Cemal Yıldırım’dan savaş karşıtı bir belgesel film: “Süt babam...”
Kıbrıslıtürk film yönetmeni Cemal Yıldırım, savaş karşıtı, gerçek yaşamdan bir öyküye dayalı bir belgesel filme imza attı: “Süt babam...”
“Süt babam” başlıklı belgesel filmin fragmanını yayımlayan Cemal Yıldırım, şöyle dedi:
“Uzun zamandır üzerinde çalışıyordum...Pandemi sebebi ile epeyi gecikmiştik....Yakın çevremizin yardımları ve ailece bir film çektik... İyi ki çekmişiz çünkü sırasıydı artık böyle bir belgesel filmin... Her geçen gün iktidarların, Kıbrıs’ta yaşayan iki toplumun arasına düşmanlığı ve nefreti yeniden aşılamaya başladıkları böylesi bir ortamda, bu tarz filimlerin çoğalmasıdır tek dileğim.... Kayınpederimin, 1974 yılında, savaş sırasında, Dereboyu’nda, Rum mevzisindeki Kıbrıslı Rum bir grup asker ile ve özellikle bu askerler içerisinden biriyle olan özel bir dostluk hikayesini konu alıyor bu belgesel film... "Süt Babam", henüz o günlerde 3 buçuk aylık bir bebek iken eşim Birgül'e, savaş sebebi ile Türk kesiminde bulunamayan özel bir toz sütü, Rum kesimindeki eczanelerden toplayıp getiren, Andreas adlı cesur ve iyi kalpli bir Kıbrıslı Rum askerin ve kayınpederim Mehmet'in hikayesidir... Ve yıllar sonra eşim Birgül'ün, izini kaybettikleri bu askeri bulma mücadelesidir... Kıbrıs'ta barışa, dostluğa ve sevgiye armağan olsun bu belgesel film.”
Biz de bu konuya sayfalarımızda çok geniş yer vermiştik ve Andreas Efstatiu ile Birgül Kılıç Yıldırım, babası Mehmet Bey ve tüm ailenin bir araya gelmesine yardımcı olmuştuk... Andreas Efstatiu’yla röportajımız yıllar önce bu sayfalarda yayımlanmıştı – o da, Birgül’ün babasını aramaktaydı... Yıllar sonra Birgül Kılıç Yıldırım da, kendisinin o günlerde hayatta kalması için gerekli olan südü getiren Kıbrıslırum askeri aramaktaydı... Böylece bu öyküler yayımlanınca Panikos Stilianu’nun da yardımlarıyla onları bir araya getirmiştik...
Cemal Yıldırım’ın savaş karşıtı “Süt Babam” adlı belgesel filmi merakla bekleniyor...
Birgül Kılıç Yıldırım da sosyal medya sayfasında yaptığı paylaşımda, bu belgeselle ilgili olarak şöyle yazdı:
“Çok acı var bu adanın geçmişinde...
Ne çok ölümler...
Ne çok kayıplar...
Ve ne çok göçler yaşandı bu adada...
Onca acı ve ızdırabın yaşandığı bu güzel adada, bu nefretle daha nereye kadar gidebiliriz ki??
Bu bir düşmanlık mı yoksa kötülüğün savaş ortamındaki yansıması mı?
Kim yaptı Kıbrısımıza bu kötülüğü?
Kötü insan her zaman kötüdür, her yerde kötüdür.
Savaşta daha da kötüdür...
İyi insan her zaman iyidir, her yerde iyidir,
Savaşta bile iyidir...
Ben ve ailem şansılıydık ki iyi insanlara denk geldik.
Kıbrıs’ta cehennemin yaşandığı 1974 Temmuzu’nda, bir Türk çocuğuna yani bana, cezalandırılmayı, hatta ölümü göze alarak süt getiren bir Rum askeri, kötü biri olabilir mi? Olamaz, kesinlikle olamazdı.
Savaş içinde kan dökülen adada bir Türk çocuğunun hayatını kurtaran, kırımızıya kana beyaz katan, hem de bir çocuk için beyazın en saf hali sütü katan bu Rum asker, düşman olabilir mi?
Olamaz, asla olamaz...
HAYATTA KALMAMA İZİN VERDİĞİN İÇİN, SANA BİNLERCE KEZ TEŞEKKÜR EDERİM
Andreas Efstatiu
Baba
SÜT BABAM belgeseli yakında...”
Belgesel filmle ilgili şu bilgiler de verildi:
“Film “Blue Platform Production” tarafından yapıldı.
Yönetmen :Cemal Yıldırım
Metin Yazarı ve Anlatan: Birgül Kılıç Yıldırım
Röportajlar: Mehmet Kılıç-Emine Kılıç-Ali Kalçay-Andreas Efstathiou
Konu: 1974 yılında, savaş sırasında Kıbrıslı Türk mücahit Mehmet Kılıç (Hulusi)ve Kıbrıslı Rum asker (Andreas Efstathiou) arasında yaşanan gerçek bir dostluk hikayesi.
Yapım Yılı: 2021
Yapım Türü: Belgesel drama
Yapım: Blue Platform Production
Drama Bölüm oyuncuları:
Birsel Kılıç-Serdar Türkkal-İlke Yöncü-Havva Işıktan-Ayşe Şevketoğlu Kılıç-Nuran Uğurlu-Su Özbaysal-Vedat Yıldırım-Emine Durmuş-Altan Nurettin Arapsoy
Soundtrack müzikler: Kemal Belevi'nin Cyprian Rhapsodies eserlerinden alınmıştır
Ninni ağıt seslendiren:Benay Kibrit
Teşekkürler Green Flipper Ecokids School-Nezih Beyaz (Nostalgia Bus)”
KIBRIS’TAN HATIRALAR...
“Geldim, gördüm, göçtüm...”
Ertan İnce
Ocak ayında, kaybettiğimiz amcamın oğlu Hüseyin Cengiz Arca abimizin cenazesi için gittiğimiz Konedra'daki (Gönendere) mezarlıkta aile büyüklerimizden amcam ve büyük dayım (siyah-beyaz fotoğrafta, sağda ayakta olan) Mustafa Sıtkı Soyer'in mezarlarını da ziyaret edelim dedik. Büyük dayımın (Babamın dayısı) mezar taşına yazdırttığı yazıt ilgimi çekti..
Esasen büyük dayım M. Sıtkı Soyer çok gün görmüş geçirmiş, 5 dil bilen (Türkçe, Arapca, Farsça, Yunanca, İngilizce) bir aile büyüğümüzdü. 1885 yılında Konedra'da doğmuş, kendi kendini yetiştirmiş, hukuk bilmine çok merak sardığından 2. Abdülhamid’in padişah olduğu dönemde İstanbul'a gitmiş, orada imkansızlıklardan dolayı istediği eğitimi almasa da Medrese’ye kaydolmuş, Osmanlı’nın Sarayları’nda şehzadelere, Paşa çocuklarına yabancı dil eğitimi vermeye başlamıştı. 2. Meşrutiyet’in ilanından sonra, 1909 yılında, tarihe "31 Mart Vakası" olarak da geçen şeriatcı isyan ve akabinde Selanik’ten gelen Harekat ordusunun yönetime el koymasıyla başlanan insan avında tutuklanıp idamlıklarla birlikte zindanlara atılır... Bir dönem hapis yattıktan sonra araya giren görgü tanıklarının sayesinde paçayı kurtarır ve gerisin geriye Kıbrıs’a döner..
Mustafa Sıtkı Soyer gerek bilgi birikimi, gerek lisan bilgisi ve çok konuya vakıf bir kişiliği ile, İngiliz Sömürge yönetiminde üst düzeylerde memurluk görevlerinde bulunur... 1948 yılında felç olduğunda hem Mağusa’nın, hem de Girne’nin Mukayyitliği’ni yapmaktaydı... 1960 yılına kadar Mağusa’da Suriçi’nde, Polis Müdürlüğü’nün yanındaki eski Sancaktarlık binasının olduğu yerde kalıyordu. Ben 3-4 yaşlarında kendilerini ziyaret etmek için oraya gittiğimizi hayal meyal hatırlıyorum... Daha sonra Lefkoşa’ya, Köşklüçiftlik’te şimdi TDP binası olarak kullanılan evlerine taşındılar... 60'lı yıllarda, arada bir Lefkoşa’ya gittiğimizde mutlaka evlerine uğrar, onu hep kapı girişinin hemen solunda, tekerlekli sandalyede otururken hatırlarım.Yattığı yer nur olsun..
1972 yılında öldüğünde, vasiyeti üzerine sevdiği köyü Konedra’da (Gönendere) toprağa verilmiş ve mezar taşına da bu yazıların yazılmasını vasiyet etmişti:
GELDİ 1885
GÖRDÜ 87
GÖÇTÜ 13/12/1972...”
BİR ESKİ FOTOĞRAF...
Siyah-beyaz toplu fotoğrafla ilgili olarak ise, Ertan İnce, şöyle yazıyor:
“Mehmet Ince Sıtkı dayımızın 3 kızı oldu.. Üçü de fotoğraftadır. Ben onu yetişmedim, sağ baştaki kızları Turhan 18 yaşında yanlış bir tedavi sonucu maalesef vefat etti. Ortadaki Tomris’tir. Sol baştaki kızları da Ulufer abladır... Onun eşi Lefkoşa Türk belediyesinin ilk başkanlığını da yapan göz doktoru Tahsin Gözmen'di. Bir kızları şu an emekli öğretmen olup (Dilek) Kıbrıs’ta yaşar. Oğlu Soyer Gözmen de diş doktoru olup şu anda İsviçre’de yaşıyor.. Solda ayakta olan da Sıtkı dayımızın kardeşi Hüseyin Cahit (Emir Hüseyin) dayımız, ortada oturan kadın da kızkardeşi, büyük teyzemiz Emir Ayşe'dir. Ülkemizde ilk termosifon işini başlatan rahmetli Vural abimizin (Vural termosifonları) de nenesi olur. Sağda oturan kadın Sıtkı dayımızın eşi rahmetli Kadriye genablamızdır... Sol başta oturan kadın da büyük dayımız Hüseyin Cahid’in eşi Fransız asıllı İsviçreli Madam yengemizdir (Rose). Onlar da çok uzun yıllar Mağusa’da ticaretle uğraşmış, hatta Hüseyin dayımız 1940’lı yıllarda Mağusa muhtarlığı da yapmıştı... Dükkanı da galiba Ersoy yeğenin kayınpederi Ramadan’ın çalıştırdığı dükkanmış... Onlar da 1957 yılında, ben daha birkaç aylıkken Londra’ya, sonra İsviçre’ye yerleşmişlerdi...”