1. YAZARLAR

  2. Sami Özuslu

  3. CENNET DEĞİL AMA
Sami Özuslu

Sami Özuslu

CENNET DEĞİL AMA

A+A-



Sabahın erken saati...
Günlerden cumartesi...
Yolda sokakta insan az. Araba az.
Hava serin, soğuk değil.
Bulutlu ama yağmur yok, yağabilir.
Kent henüz uyanmamış.
Biz uyandık ama..
Yürüyeceğiz..
Olabildiğince..
En çok 2 saatimiz var.
Sonuna kadar...

*  *  *

Birimiz Lefkoşa'dan, diğerimiz İstanbul'dan...Yolun yol, kaldırımın kaldırım olduğu bir kenti özlemişiz.
Ve yeşili, göz alabildiğince...
En çok da insana saygıyı ama...
Trafikte...
Işıklarda...
Yaya geçidinde...
Bisikletler için ayrılmış, özel kırmızı boyalı yolları var buranın...
Ve yollarda yüzlerce, binlerce bisikletli..
Kadın, erkek, yaşlı, genç...
Bir bebek geçti yanımdan geçen akşam, başında kaskıyla, bisiklet sürerken...
İki yaşındaydı en çok...
Annesi de kendi bisikletiyle, biraz uzaktan, paralel sürüp geçtiler yanımdan...
Güvenle...

*  *  *

Bir kent bu kadar yeşil olabilir miydi?
Uçsuz, bucaksız bir park...
Yüzlerce yıllık dev ağaçlar...
Tavşanlar çıkıyor yolumuza sık sık...
Ve kara ciklalar...
Sadece onlar mı?
Yeşilin her tonu, kırmızı, mor...
Çeşit çeşit ağaçlar, bitkiler...
Dönüş yolunda tercih ettiğimiz parkta bizim gibi erkenci insanlar var.
Kimileri çift ya da grup olarak dolaşıyor, yürüyor, koşuyor.
Tek başına ya da köpeğiyle olanlar da var.
Kimse kimseyle ilgilenmiyor.
Bol oksijeni çekerken ciğerine insan, özgürlük duygusu da hissediyor nedense...

*  *  *

Avrupa'nın 'bölünmüş kentler' listesinde ayrı bir yeri var Berlin'in...
Yürürken Erdal (Güven) anlatıyor, nerede ne var, ne zaman ne olmuş bu kentte...
'Duvar'ı arıyoruz, tempolu sabah yürüyüşünde...
Yıkılmış, geriye taşları kalmış duvarı...
Bölünmüş bir ülkeden gelince Berlin'e, 'yeşil hat' yerine yemyeşil bir kent buluyor insan...
Acıları geride bırakmış Berlin ama film ve romanlardan öğrendiğimiz bir yığın trajediyi sık sık hatırlatıyor sokaklardaki levhalar, anıtlar,  işaretler.
"Unutma" diyerek...
Tarih ve sanat kokuyor Berlin bir taraftan, diğer taraftan yakılan Yahudilerin, soğuk savaşta bölünen ailelerin, 'duvarın ötesi'ne geçerken  vurulan insanların sisi çökmüş sanki üzerine...

*  *  *

Tam gün Kıbrıs'ı, Türkiye'yi, Yunanistan'ı, bölgeyi konuşacağımız uzun soluklu toplantı öncesi ilaç gibi geliyor Berlin sokaklarında,  caddelerinde ve parklarında sabah yürüyüşü...
Ne İstanbul açıyor insana kucağını böyle rahat ve huzurlu bir yürüyüş için, ne bizim Lefkoşa!..
Keyifle, tam iki saat, 14 kilometre yol alıyoruz Almanların başkentinde...
"Ah" çekiyoruz ikimiz de sık sık...
Kentin yeşili, huzuru, kültürü, trafiği, her yanından fışkıran akarsuyu ve gölleri kıskandırıyor bizi...
'Cennet' değil belki...
'Yaşanası' bir kent ama, kesin...
Bir zamanlar yaşam zordu orada da...
Tıpkı bizdeki gibi...
Yürüdükçe kafamızda tuhaflıklar...
Ah Berlin...
Ah İstanbul...
Ah Lefkoşa...
Ah ah!..

Bu yazı toplam 1701 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar