Cennet adanın yeşermesi için sanatçıya ihtiyaç var
Cennet adanın yeşermesi için sanatçıya ihtiyaç var
Filiz Uzun
Ülkemde güzel insanlarla tanıştıkça mutlu oluyorum ben. Bir kez daha umutlanıyorum. Güzel şeyler olduğunu gördükçe de içim kıpır kıpır oluyor. Hele üreten, seven ve yaptığı işi sahiplenenleri gördükçe değmeyin keyfime. O günüm, o haftam çok güzel geçiyor. Sizler için de öyle olduğunu düşündüğümdendir ki sizlerle de paylaşmak istiyorum bu insanları. Toplum olarak bunları görmeye, duymaya ve yaşamaya ihtiyacımız var.
Yaşadığımız coğrafyanın ne kadar güzel olduğunu ve içinde yaşayan insanların özünün de, ne kadar güzel insanlar olduğunu unutuyoruz çoğu zaman yaşadığımız bu dönemde. Birilerinin bize hatırlatmasına ihtiyacımız oluyor.
Bu hafta ülkemizde yetişen, bu ülkenin tüm güzel özelliklerini barındıran bir insanla sohbet ettik. Ve sizlerle paylaşmak istedim.
Buyurun okuyun sohbetimizi…. İyi ki varsın Hüseyin Kırmızı…
“PİYANOYU BIRAKIRSAN TOP OYNAMAK YOK”
• F.U: Hüseyin Kırmızı müzikle ilgilenmeye ne zaman başladın?
• H.K: Müzikle ilgilenmeye 11 yaşında babam sayesinde başladım. Babam Mehmet Kırmızı da müzisyendi. Bas gitar çalardı. Ben doğduğum zamanlarda babam müzik yapmayı bırakmıştı. Evimizde gitarlar ve Gboard’lar vardı. Ve yatağının altında da bir bas gitar vardı ve ben de onu hep merak ederdim. Bir gün açtım, inceledim çalmaya çalıştım ancak beceremedim.
• F.U: İlgini çeken bu enstrümanı çalmaya babanla mı başladın?
• H.K: Bas gitarı bulduğumda babamdan bana çalmayı öğretmesini istedim ancak babam eğitimli bir bas gitarist değildi. Alaylı idi. Eğer enstrüman çalmayı istiyorsan bunu eğitimli birinden öğrenmelisin dedi. Yeğenlerim de o dönemler piyano dersi almaktaydı. Beni de piyano eğitimi için bir hocanın yanına götürdü.
• F.U: Klasiktir bu ülkemizde. Enstrüman çalmak isteyen her çocuk klasikle başlar. Sevdin mi piyanoyu? Bas gitara ne oldu?
• H.K: Her enstrümana başladığınız ilk zamanlar zordur. Ve de sıkıcıdır. Bir süre sonra bırakmak istedim.
• F.U: Baban ne dedi?
• H.K: Bırakabilirsin ama sokağa çıkamazsın dedi. Top oynayamazsın hatta televizyon bile yasak. Bu durum kötü görünüyor olsa da bana çok şey kazandırdı. Sokağa çıkamadığım dönemlerde evdeki tüm kitapları okumaya başladım. Ve çok sevdim. Yaklaşık bir hafta sonra da tekrar piyanoya başlamak istediğimi söyledim. Böylece hayatıma hem piyano hem de kitaplar girdi. O günden beri de hem çalıyorum hem de okuyorum.
PİYANO VE BAS GİTAR
• F.U: Bas gitar?
• H.K: Lise yıllarımda gruplar kurduk ve müzik yapıyorduk. Grubumuzda bas gitar eksikliği vardı. Ben de evde bas gitar vardı ve aşinaydım. Bas gitarı da elime aldım ve hem piyano hem bas gitar devam ettim.
• F.U: Piyano sana ne kazandırdı?
• H.K: Piyano benim hayatımın bir parçası. Hala daha öğreniyorum. Klasik piyano bana duruşumu, bakışımı bestelerimi kazandırdı. Klasik besteler yapıyorum. Mini senfoni parçalarım var. Nazım Hikmet’e yazdığım bir eser var. Bunların hepsi klasik piyano sonucunda oldu. Aranje yapabilme yeteneğim yine piyano sayesinde, notaları okuyabiliyorum.
• F.U: İyi eğitmenlerle mi çalıştın piyanoda?
• H.K: Eğitmenlik çok ayrı bir şeydir. İyi müzisyen olabilir ancak iyi eğitmen olmayabilir. İyi bir hocam vardı benim. İlk Demet Alkan ile başladım. Daha sonraları da Nathanael May (USA) Ian Biggin (UK) Alexander Makaev (Russia). Tabi yurt dışında birçok piyano hocası ile çalıştım, zaman zaman kurslar aldım.
**********************************************************
“BU ÜLKE DE DÜNYADA DEĞİL Mİ!”
• F.U: Hüseyin kırmızı nasıl biridir?
• H.K: İnsan kendini nasıl tanıtır bilmiyorum ama iyi bir insanım. Olumlu düşünürüm genellikle. Sanatın her alanını çok severim. Heykelinden edebiyatına, müzikten resime her alanına aşık bir insanım. Sporu da çok severim her ne kadar bu aralar yapmaya fırsat bulamasam da. Bende sanat ağır bastı ancak sanatın herhangi bir alanında olmasaydım kesin sporcu olurdum. Lise yıllarıma kadar atletizmciydim. Bazı müzik tarzlarında saplantılıyım mesela; özellikle klasik müziğe çok büyük ilgim var, medieval müzik ve etnik, folklorik müzikler ilgimi çeker. Karakter olarak nasıl biriyim? Ben, doğduğumuz andan öleceğimiz zamana kadar değişip geliştiğimize inanırım. Sevecen ve saygılıyım. Olumlu düşünürüm ama bir şey olmuyorsa da ısrar etmem. Bazı durumlarda mantığımı da kullanırım. Çok hayal kurarım. Çocuksu bir yanım var.
• F.U: Lisans eğitimini nerde yaptın?
• H.K: Doğu Akdeniz Üniversitesi Müzik bölümünde okudum. Ana sanat dalım Klasik Piyano idi.
• F.U: 5 yaşında Era adında bir kızın var? Güzel bir ailesiniz. Müziğin ailene getirisi ne oldu?
• H.K: Müzik bana şu anki hayatımı verdi, ailemi kazandırdı aslında. Çocuğumuz da güzel müzikle büyür. Kaliteli müzikler dinleyerek devam eder hayatına. Belki büyüdüğünde çok iyi bir müzisyen olabilir kim bilir. Müzik insanı pozitif yönde etkiler. Müzik her açıdan her insanı çocuk ya da yetişkin olsun herkesi kesinlikle olumlu etkiler. Bunu hep bilirdim ve bu yüzden Era’cık doğmadan anne karnında ona hep güzel müzikler dinletirdik. Ve hala daha her sabah okuluna giderken klasik müzik dinleyerek gider. Büyüdüğünde müzikle ilgilenmese dahi sanatın bir yönüyle ilgilenecektir bence. En mühimi kendi iç dünyasını insanlara anlatabilecek bir lisanı olacak. Dünyayı kendi içine sığdırabilecek yeteneği olacak.
STOCKHOLM SENDROMU
• F.U: Son dönemlerde müzik adına çok güzel işler yapılıyor adamızda. Güzel konserler de oluyor. Kıbrıslı müzisyenlerin yaptığı. Senin de son konserin Cyprus Sendrom çok ilginçti. Bu proje nasıl gelişti?
• H.K: Ben müzisyenim ama sadece müziğini yorumlayan biri değilim. Üretebilen bir müzisyenim. Ve elimde biriken bestelerim vardı. Bunları insanlarla paylaşmak istedim. Bu şekilde yola çıktık. Elimdeki besteleri düzenledik, üzerinde çalıştık ve “Cyprus Sendrom”a ismini veren parça ortaya çıktı. Yavaş yavaş gerisi geldi ve diğer besteler de ortaya çıktı. Emre Yazgınla stüdyoya girdik. Bir ekip kurduk ve çok güzel çok yetenekli arkadaşlarımızla bir araya geldik. Kıbrıs’ın ender müzisyenleri ile çalıştık. İsim neden Cyprus Sendrom oldu soruna gelecek olursam; bir besteci bestelerini üretirken sırf beste yapayım diye beste yapmaz. Yapamaz. Tarihte müzik dahileri hariç. Bestecilerin hissetmesi çok önemlidir. Dış faktörlerden etkilenmesi gerekir. Benim üretim sürecimde beni etkileyen birçok faktör vardı. Kıbrıs’taki toplumsal olaylardan çok etkilendim diyebilirim. Siyasi, sosyolojik durumu, konumu, havası, insanların davranışlarındaki değişimler, Kıbrıs’ın tarihi. Zaten tarih meraklısı biriyim ve bu alanda çok okurum. Tüm bunlar beni motive etti. Aslında Cyprus Sendrom Stockholm Sendromundan esinlenilmiştir. Hepimiz bir birey olarak kafamızın içinde, kimimiz farkında olmadan Stockholm Sendromunu yaşıyoruz. Bunu bize her gün gazetelerden, tv’den, trafikten duyurulur. Kimisi duymaz bunu ve insanlar bunu yaşar. Ve bu albüme en uygun ismin de Cyprus Sendrom olacağını düşündüm. Kısacası Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayanlar olarak Stockholm Sendromu yaşadığımızı düşünüyorum ve ben de bir müzisyen olarak bu albümümü bu durumdan esinlenerek Cyprus Sendrom olarak düzenledim.
Albüm Progresif Rock müzik tarzında bir albüm oldu. İçerisinde etnik müzik, klasik müzik ve modern Jazz barındırır.
• F.U: Bizim ülkede pek rastlamadığımız ve son zamanlarda özellikle müzisyenlerde gördüğüm ve mutlu olduğum ekip ruhu ile çalıştığınız ve özellikle Cyprus Sendromda bu ekip ruhunu bize yaşattınız.
• H.K: Benim yaptığım işte özellikle bir ekip olmadan asla bir şey başaramazsın. Kollektif çalışma gerektiren bir iş yapıyoruz. Müziğin ve yapılan tarzın en büyük özelliği toplanan 5 kişi 10 kişi tüm herkesin tek vücut olmasını gerektirir. Aksi takdirde başaramazsınız. Benim albümdeki yapmış olduğum tarz da bulduğum bu isim gibi toplumumuza yansıtmaya çalıştığım; yapılması gerekenlerden biridir. Bu müzik tarzında bir ekip olunması gerekir. Ve tüm ekibin de tek vücut olmasını gerektirir. Toplumumuzun da tek vücut olması gerekir.
• F.U: Nedir bundan sonraki projelerin?
• H.K: Şu an bestelerime devam ediyorum. Bir durgunluk zamanım oldu konserden sonra ama şu an hazırda bir bestem var ve onun üzerinde çalışıyorum, çok yakında sosyal paylaşım sitelerinde paylaşacağım. Yavaş bir parça oldu ama beni çok etkileyen bir parça oldu?
• F.U: Bu parça hangi tarz?
• H.K: Klasik tarzda bir parça oldu ama içinde modern enstrümanlar da var, davul gibi bas gitar gibi... Anlatmak istediğim şeye en uygun enstrümanları seçtim.
• F.U: Ne anlatmak istedin peki?
• H.K: Kadını.
• F.U: Seni kadını anlatmaya iten şey neydi?
• H.K: Tarihsel süreç içerisinde baktığımızda evet şiddete uğrayan, ezilen kadınlar var tam tersi olan kadınlar da var ama. Yaşayan her bireyin farklı bir dünyası var ve her bir dünya diğer dünyalara hükmediyor. Ve ben dünyanın, var olmamıza sebep olan kadınların üzerine döndüğünü düşünüyorum. Resimden anlamayan birine bile Mona Lisa’yı gösterseniz tanır ve bilir çünkü o Mona Lisa’dır. Kadındır. Birçok şeyler adandı kadına birçok şeyler yapıldı. Ülkeler battı kadınlar için ya da ülkeler kuruldu. Genel olarak kadını anlatmak istedim. Benim parçamda anlatmak istediğim kadın belki hüzünlü bir kadındır. Sonbaharda oturmuş uzağa bakan bir şeyler düşünen bir kadındır benim anlatmaya çalıştığım kadın. Kısaca benim gözümden kadını anlattığım bir eser oldu.
• F.U: Cinsiyetçi ayrım yapılmasından pek haz etmem ama şu an ülkemizdeki kadın profili ya da kadının değişimi, gelişimi mi etkiledi seni?
• H.K: Elbette içinde bulunduğum coğrafyanın kadınından da etkilenmişimdir ancak ben biraz daha genel baktım bu eserimde.
TAYLANDLI ANNE, KIBRISLI BABA
• F.U: Nasıl bir annen var?
• H.K: Benim annem çok güler yüzlü, sevecen, minyon müthiş uzak doğu yemekleri yapan Taylandlı bir anne.
• F.U: Taylandlı bir anne ve Kıbrıslı bir babadan doğan bir erkek olarak bu farklı kültürlerin karışımı etkilemiştir seni ve müziğini.
• H.K: Kesinlikle bu yüzden etnik folklorik müziklere tutkum çok ayrıdır. Asya müziklerini mesela çok dinler ve irdelerim. Hatta alıp inceler analiz de ederim. Güzel bir müzik eğitimi almam sayesinde bu müzikleri analiz etme ve daha iyi anlama yeteneğim de var. Bir melodiyi dinlerken birçok yönden inceleyebilirim. Çünkü duyduğumuz bir müzik, melodi bir ülkenin kimliği ile ilgili çok şey anlatıyor bize.
• F.U: Kıbrıs’ta müzik yapan bazı müzisyenlerin dünyaya açılmak gibi bir dertleri var. Sende de var mı?
• H.K: İnan benim öyle bir derdim yok. Ben bu ülkede yaşıyorum. Buranın kültürüyle besleniyorum. Önce burada üretip buraya vermek gibi bir derdim var. Ben üretiyorum ve ortaya sunuyorum. Şu an bunu fark eden olmazsa elbette sonraki zamanlarda biri fark edecektir. Dünyaya açılayım aman dünyaya açılamadım gibi bir kaygım yok. Sonuçta internet çağında yaşıyoruz. İyi işler yaptıktan sonra elbette fark edilirsin ya şimdi ya daha sonra. Örneğin son yaptığım albümde 2 yabancı müzisyen eşlik etti bana. Biri İtalyan diğeri Amerikalı. Cahit Kutrafalı arkadaşımız da öyle yabancı müzisyenlerle çalışıyor. Tolga Erzurumlu arkadaşımız da öyle. Bu dünyaya açılma değil de nedir. Aslında biz nerede yaşıyoruz? Dünyada değil mi?
“ÇOCUKKEN PİYANO, BÜYÜNCE DOKTOR”
F.U: Var mı yakın zamanda bu konser?
• H.K: Birkaç hafta sonra Cyprus süper grup olarak tabir ettiğim grupla çok yoğun bir çalışma temposuna giriyoruz ve hedefimiz Girne’de bir konser vermek. Bunun için de sponsor ve yer arayışımız var. Albümdeki parçalar ve yeni besteler ve diğer arkadaşlarımızın eserleri de olacak. Bize katılan başka müzisyen arkadaşlarımız da olacak.
• F.U: Çocuğunda hedefin nedir? Nasıl bir çocuk yetiştirmeyi hedefliyorsun?
• H.K: Öncelikle çok iyi biri olsun istiyorum. İyi bir kız, iyi bir kadın olsun istiyorum. İyi bir insan olsun. Eğer üreyecekse bu özelliğini çocuklarında da devam ettirsin. Ne ile uğraşırsa uğraşsın önce dünyayı, yaşadığı yeri çok sevsin isterim. Pür temiz ve iyi bir insan olsun.
• F.U: Son olarak müzik hedefi koyan, müzikle ilgilenen genç arkadaşlarımıza önerin var mı?
• H.K: Onlara söyleyebileceğim tek şey; İyi, kaliteli yapılan her tür müziği dinlesinler. İmkanları varsa eğitimlerini alsınlar yapamazlarsa kendi kendilerini eğitsinler. İyi müzik yapan ağabeyler ablalardan yardım istesinler. Sadece müzik değil sanatın her alanı ile ilgilensinler, yapmaları şart değil, okusunlar araştırsınlar. Kaliteli yapılan her sanat dalını ayırt edebilsinler. Ailelere de bir çift sözüm var. Çocukken çocuklarını piyano dersine gitar dersine götürür getirirler, üniversite yaşı geldiğinde de mühendis ya da doktor olsun isterler. Bu ülkenin sanatçıya ihtiyacı var. Sanatın her alanında hem de. Ülkemizin en büyük eksikliği sanatçı eksikliğidir. Sanatçının çok olduğu ve sanattan anlayan insanların arttığı ülkeler daha güzeldir. Daha üretken ve daha mutlu ülkelerdir. Sanatçı sayısı arttıkça şarkılarda tabir edilen cennet ada yeşerecek. Kuruyan adamız tekrardan canlanacak. Kültürel seviyenin yükselmesi ancak sanatla olur.