1. YAZARLAR

  2. Niyazi Kızılyürek

  3. Cenevre’nin Kıbrıs değil Türkiye için anlamı var
Niyazi Kızılyürek

Niyazi Kızılyürek

Cenevre’nin Kıbrıs değil Türkiye için anlamı var

A+A-

Bir Kıbrıs toplantısı daha sona erdi...

Garantör ülkelerle iki tarafın liderleri Cenevre’de Birleşmiş Milletler (BM) gözetiminde bir araya geldiler ve beklenildiği gibi, suya sabuna dokunmadan, sorunun çözümünü konuşmadan Temmuz ayında yeniden buluşmaya karar verdiler.


Belli ki, bu türden toplantılar daha çok yapılacak...

“Geçit noktalarının açılması, gençlik teknik komitesi kurulması, mezarlıkların restorasyonu gibi konuları konuşmak için Cenevre’ye gitmeye gerek var mıydı” türünden sorular sormayınısz lütfen.

Ya da, düne kadar iki toplum arasında yakınlaşma sağlanması için çaba harcayanlara “vatan haini” muamelesi yapanların şimdi “işbirliği kültüründen” söz etmelerinin tuhaf olduğunu söylemeyin.

Ne de, BM Genel Sekreteri’nin, bir bebek emeklemesi sayılabilecek Cenevre Toplantısını “önemli bir adım” olarak göstermesine şaşınız...

Çünkü bütün bunların bir anlamı vardır...

Gelgelelim, bu anlamın kapsadığı alanda çözüme ve Kıbrıslı Türklerin beklentilerine dönük bir şey yoktur. Fakat Türkiye için vardır...

Cenevre’de yapılan toplantının Türkiye’nin girişimiyle olmasa bile, rızasıyla gerçekleştirildiğine kuşku yoktur. Ersin Tatar’a, toplantıya katılmayı ve toplantı ortamında uluorta iki-devletli çözümden bahsetmemeyi tembihleyen de Türkiye’dir...

Çünkü Türkiye’nin Avrupa Birliği’nden beklentileri vardır ve Kıbrıs Cumhuriyeti hasbelkader AB üyesi olduğu için, Kıbrıs sorunu etrafında hareketlenme görüntüsü yaratmak yararlıdır.

Dikkat edin! “Etrafında” diyorum... Özünde değil...

Bu bağlamda “etraf” mezarlıklar, geçit noktaları, gençlik teknik komitesi vs. oluyor... “Öz” ise çözüm...

Nitekim, AB Konsey’inin Kıbrıs kararlarında da muğlak bir biçimde Türkiye’nin Kıbrıs Sorununda adım atmasında söz ediliyor.

İşte, Tatar’ın Cenevre yolunda adım atması bundandır...

Türkiye, Kıbrıs merdivenleri yavaş çıkacaktır... Hem de çok yavaş...    

Çünkü, Türkiye’nin Avrupa Birliği, Avrupa Birliği’nin de Türkiye ile yaptığı pazarlıklar tamamıyla al-ver ilkesizliğine (transaksiyona) dayanıyor. Mültecilerin Türkiye’de alıkonulmasından, Avrupa’nın yeni savunma ve güvenlik arayışlarında Türkiye’ye rol biçmesine kadar, bütün konulara hakim olan, değerlerden uzak kaba bir al-verdir...

Günümüzün AB liderleri nezdinde Türkiye’de demokrasi sorunu veya Kıbrıs’ta barış önemli meseleler değildir...

Öte yandan, Brüksel, Kıbrıs Sorununun siyasi eşitlik temelinde kurulacak federal bir devletle sona erdirilmesinin Kıbrıs Rum toplumunu yönetenler tarafından kabul görmediğini çok iyi biliyor...

Böyle bir ortamda, Kıbrıs Sorunu etrafında bazı gelişmeler yaşanıyormuş gibi bir algının yaratılması, en azından bu aşamada, bütün aktörlerce yeterli görülüyor...

Böylesi bir algının oluşması, Nikos Hristodoulidis’in de işine geliyor.

Seçmenlerine, “bakın, buzdolabına kaldırılan Kıbrıs Sorununu buzdolabından çıkardım” diyor. Bu da fena bir seçim yatırımı değildir...

“I am ready” dediğine bakmayın... Hazır değildir...

Ayakları onu Federal Kıbrıs’a çıkaracak takatte değildir...

 

Her Şeyi Anlatan Bir Fotoğraf Karesi

Cenevre görüşmelerine katılan heyetlerde yer alan bazı isimler vardı ki, onları görüntüye gelince, ciddi sonuçlar beklemenin beyhude olduğunu hemencecik anlıyordunuz.

Örneğin, Ersin Tatar’ın yanında Tahsin Ertuğruloğlu vardı. Tahsin Bey ile ilgili fazla söz gerek mi?

Nikos Hristodoulidis ise yanında Ahilleas Emilianidis’i götürdü. Federal çözüme şiddetle karşı çıkan bir hukukçu...

Tesadüf bu ya... Toplantı salonunda bu iki isim yan yana oturuyordu. Belli ki, yer dardı ve omuzları adeta bir birine değiyordu...

Merak ettiğim şey şudur: Acaba birbirlerine “Merhaba” dediler mi?

Demişlerdir... Kibar insanlardır...

Fakat asıl merak ettiğim, içlerinden ne dedikleridir...

niyazi-kizilyurek-cenevre-ozel.jpg

Bu yazı toplam 2791 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar