1. YAZARLAR

  2. Ünal Fındık

  3. Cenevre zirvesine giderken biz nerede yanlış yaptık?
Ünal Fındık

Ünal Fındık

Cenevre zirvesine giderken biz nerede yanlış yaptık?

A+A-

Cenevre zirvesine giderken biz nerede yanlış yaptık? Ya da soruyu başka türlü sorarsak biz nerede yanlış yapmadık?

Türk tarafı bir bütün olarak Cenevre’ye giderken önceden bütün kartlarını açtı ve elini herkese gösterdi. Aslında bu durumda Cenevre zirvesi belki de gerçekleşmemeliydi.

Ama iki tarafın zirveye katılmada gösterdiği isteklilik ve BM Genel Sekreteri Guterres’in genel sekreterliğe yeniden aday olmak istemesi bu zirvenin gerçekleşmesini getirdi.

Sonuç Kıbrıslı bütün çözüm yanlıları açısından çok çok kötü oldu. Ama çözüm istemeyen Tatar ve saz arkadaşları öyle düşünmüyor. Hatta BM genel sekreteri Guterres’in ve 3 garantör ülkenin dışişleri bakanının önünde ortaya koydukları “egemen eşitlik temelinde, 2 devletli çözüm” perspektifini kayda geçirdiklerini düşünerek büyük iş başardıklarını zannediyorlar.

Halbuki kazın ayağı hiç de öyle değil. 2017 Temmuz ayında Crans Montana zirvesinde, eşitlik temelinde federal bir çözümü kendi halkına kabul ettiremeyeceğini, o nedenle dönüşümlü başkanlık dahil Kıbrıslı Türklerin bakanlar kurulu veya KİT yönetim kurullarında aktif katılımını kabul edemeyeceğini söyleyerek masayı deviren Anastasiades rahat bir nefes aldı.

Tatar’ın ve Ankara’nın ne söyleyeceğini önceden bildiği için Cenevre zirvesinin bir an önce gerçekleşmesini isteyen Anastasiades idi. Bunun nedeni de çok basitti.Anastasiades “çözüm istemeyen taraf” konumundan kurtulacaktı.

Çünkü kuzeyde “çözümsüzlük en iyi çözümdür” zihniyeti yeniden hortlamıştı. Bundan yararlanması ve ışıkları Türk tarafına çevirmesi için bundan daha büyük şansı yoktu.

Bunu kullandı. Kullanmaya devam ediyor. Gelecekte de tepe tepe kullanacak.

Şimdi cumhurbaşkanı Ersin Tatar ve Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu devletten devlete görüşme istediklerini söylüyorlar. Bu hiçbir zaman müzakere olmayacak demektir.

Aslında çözümsüzlük en iyi çözümdür tezi bundan dolayı geliştirilmiştir. Zamanında rahmetli Denktaş ve Eroğlu bu siyasetin temsilcileri idi.

Şimdi de Ersin Tatar, Denktaş ve Eroğlu dönemlerindeki bürokrat ve siyasileri yanına alarak bu zihniyeti devam ettiriyor.

Bunlar bu adada hiçbir zaman çözüm istemedi. Çünkü nasıl bir çözüm bulunursa bulunsun toprak ve mülkiyet düzenlemesi mutlaka olacaktır. Çözümsüzlük yanlılarının asıl hedefi bu düzenlemeden kaçmaktır.

Cenevre zirvesinde Türk tarafının Anastasiades’e sorması gereken ilk soru “Federal çözümde Kıbrıslı Türklerin kararlara etkin katılımını ve dönüşümlü başkanlığı kabul edip, etmediği” idi.

Müzakerelerin yeniden başlamasının temel koşulu bu olmalıydı. Anastasiades ancak böyle köşeye sıkıştırılır ve dünyaya olumlu bir mesaj verilebilirdi.

Ama Ankara’daki AKP iktidarının son dönemlerde dış politikada uyguladığı “tehdit, şantaj ve güç söylemi” üzerine kurulu dış politikanın benzerini Kıbrıs sorununda da uygulatması bizi çözüm ve barış politikasından gidrek uzaklaştırıyor.

Önceki gün TC Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 20 Temmuz’da adamıza gelerek buradan sadece bölgemize değil, tüm dünyaya mesaj göndereceğini söylemesi bu politikanın devam edeceğini gösteriyor.

Bu da bizi barışa değil, savaşa sürükleyebilir. Benim asıl endişem tam da budur. Bugün İsrail’in Filistin halkına karşı yürüttüğü saldırılar, yarın bizim tepemizde de yaşanabilir.

Demedi, demeyin. 

Bu yazı toplam 1101 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar