1. HABERLER

  2. KÜLTÜR & SANAT

  3. Cazın merkezine yolculuk
Cazın merkezine yolculuk

Cazın merkezine yolculuk

“An Acoustic Night with Six Men” projesi için biraraya gelen ülkemizin caz, blues ve rock müzikteki önemli isimleri ile caz müziğinin buluşma mekanı Soulist’te buluştuk.

A+A-

Murat OBENLER

“An Acoustic Night with Six Men” projesi için biraraya gelen ülkemizin caz, blues ve rock müzikteki önemli isimleri ile caz müziğinin buluşma mekanı Soulist’te buluştuk. Hem kişisel müzikal yolculukları hem de ülkedeki geçmişten günümüze müziğin gelişimini konuştuğumuz sohbette adeta bir dokunduk,bin ah işittik.

 

Korudağ: “O kadar geniş bir vizyon ve kaliteli repertuarla müzik yapıyorlardı ki bu kişiler bizlere de örnek oldu”

Ülkemizde caz ve blues müziğin geçmişi hangi tarihe kadar gider?
Naim Korudağ: Bu müziğin ilk öncüleri Tezer Esenyel, Acar Akalın, Jazzmania gibi isim veya gruplardır. Tezer abinin Wagon Wheel diskosu vardı ve o dönem İngiltere’den gelen plakları çalardı.Belli bir saatten sonra müzisyenler toplanır ve içerdeki kurulu orkestra ile müzik yaparlardı.Biz de küçükken kapıya dayanır ve o müzikleri dinlerdik. Bir kere Tezer abiyi kandırıp içeriye girebilmiştik. Jazzmania’dan Mete abi,rahmetli basçı Gürsel Güngör abi ile tanışmıştık ve daha sonraları birlikte de çalma imkanı bulmuştuk. En son da klavyeci Harber Akbay vefat etti.
Düğünlerde anne babamla düğün grubunun yanına oturup onları izleme pazarlığı yapardım ve onlar da kabul ederlerdi. Bu insanlar düğünlerde de çalarlardı(hala daha da çalarlar). O zamanlarda Santana’nın baladları, Europa, Otel California, Randy Crawford’lar ardı arkasına 2 saat durmadan çalarlardı. Tezer abi de öyledir. Zappa’dan girer Johnny Brown’dan çıkar,aniden Brıtney Spears’a geçer ve aklına gelmeyecek kaliteli şarkılarla dolu bir programla geceyi doldurur. O kadar geniş bir vizyon ve kaliteli repertuarla müzik yapıyorlardı ki bu kişiler bizlere de örnek oldu.

 

İşin dinleyici bacağında neler vardı?

Naim Korudağ: Benim iki abim de müzisyendi. Ersan abim Namık  Kemal Lisesi’nin “Çağrışımlar” grubunda trompet ve gitar çalardı. Davulcu Kemal Kasım o zamanın efsanelerindendi ve onlar çıktığında herkes heyecanla dinlerdi. Onları takip eder ve nerde çalarsa gidip dinlerdik. Mağusa’da askeri gazinosu olan  Othello’da çalarlardı. Herkes tuzlu fıstık,bira eşliğinde gidip geceleri onları dinlerdi. Bugün olduğu gibi çok fazla bir alternatif de yoktu. 1972-73’lü yıllardan bahsediyorum . Provaları da bizim evde yaptıkları için her aşamayı çok iyi hatırlıyorum.
Lefkoşada da Mücahitler Gazinosu’nda müzik yapılıyordu.Barda çalmak gerçek anlamda 1986-87’de Dubara Bar’da başladı. Orda da Tezel abi ve Jazzmania çalıyordu. Tezer abi Ciklos çıkışında başka bir disko aldı ve orda da orkestralar çıkardı. Lefkoşa’da 1990’larda Enver Davulcu’nun Nostalji Bar vardı. Daha öncesi İngiliz zamanına gidersek babam akordiyoncuları toplayıp Mağusa’da  ilk orkestrayı kuran kişidir. (Nenem da hamamda ud çalardı) Okul orkestraları çok önemliydi. Mesela Namık Kemal Lisesi’nin Brass Sectıon vardı. Birsen Tezer de Kurultay Akbay’ın orkestrasındaydı. Sancaktarlık dönemi de olduğu için liseye giderken aynı zamanda mücahitlik de yapıyordun. Askeri bandoda saksafon-tropmet çalıp grupta gitar çalanları biliyorum.

 

Korudağ:“Mandolin ve melodika ile başladım sonra kemana geçtim ve en son da gitarda durdum”

Sen de bu süreçlerle hem yaşamını sürdürdün hem de müzik alemine girdin değil mi?
Naim Korudağ:Ben de mandolin ve melodika ile başladım çocuklukta sonra kemana geçtim(folklör gruplarında çaldım) ve en son da gitarda durdum. Lefkoşa,Mağusa,Ankara,İstanbul,Londra, Girne ve Alsancak gibi duraklarda yaşadım ve yaşıyorum.
Gazi Müzik Eğitimi Fakültesini bitirdim,İngilterede ses mühendisliği diploması aldım, bugüne kadar ses mühendisliği,müzisyenlik, bestecilik,aranjörlük ve prodüktörlük yaptım.
 

Batural: “Önce kasetlerden sonra TV’den hep keşfederek ilerledim”

Daha yakın dönemlere gelecek olursak bu müzikal zenginlik nasıl devam etti?
Kaan Batural: Babam Doğan Batural müzisyen olduğu için 1970’lerde Mücahitler Gazinosu’nda ve düğünlerde çalarlardı. Batı müziği değil de daha çok buzuki,gitar,saz çalardı ve türk müziği, sirtakiler çalardı. Ben de onlarla büyüdüm. Mustafa Alkapon da gruptaydı. Tabi ben orada hiç caz,blues duymadım. Annem yabancı olduğu için onun kasetlerinde Led Zeppelin gibi bir miktar rock parçalar dinledim .TV’de bazı caz ,blues parçaları dinledim ve keşfederek ilerledim. Ortaokul ve lisede Enver abinin Nostalji ve Mehmet Arab’ın PitStop’da abilerimiz (İlhan Erbil, Ersen Sururi,Öktem Emre gibi) Santana,Deep Purple gibi müzikleri çalarlardı.  Daha sonra blues-rock grubu CrossRoads’u kurmuşlardı. Arda Gündüz de vardı. Okan Ersan’ın da grubu vardı. Unreal vardı. SOS de vardı ve hala var.
Naim Korudağ: Biz de SOS’le birlikte çaldık.Hem güzel insanlar hem de en köklü grubumuz. Dağılmadan devam ediyorlar. Kendilerini her kesime sevdirmişlerdir. Belki de festivallerde en çok çalan grubumuzdur. Girne Gelişim vardı.
Kaan Batural: Yani ülkede bas gitarı da bas gitar gibi çalan Özçelik’tir. Arada be de gidip Jazzmania’yı dinlerdim. Crossroads vardı.Aşka Özlem vardı.Güzel besteleri vardı.

 

Korudağ: “Ülkedeki yabancılar birbirini şikayet ettiğinden dolayı ülkeyi terk eden yabancı müzisyen bile var”

Yabancıların bizim ülkedeki müzik piyasasında yeri nedir? Sürekli çalan yabancı gruplar veya sizlerle birlikte çalan yabancı müzisyenler var mıdır?
Naim Korudağ: Rahmetli olan Tony Jones  vardı. Yabancılar biraraya gelip bir müzik grubu kuruyorlar ve müzik yapmaya başlıyorlar. Başka yabancılar da gidip onları Çalışma Dairesi’ne şikayet ediyorlar. Bizimle çalan basçı Çarli de onlardan biriydi. Adam bu korku, baskı ve şikayetlerden dolayı müzik yapmak için ülkeyi terk etti. Buna benzer birçok olay var.Ben çok dağılan ingiliz grubuna şahit oldum. İki ingiliz bir acente kurdular ve oraya kayıt yapma gibi bir yöntem var ama o da çok para. Bazıları sırf kafası rahat etsin diye o parayı verirler. Şimdi bu korku iklimi biraz hafifledi ve Root 66 gibi bazı gruplar oluştu.

 

Ersoy:“Gitara evde başladım.Blues Express beni en çok etkileyen hatta müzik tarzımı değiştiren gruptur”

Sanırım Çağrı ile masanın yeni kuşağına geçiyoruz.Senin de müzikal yolculuğunu dinleyebilir miyiz?

Çağrı Ersoy: Babam 1070’lerde bas gitar çaldı ve sonra bıraktı. Evde akustik bir gitar vardı ve zaman zaman babam çalıyordu. Onun çaldığı bazı parçalar vardı ve onları öğrenerek gitara evde kendi başıma başladım. Kızkardeşim piyano dersi alırdı, birkaç ders de ben aldım. Evdeki aile gitarından sonra ortaokulda bir elektro gitar aldık ve okul grubunda (bass gitar çalarak girdim) çaldım. Lisede rock müzik de çalmaya başlamıştık. Gary Moore,Guns’n Roses, Türkçe rock şarkıları çalıyorduk. SOS dinliyorduk,Revolver grubunda ben de bir dönem çaldım. Türkiye’den gelen Gaddar diye bir grupta çaldım. 1997 sonuna kadar ülkedeydim,sonrasında İstanbul’a gittim. Orada 4 yıl müziğe ara verdim. Dönünce bir süre Fırat Derat ile akustik çaldım.Daha sonra Ulaş Barış,İlhan Erbil ve Mete Pere ile çaldım. Daha sonra da 2012 gibi Fireballs’a girdim ve orda çaldık. Bir de 90’larda Alper Cengizli, Süleymanlı Blues Express beni en çok etkileyen hatta müzik tarzımı değiştiren gruptur.

 

Cengiz: “Bir bayram programıyla başlayan Kıbrıs maceram,sezonluk işler ve bir mekan işletmeciliğiyle sürüyor”

O zaman Alper Cengiz’den devam edelim kişisel yolculuklara...
Alper Cengiz: Kıbrısla ilk maceram 1994-95’te başladı. Mare Monte otelden 10 günlük bir bayram programı için davet aldık ve geldik. O dönem Ankara Manhattan Bar,İstanbulda da Hayal Kahvesi’nde çalıyorduk. Girne’nin içine girip gezdiğimiz sırada limanda Hayal Kahvesi kopyası bir bar ile karşılaştık. Esquaire Bar sahipleri Doğan ve Taşer bey ile sohbet etmeye başlayınca orayı bir rock bara çevirme projesi ortaya çıktı ve bir ayda orayı elden geçirerek biz de orada çalmaya başladık. Çok güzel bir ortam vardı ve  o sezon orda tek grup çaldık.Bir sonraki sezon da SOS ile paslaşarak devam ettik.Yıllar sonra Kıbrıslı kız arkadaşım ile evlenerek Kıbrıs’a taşındım. İstanbul ile git gellerim (Soul Staff grubundan dolayı)sürekli devam etti ama burada müzik yapmadığım için sıkılıyordum da.Eski eşimin Alsancakta bir dükkanı vardı ve orayı Soulist diye cafe-bara dönüştürdük. Ada müzisyenleri (özellikle caz-blues-rock-hatta klasik) de destek verdiler ve 5 yıl haftanın 3 günü burada kesintisiz programlar yaptık.(Pandemi dönemini dışarıda tutarak söylüyorum tabi ki.)

 

Cengiz: “Soulist farklı kültürler ve milletlerden insanların hep bir arada müzik dinlediği,keyif aldığı,sosyalleştiği bir mekan haline geldi”

Soulist gerçekten özellikle caz ve blues müziğinin buluşma yeri ve vitrini gibi.Burayla ilgili hayalin nedir?
Alper Cengiz: Bu haftanın 3 gününü daha da çoğaltarak hem yazda müzikseverlere daha fazla çeşit sunmak hem de daha fazla müzisyene sahne açarak ilerleyeceğiz. İlerisi için hayalim buranı uzun soluklu bir yapıya kavuşmasıdır. Ben istikrarı seven bir kişiyim. Daha fazla iyi müzisyen,daha geniş müzikal yelpaze,daha fazla dinleyici hedefiyle yola devam ediyorum. Lapta-Karşıyaka-Alsancak yabancı nüfusun da yoğun olarak yaşadığı bir bölge ve  bu bölgede böylesi bir olmadığı için burayı seçtim. Burası gerçekten farklı kültürlerden farklı milletlerden insanların hep bir arada müzik dinlediği,keyif aldığı ,eğlendiği,sosyalleştiği bir mekan haline geldi.

 

Sezener: “16 yaşında bir gitar aldım ve birçok küçük grupta çala çala hep öğrenerek ilerledim”

Masanın en yenisine de bir kulak verelim.Ed’in çok farklı bir yolculuğu olduğunu biliyorum.
Ed Sezener: Ben İngilterede doğdum. Ben popüler müziklerle büyüdüm. Kıbrısa geldik ve ortaokulda iken bir arkadaşım bana Queen’i dinletti ve hayran kaldım. Onları dinleyince gitarist veya davulcu olmak istedim. Bir şekilde kendime bir gitar aldım ve 16 yaşında gitara başladım. Daha çok bu bölgede ingilizlerin yoğunlukla gittiği mekanlarda çaldım. Birçok küçük grupta çala çala hep kendim birşeyler öğrenerek ilerledim. İlk gördüğüm yerli grup Breakaway Blues Band idi. Koral Bali abi,Miki Lauder, Çarli ve vokalde de Justin vardı. Sonra Fireballs’ı dinledim. Naim abi ile de çaldım.

 

Bahar: “Ed yeni kuşağın medihar-ı iftiharı.Bu jenerasyonun bir No’lu blues-rock müzisyeni”

Galiba Ed herkesle çaldı bu ülkede...
Naim Korudağ: Ed tam bir joker gitarcı.
Engin Bahar: Yeni kuşağın medihar-ı iftiharı.Alttan gelen jenerasyonun bir numaralı blues-rock müzisyeni bence.

 

Bahar: “Fotokopi gitar tablarından çalışarak ben de gitarı kendim öğrendim”

Son olarak da Engin Bahar’a dönmek isterim. Kariyer olarak geçmişe gidiyor ama adada en yeni kariyere sahip sensin.Senin de birden çok ülkeye yayılan yolculuğunu dinleyebilir miyiz?

Engin Bahar: Eski kuşaktan ama adada en yeni benim sanıyorum masada. Çok sevdiğim bir abim Pink Floyd hayranıydı ve ben de birkaç albümün notalarını ezbere bilecek kadar bu işe girdim. (Masadan “sen çok ağır bir giriş yapmışşın” sözleri yayılıyor) İzmirde 1989-96 arası Bornova Anadolu Lisesi’nde geçen 7 yılda da Metallicalar, Guns’n Rosesların top olduğu dönemlere denk geldim. Okuldaki herkes rockcuydu ve fotokopi gitar tablarından çalışa çalışa ben de gitarı kendim öğrendim.Kendi paramla gitar aldım ve İzmirde hep rock çaldım.Sonra elimden ameliyat olunca gitarı bir süre unutttum. 2016 yılında iş için adaya gelince bir “gitarist aranıyor” ilanı gördüm ve başvurunca gitara tekrar başladım. Hiç şarkı söylememiştim ama gruba vokalist bulamayınca ben de söylemeye başladım. Lefkoşa’da şimdi kapanan 1984’de çıktık,sonra Soulist’te çıkmaya başladık. İyi yerlerde çıktık yani. İlk Rock Balance vardı, şimdi biraz daha sert müzik yapan GOF’u kurduk.

 

Korudağ: “Burada tecrübe yaşama, kendini geliştirme şansın yok”

Batural: “Sırf sevdiğim müzik caz ve blues yapabilmek için müzik öğretmenliği yapıyorum”

Neden ülkemizde blues-caz müziği kitlesi diğerlerine göre dar bir kesimde sınırlı kalıyor ve genişleyemiyor?
Naim Korudağ: Birazcık aklı başında olan insan(hele de sanatla uğraşıyorsa) buradan gitmek ister.Burada o tecrübeyi yaşama şansın, kendini geliştirme şansın yoktur. Ben de 1996’da İngiltere’ye gittim. Orada Süleyman Akosman (Todds) ile müzik yaptık.

Alper Cengiz: Hayatını müzik yaparak kazanmayı düşünen bir insanın burada iki kez düşünmesi gerekir. Ben 30 sene müzikten ekmek yedim.Sahneye çıkışımın 30.yılı bu yıl (son 5 yılında işletmecilik de eklendi).

Kaan Batural: Ben sırf sevdiğim müzik olan caz ve blues yapabilmek için konservatuar okuyarak müzik öğretmenliği yapıyorum.Müziğe en yakın meslek müziği öğretmekti ve ben de onu seçtim.

 

Aranızda daha önce aynı grupta çalan veya sahneyi paylaşan var mıdır yoksa bu yeni proje mi buluşturdu sizi?
Naim Korudağ: İstanbul-Ankara gibi şehirlerde aynı mekanlarda Alperle yolumuz kesişti çok çaldık ama aynı grupta çalmadık.

 

Korudağ: “Başkent Lefkoşa’da bir caz kulübü yoktur.Bu nasıl olabilir?”

Karşılaştırma yapacak olursak Türkiye’de caz-blues müziğin durumu(müzisyen-mekan-dinleyici) nedir?
Alper Cengiz: Tabi ki mekanlar arttı,dinleyi kitlesi arttı,müzisyen sayısı arttı ama koskoca İstanbul’da uzun yıllar sadece Nardis Caz Club vardı.(Bir de otelin roofunda Q Jazz Bar da vardı) Şimdi de taş çatlasın 5 tane mekan var. Biz son 20 yılda Türkiyede elimizdeki mekanları da kaybettik. Aslında dünya ile kıyaslasak Kıbrıs’ı daha iyi olacak. :-)

Naim: Türkiyede 3-5 ana şehirde ben haftanın herhangi bir günü caz müzik dinlemek istesem gidip dinleyebileceğim mekanlar vardır. Burda öyle birşey yok. Müzisyenin etkileşmesi lazım,bu etkileşimden sinerji ve daha iyi müzik doğar.Burada o etkileşim yok,kısırdöngü var.
Bizim ülkede konser salonu var mıdır? Devletin Kültür Dairesi’ndeki kişiler konservatuarı bitiren gençlere,projesi olan genç müzisyenlere neler sunuyor? Ülkenin yapısında müziğe çok yetenekli gençler var, o genç yeteneklerin bu yeteneklerini ortaya çıkaracak ve/veya sahneleyecekleri yerler var mıdır? Başkent Lefkoşada bir caz kulübü yoktur.Bu nasıl olabilir?

 

Cengiz: “İnsanlar cazı çok bilmedikleri için korkuyor ama Soulist’te bir kez bile caz dinlemeye gelen birisi bir daha geliyor”

Caz-blues müzik dineyen kitle nasıldır?
Alper Cengiz: Caz müziğine bakacak olursak tüm dünyada bir kitle sıkıntısı vardır. İnsanların caz için elitist insan müziği gibi bir yanlış algı var. İnsanlar cazı çok bilmedikleri için korkuyorlar ama burada bir kez bile caz programı dinlemeye gelen birisi bir daha ve bir daha geliyor. İlk açıldığımızda mekana gelenlerin çok azının cazı konsantre bir şekilde dinlediği bir durumdan kitlesi ile müzisyenin bir kültür etrefında bütünleştiği bir konağa evrildik. Çıt çıkmıyor. Çok da öğretici bir süreç yaşanıyor.

Cengiz: “Çok iyi oldu ama adada her Çarşamba caz yapan tek mekan Soulist bu festivalde yer almadı.”

Ülkemizde Etel Caz Festivali gibi uluslararası bir caz festivali de yapılıyor.Bu da önemli değil mi?
Alper Cengiz: Bu gelişim süreci ile bu bölge popüler bir cazın alanı oldu. Ilgaz’daki Etel mesela Caz Festivali yaptı ve bu yıl da devam etti. Çok iyi oldu ama 3 mekanda yapılan festivalde biz yer alamadık. Adada her Çarşamba caz yapan tek mekan bu festivalde yer almadı.

Naim Korudağ: 6-7 yıl önce kurduğumuz bir grupla ülkede blues yapıyoruz ve Girneliyiz.Bir gün Girne’de çemberde üstünde “1.Geleneksel Blues Festivali” yazan bir yazı ama bizim hiç haberimiz bile yok. Amerika’dan isimsiz birkaç kişi ve Asım Can Gündüz’ü getirdiler ve festivale ilgi de düşük oldu. 2.festival zamanı geldi ve Girne Belediyesi yerli grup koymama ısrarı sonucunda sponsor bulamayarak festivali gelenekselleştiremeden kapattı. Bakış açısı bu olursa bu müzik nasıl kitlelerle buluşabilir?
Mesela şimdi Tony Gillian arkadaşımız burada bir blues festivali yapmak istiyor. Bize lokal gruplardan  kesinlikle birkaç tane de konması gerektiğini söylüyor. Festival dendiğinde yerli olmadan olmaz.
 

Cengiz: “Barış yanlısı,hümanist,evrensel bakış açısıyla bu adadan ve yurtdışından müzisyenler bu sahnede müzik yaptı”

Yine Roland Eyerich’in “Friends Across Borders” projesi de burada yapılıyor.

Alper Cengiz: Evet.“Friends Across Borders” projesi ile Roland Eyerich ,The Soulist’te adanın Kuzeyinden ve Güneyinden grupların yer aldığı üç günlük festival yaptı. Müziğin siyaset üst bir şey olduğundan hareketle bu sahnede çok güzel buluşmalar ve paylaşımlar yaşandı. Barış yanlısı,hümanist,evrensel bakış açısıyla bu adadan ve yurtdışından müzisyenler bu sahnede müzik yaptı. Konserler sonrasında sarıldık ve arkadaş olduk.

Naim Korudağ: Bu festivalde kitle farklı müzik gruplarıyla, gruplar da burdaki kitleyle buluşur.Bu çok güzel br etkileşimdir.

Korudağ: “Bu ülkenin yeni gruplara, kapsayıcı yeni festivallere, müzisyenlerarası iletişimin gelişmesine ihtiyacı var.”

 

Cengiz: “Bir de Kültür Bakanlığı’na tabi ki”

Bu müziğin bu ülkede gelişmesi,ilerlemesi,yayılması için mekan,festival,destek, müzisyen,dinleyici gibi ayakları var. Müzisyen bu gelişime kendini nasıl adapte ediyor. Müzisyen bu kişisel(ve tabi ki musiki) gelişimi nasıl sağlıyor?
Naim Korudağ: Ben evde gitarımla çalışıyorum ancak bu ülkenin yeni gruplara, kapsayıcı yeni festivallere, müzisyenlerarası iletişimin gelişmesine ihtiyacı var. Kapalı devre bir yerden ileriye gidemeyiz. Tabi bu ülkeye George Benson, Tom Jones, Deep Purple gibi isimler geldi ama bir elin sayısını geçmiyor.
Alper Cengiz: Ben sana listeyi sıralayım. Kültür Bakanlığı denilen oluşum ne işe yarar? Kültür-sanat faalyetlerini desteklemek gibi bir misyonu varsa neden biz bunu hiç göremiyoruz? Pop starlarından değil, caz müzisyenlerinden,tiyatrolardan,sinemacılardan,ressamlardan,baleden,klasik müzisyenlerden bahsediyorum sanat derken.

Naim Korudağ: Bir ülke müzisyeni albüm yaptı ve o şarkılar TV’lerde ,radyolarda çalar ama ne bir telif hakkı, ne koruma ne yasal çerçeve ne kayıt altına alma var. CD yaptın üzerine ve bandrol bastın, vergisini otomatik ödersin demektir. Dünyada bu insanlara bu paralar ödeniyor,bizde neden ödenmiyor? 
Kaan Batural: 2017 Cumhurbaşkanlığı’nda (Mustafa Akıncı’nın Cumhurbaşkanlığı dönemi) herhalde son 20 yılın sanata en çok bütçe ayrılan yılı olmuştu ve ben de başvurayım dedim. 2017’de albüm çıkartacağımda Kültür Dairesi’ne gittim.Bu ülkenin ilk blues albümünü çıkarıyorum ve sonrasında da yurtdışı festivallerde çalacağım dedim. Bana gelen zarfta “Bütçe yetersizliğinden dolayı destek veremiyoruz” yazıyordu.

Alper Cengiz: Ben Kaan Batural ve grubu The Great Flood ile gurur duyuyorum çünkü türkçe blues,soul,caz tarihinde ingilizce sözlü olarak albüm yapan ilk Türk grubudur. Daha sonra da Türkiye’de Göksen İnce bir blues albümü yaptı.  En son da Blues Attack da ingilizce bir blues albümü çıkardı.

Bu proje devam edecek mi?
Alper Cengiz: Bu projenin başlangıcı yıldırım hızıyla oldu. Sabah karar verdim,öğlene face koydum,akşama da çaldık. Bir jam gibi yaptık ve keyif aldık. Bu konseri 11 Haziran gecesi yine Soulist’te tekrarlama düşüncemiz var. (Konser gerçekleşti)

Bu haber toplam 1536 defa okunmuştur