasını, maalesef CB Sayın Eroğlu yerine, Sayın Çavuşoğlu yaptı.
Yani hidrokarbonlar üzerinde var olan hak ve yetkimizi Güney ret etmiyor. Ama bu hidrokarbonlar konusunda tek yanlı atılan adımlar, sonuç itibarı ile bu hak ve çıkarların korunması  ve yerine gelmesi garantisini vermiyor. Bu da sorunun etrafında, çözümsüzlük şartlarında ve yaşananlar ışığında kuşku ve güvensizlik yaratıyor.
Böylece bir nevi kısasa kısas adımlarını besliyor.
Bu da karşılıklı gerginliği tırmandırıyor. Sorun karmaşıklaşıyor ve her iki tarafa da sorun etrafında girdapta boğulmayı getiriyor.
Üstelik sorunu doğru tanımlamak ve ifade etmekte size, o sorunun çözümü yolunda daha fazla alan açılmasını getirir.
Ama eğer Sayın Eroğlu'nun yaptığınızı yaparsanız, sorunu doğru ortaya koymaz ve hidrokarbonlar özelinde yaptığı gibi,  yani sanki Güney, Hidrokarbonlar üzerinde, hak ve çıkarlarımızı tanımıyormuş ve  kabul etmiyormuş  noktasından hareket ederek, içte ve dışta bu temelde siyaset üretirseniz, bu sorunun diğer tarafı olan Güney Kıbrıs'a siz, kendi eliniz ile  yeni ve etkili hareket alanı açarsınız.
Nitekim Güney ,Kıbrıs Türk tarafından yükselen bu yanlış mesaja bağlı olarak, ısrarla iç ve dış kamuoyuna şu mesajı vermektedir.
"Biz Kıbrıslı Türklerin çıkarlarını, haklarını ve yetkilerini kabul ediyoruz, ret etmiyoruz. Ama bunun çözümden sonraya alınmasını talep ediyoruz" demektedirler.
Nitekim, bu teze bağlı olarak da görüşlerini de şimdi şu şekilde geliştirdiler.
" Hidrokarbon konusunun ele alınmasını,  Kıbrıs sorunun çözüm sürecinde, toprak görüşmesi ile birlikte olmasını istiyoruz " demektedirler.
Çünkü, Kıbrıs Türk tarafının bu konuda tezi yıllardır devam etmektedir.
Biz, " toprak konusunun, Kıbrıs sorunun çözüm yolunda sorun olan tüm yanlarının görüşmesi bittikten sonra görüşülmesini istiyoruz" demekteyiz.
Şimdi Güney de buna dayandı.
" Hakkını ve yetkini kabul ediyorum, ama bu hidrokarbonlar meselesinin, Kıbrıs  sorununun tüm yanlarının görüşülmesinin bitmesi ile birlikte, toprak konusu gündeme gelince ele alınmasını ve onunla birlikte görüşülmesini istiyoruz" diyorlar.
Bu, kendi oyununun benzerini, rakibinin yapıp, bereberliği sağlamasına benziyor.

SORUNUN DOĞRU KONMASINA BAĞLI...

İşte bu noktada  Sayın Çavuşoğlunun sorunu doğru tanımladıktan sonra dile getirdiği bir yaklaşımı var.
Sayın Çavuşoğlu, evet, Kıbrıs Rum tarafı, Kıbrıslı Türklerin hidrokarbonlar üzerindeki hak ve çıkarlarını ret etmiyor, ama bu çıkarlar bugün, garanti altında değildir  saptamasını da buna ekliyor.
Buna bağlı olarak da, hidrokarbonların gelirlerinin bir uluslararası fonda, Kıbrıs Türk Toplumu adına garanti altına alınmasını öneriyor, bunu dile getiriyor.
Bu söylem, sizin, evrensel platformda, ortak noktaya ve çözüme dönük girişim alanına sahip olacağınız ve sorunun çözümü yolunda sizi, özne haline getirecek olan bir açılımdır.
Bu görüşünü de, Güneye, sorunun çözümü yolunda köprü kurulması için, bir başka akılcıl yaklaşımla da bütünleştirdi.
Özellikle, Kıbrıs Rum tarafının, gerek sondaj, gerekse diğer hususlarla ilgili olarak tek yanlı adımlarına bağlı işe bir de uluslararası  şirketler de karıştı. Taraf oldu.
Buna bağlı olarak Sayın Anastasiadis hem tezlerinde onların da desteğini yanında tutmak, hem de sorunda zaman kazanmak için, onlarla yaptığı antlaşmaların iptalinin zorluğunu öne sürdü.
Sayın Çavuşoğlu, basın toplantısında, arkasına saklanılan bu gerekçeyi de sorunun çözümü yolunda engel olmaktan çıkartıp, meselenin esasının görüşülebilmesi  için  bir adım daha attı.
Konuşmasında buna bağlı olarak da, hidrokarbonların hangi şirket tarafından çıkartılacağının  önemli olmadığını, önemli olanın, Kıbrıs Türkleri'nin bu gelirlere bağlı haklarının garanti altına alınması olduğunu da ifade etti.
Sayın Çavuşoğlu, dünyaya dönük siyaset yapmaktadır. Yani , Nisan ayında Cumhurbaşkanlığı seçimi var diye, Sayın Eroğlu gibi, Sarayönüne dönük siyaset yapmamaktadır.
Çünkü Sayın Çavuşoğlu, ayni zamanda bu uluslararası şirketlerin dünya ve bölge siyasetinde etkilerini de çok iyi bilmekte ve en azında bunların tarafsız konumda tutulmalarının öneminin de  çok iyi bilincindedir.
Bunun için Anastasiadis'in bunları sorun olarak koyması karşısında, hidrokarbonları kimin çıkartacağı sorun değildir demiştir.
Yani cephe daralması içine girmiştir.
Sayın Çavuşoğlu, ayni zamanda, Sayın Anastasiadis 'in, Yunanistan eli ile Türkiye'ye sunduğu öneriyi Eroğlu gibi halkından gizlemek kolaycılığı içine girmedi.
Çünkü Sayın Anastasiadis'in sunduğu o önerinin, Talat -Hıristofyas arasında yapılan görüşmelerde, hidrokarbonların üzerinde, Federal  Kıbrıs'ın, tek ve  ortak egemenliği olacağını ve bunun gelirlerin de nasıl paylaşılacağını içeren bir öneri olduğunu  çok iyi bilmektedir.
Bunu bildiği içindir ki Sayın Eroğlu gibi Sarayönü siyaseti yerine, sorunun esasını ortaya koyup, sorunun çözüm alanlarını kendi inisiyatifinde açmak istemektedir. Eğer yalan ve gerçek dışı söz söylese, kendilerine sunulan bu öneriyi yok farz edip, hamasete dayalı söz söylese,  dünya siyasetinde konum kaybedeceğini bilmektedir.
Bunun için "Kıbrıslı Türklerin hak ve yetkilerini kabul ediyorlar, ama sorun bu hakkın ve gelirin garanti altına alınmasıdır" dedi.
İşte bu temelde siz, sorunu hem halkınıza dönük, hem dünyaya dönük, doğru tanımla  ortaya korsanız  ve tanımladığınız tespite bağlı, çıkış yolu önerisini de  geliştirirseniz, sorunun çözümünde özne ve aktif olursunuz.
Bundan dolayıdır ki  Kıbrıs Türk tarafı 2010' dan beri, Sayın Eroğlu'nun bu Sarayönüne indeksli siyasetleri nedeni ile evrensel platformda inistayif geliştirememekte ve bir dünya devleti olan Türkiye, ister istemez sorunda odak olmaktadır.
Bu yüzden direkt ve dolaylı olarak Kuzey Lefkoşa, Güney tarafından da es geçilmeye ve ağırlık Ankara'ya doğru kaymaya başlamıştır.

