Cenevre dönemi
Sn Tatar, görevini en iyi şekilde yaparak masayı devirdi ve KKTC’ye döndü. Bir önceki yazımda devirir mi, diye sormuş ve Ankara isterse devirir diye de yanıt vermiştim. Sonuçta Ankara istedi ve devirdi.
Anastasiadis, Crans Montana’da hata yaptım, siz Kıbrıslı Türklerin tam olarak istediği gibi yani dönüşümlüğü Başkanlığı 1/2 düzeyinde ve her kurumda ayırt edici oyunuz olacak şekilde etkin katılımı kabul ediyorum, gelin üç ayda bu işi artık bitirelim demiş olsa, masa devrilmeyecek miydi ?
Yine devrilecekti. Devrilecekti ve bunu yine Tatar yapacaktı. Karar ve Tatar’ın mandası bu yöndeydi.
30 Mart 2021 tarihli TC Milli Güvenlik Kurulu olağan toplantısında şu karar alınmıştır:
"Önümüzdeki süreçte gerçekleştirilecek görüşmelerde; yarım asırdır netice vermeyen ve Türk varlığını yok sayan yaklaşımların yerine Ada'daki gerçekleri göz önünde bulunduran ve hakkaniyeti esas alan kapsamlı ve kalıcı çözümlerin bağımsız iki devlet temelinde gündeme alınması hususunun vazgeçilmez olduğu belirtilmiştir."
Ankara’daki siyasi yönetici zihniyetin, Kıbrıslı Türklere güvenmemesinin ve Kıbrıs’ı bir toprak parçası olarak, kendi stratejik çıkarının bir unsuru olarak değerlendirmesinin bir sonucu ile karşı karşıyayız aslında. 2008-2017 dönemi yapılan müzakereler bağlamında varılan yakınlaşmalar çerçevesinde kurgulanacak bir çözüm modelinin benimsenmemesinin başka bir açıklaması olamaz.
Ancak ana mesele toplum odaklı, AB üyesi bir çözüm modelinin Ankara’nın adadaki hegemonyasını kıracağı yönünde oluşturduğu hakim kanaat, masayı yıkma konusundan önce Tatar’ı seçtirmeye ardından da onu istediği gibi yönlendirmeye neden oldu.
Federasyon istenmemesinin nedeni, bu stratejik yaklaşımın ve kararın bir ürünüdür. Kıbrıslı Türk siyasi iradesini yok sayma ya da kırma nedeni de budur, diye düşünmekteyim.
Elbette bu siyasi yaklaşım, reel politik gerekçeler veya pragmatik akıldan öte, ideolojik bir arka plana dayanır. AKP ideolojisi ve son dönemdeki ‘bağımsızlık’ siyaseti yaklaşımı ki ciddi insan hakları ihlalleri ve demokratik zaafiyetler barındırmaktadır, ne AB değerleri ile bir buluşma ne de uluslararası ilişkilerde çözüm odaklılığı içerir. ‘Sürekli belirsizlik’le zaman kazanmak, ‘bağımsızlık’ iddiası ile bağlantılı bir siyasi misyon haline geldi. Kıbrıs’ın bundan etkilenmemesi mümkün değildi, aslında farklı bağlamlarda uzun süredir etkileniyordu.
‘Sözcü’ Tatar’ın, bölgede çok şey değişti, hiçbir şey eskisi gibi değil, Federasyon görüşmesi bu nedenle bitti gibi, anlaşılması imkansız, tarih ve siyaset okuması olmayan, akıl dışı bir yaklaşımından bir şey beklemek mümkün değil. Kendisi MGK kararına göre konuşuyor. ‘Ada'daki gerçekleri göz önünde bulunduran ve hakkaniyeti esas alan kapsamlı ve kalıcı çözümlerin bağımsız iki devlet temelinde gündeme alınması hususunun vazgeçilmez olduğu…’ vurgusunun bir adım dışına çıkamaz.
Crans Montana’yı yerle bir eden, yolsuzluk gündemiyle itibarını kaybeden Anastasiadis’e altın tepsi içinde sunulmuş büyük bir fırsat sunan Tatar, bu hali ile Kıbrıslı Türk halkını temsil etmiyor ve etmeyecek. Sözcülük yapacak ve Ankara da kendisini alkışlayacak. Kendini seçtirenlere taahhüdü budur anlaşılan. Bu kadardır.
Yeryüzünde, masaya koyduğu altı maddeden oluşan ayrılıkçı tezlerini kabul edip yeni bir statüko yaratacak bir siyasi otoritenin de olamayacağı diğer açık gerçektir. Hani olamayacak tezleri olan iki devletliliği bile yönetmekten aciz bir müzakere stratejisi ile atı arabanın önüne koyan bir zihniyetten birşey beklemek mümkün değil. Altı madde tartışılmaya bile değmeyen, halk olarak hemen reddedilmesi gereken bir öneridir.
Gelinen aşamada, Kıbrıs Türk halkının varlığı ve haysiyetli yaşamı için, BM Güvenlik Konseyi kararları çerçevesinde bir çözüm yönündeki kararlılığın asla ve sarsılmadan devam etmesi gerekir. Bizim tezimiz budur ve nettir. BM GK kararları çerçevesinde bir çözüm Kıbrıs ve Türkiye halklarının çıkarınadır. Statüko, Kıbrıslı Türk toplumunun yok olmasına neden olmaktadır. İki devletlik tezi yok olmanın yani statükonun bir diğer adıdır bu nedenle bizim için yok hükmündedir, geçersizdir.
Uluslararası şartlar elbette bugünkü durumda kalmayacak. Dinamik bir süreçtir, dönüşecek.
Gün gelecek ve Tatar’ı ilk terkedecek olan da o çok güvendiği dağlar olacak.