FARKIN BARİZLİĞİ

Yani Kıbrıs Türk tarafı bu yüzden devreden çıkmaktadır.
Bu soruna bağlı, Sayın Çavuşoğlu, sorun, hidrokarbonları, özel ya da devlet veya  hangi şirketin çıkarmasında   değil, ama bu konuda Kıbrıslı Türklerin çıkarlarının garanti altına alınmasındadır dedi.
Bunu der demezde,  Sayın Eroğlu, basın toplantısından ayni anda, söz alıp,  hidrokarbonlar konusunda önerilerinin, bir Türk ve Rum şirketi kurup, sondajdan, çıkartmaya ve pazarlamaya kadar bu şirketin söz sahibi olması gerektiğini söyledi.
Bu ne sabırsızlıktı öyle.
İlla farkı aceleyle ortaya koyacak. Çünkü seçim var ve gerginlikten oy almayı hesaplıyor. Bu ortam bozulmasın, sulanmasın.
İşte sorunu hala çıkmazda tutmanın en temel noktası burasıdır.
Seçim seçim. Sayın Anastasiadis kendisine bir şeçim hediyesi sundu, bunu tepe tepe kullanacak.
Sayın  Çavuşoğlu bu açıklaması ile bir başka belayı da def etmenin adımını attı. Bu gün özellikle,  işe tek yanlı dahi olsa uluslararası şirketlerin, Güneyin marifeti ile dahil olmasının yol açtığı bir karmaşıklık da var. Bu da çok tehlikelidir.
Çünkü bu uluslararası şirketlerin dünya ve bölge siyasetlerinde etkisini de bildiğinden dolayı Sayın Çavuşoğlu, bir de bunların  kendi konumlarının sarsılacağı endişesi ile olayı daha da karmaşık hale sokmalarından da endişelidir. Bunu da engellemek arzusunu bu sözleri ile de sağlamak istedi.
Bu karmaşık sorunun çözümü için etkin çözüm alanı sağlarken, birde bu şirketlerin hukuki ve mali meselelerinin ve bunlarla bağlantılı "büyük devletlerin" siyasetlerinin de sorunu daha da karmaşık hale döndürmemesi  için, hidrokarbonları kimin çıkartacağı önemli değil dedi.
Ayrıca, sorunun çözümünde en azından bunların , tarafsız halde tutulmaları doğrusunu da sağlamak istedi.
Ama Sayın Eroğlu sorunu tam karmaşa icinde tutmak ve seçim malzemesinin zedelenmemesi için hemen atıldı söz aldı.
Sayın Eroğlu hemen Türk ve Rumlardan oluşan bir şirket kurulması  ve sondajdan çıkartmaya ve pazarlamaya kadar bu şirketin söz sahibi olmasını önerdiğini ısrarla Sayın Çavuşoğluna bakarak söyledi.
Bu sözleri, tek endişenin, CB seçimlerine dönük, sorun üzerinden siyasi rant sağlamak niyeti olduğunun açık göstergesidir.
Sayın Çavuşoğlunun ifadeleri hem Kıbrıs Türk tarafı için, hemde Türkiye açısından akılcıl ve sorunu aşmaya dönük oldukça önemli bir yaklaşımdır.

GİZLİ KARANLIK EL

Bu durum bana, bir müddet evvel, TC Başbakan Yardımcısı  Sayın Yalçın Akdoğan'ın Kıbrıs sorununda, çözüm çözümsüzlükte  değildir sözleri eşliğinde söylediği bir noktayı yeniden hatırlattı.
Sayın Akdoğan o ifadesinde, ne zaman Kıbrıs Sorununu çözmeye dönük adım atsalar, bir karanlık elin işe karıştığını ve sorunu çözümsüz  tuttuğunu ve bu sorunun Türkiye'nin ayağına Paranga gibi bağlı kaldığını ifade etmişti.
Evet, Sayın Çavuşoğlu ile Sayın Eroğlu'nun " et ve tırnak" söylemi ışığında yaptıkları basın toplantısında böyle çok bariz ve açık yaklaşım farkları vardır. Bunu değerlendirmezsek, siyaset yapamayız. Ne dersiniz kimin ifadeleri daha fazla katkı sağlıyor çözüm için?

Bu yazı toplam 2331 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar