1. YAZARLAR

  2. Fikir Atölyesi

  3. Christos Panayiotides: Evet, korkmuş olduğumuz doğrudur
Fikir Atölyesi

Fikir Atölyesi

Christos Panayiotides: Evet, korkmuş olduğumuz doğrudur

A+A-

 

 

Kıbrıs ve Türkiye 75 km genişliğinde dar bir su yolu ile ayrılır. Türkiye G20 kulübü üyesi olup, dünyanın ekonomik olarak en güçlü 20 devletlerinden biridir. Kıbrıs'tan yaklaşık 100 kat daha büyük olup 800 bin kilometrekarelik bir alanı kapsar ve 80 milyon kişilik bir nüfusa sahiptir.  Türkiye'nin cephane üstünlüğü - sadece Kıbrıs'a değil, Yunanistan'a da kıyasla - tartışılamaz. Türkiye, uluslararası diplomasi alanında kanıtlanmış becerileri ile Osmanlı İmparatorluğu'nun soyundan geldiğini de kanıtlamaktadır. Olağanüstü jeopolitik konumu (üç kıtanın buluşma noktası) yardımıyla da ülke bütün dünyanın siyasi sahnesinde önemli bir rol oynamıştır ve hala daha da oynamaya devam etmektedir. Komşu ülkemizdeki bu bariz üstünlük, Kıbrıslı Rumlar ve muhtemelen Kıbrıslı Türkler için de anlaşılır bir korku yaratmaktadır. Türkiye, İsrail ile ve yakın zamanda Rusya ile de yaşadığı şekilde, hiç tereddüt etmeden güçlü ülkelerle çatışmaya girebilmektedir. Böylelikle, Türkiye'nin küçük Kıbrıs'ı kolaylıkla çökertebileceği tehlikesi de gerçek bir hale gelmektedir.

Bu sebeplerden dolayı haklı korkulara sahip olan birçok Kıbrıslı Rum da, bu "canavarı" güvenli bir mesafede tutarak, koruyucu duvarlar inşa edip, "yeterli güvenceler" aramayı amaçlamaktadır. Kıbrıslı Rumların çoğunluğunun Annan Planı'na ve de Annan Planı öncesinde önerilen tüm planlara karşı bir duruş sergilemelerinin nedeni bütün bunlarla açıklanabilir. Kıbrıs’taki uzun soluklu problemi çözmek için uygulanan çabalara karşı Kıbrıslı Rum toplumundan bir grup azınlığın sergilediği, zamanından önce gelişen ve olgunlaşmamış olumsuz tepkiler yine bu sebeplerle açıklanabilir.

Benim düşünceme göre, Kıbrıslı Rumların bu haklı korkuları, Kıbrıs sorununun çözümüne en önemli engeli teşkil etmektedir. Eğer durum gerçekten de bundan ibaretse, bu korkuların sadece Kıbrıs’ın arkadaşlarının değil, ama aynı zamanda da Türkiye'nin de takdir edip tanıması bu korkuları aşabilmek ve bir saygı ve güven ortamı oluşturulması adına son derece önemli bir katkı sağlayacaktır.  Böyle bir ortamın yaratılması da zayıf oyuncudan ziyade güçlü olanın elindenir. Türkiye’nin Kıbrıs’tan korkacak hiçbirşeyi yoktur ancak Kıbrıs’ın Türkiye'den korkması için haklı sebepleri vardır. Türkiye’nin Kıbrıs’tan korkacak hiçbirşeyi olmamasının yanında, Kıbrıs’la dost olup işbirliği içinde olmak Türkiye’nin uluslararası ilişkilerde başını ağrıtan kalıcı bir sorundan kurtulmasını sağlayıp, ona bunun dışında da birçok fayda getirecektir.

Buna paralel olarak, Rum siyasilerin sorunu çözmek için "yeni nesil" arayışına eğilimleri, beceriksizce aradıkları "uygulanabilir ve elverişli bir çözüm" ile de birleştiğinde, kaçınılmaz olarak konumları zayıflamaktadır.   Bu sonucun geçerliliği son 50 yıl içinde gelişip, bu insanların Kıbrıs’taki durumu "kötüden daha da kötüye" taşıdıkları gerçeği ile de desteklenmektedir. Onların sözlü olarak tekrarladıkları "uygulanabilir ve elverişli bir çözüm" arayışına olan bağlılıkları da, taşıdıkları dev sorumluluklardan onları kurtaramaz.

Korkmak (kendi içinde) kötü bir şey değildir. Korku, doğanın felakete yol açabilecek olan tehlike ve riskleri önlemek adına canlıları etkinleştirdiği bir mekanizmadır. Korku hissi iyi bilinen bir kavram olup burada analiz edilmesi gerekli değildir. Ancak korkunun üstesinden gelememe durumu yetersizliğe, ertelemeye, kararsızlığa ve en sonunda da da felakete yol açabilir.  Kıbrıs Sorunu birçok yurttaşımızın kafasının içinde işte bu şekilde yer almaktadır. Bu da aşağıdaki argümanın da dayandırıldığı bir temeldir: "diğer tarafın soruna çözüm bulma konusunda ilgisi olmamasından dolayı, bizim onlara herhangi birşey empoze etmemizin hiç yolu yoktur". Ne yazık ki, bu argüman diğer tarafın 1974 yılında silah zoruyla dayatılandan daha farklı bir çözüm arayışında olan ivedi bir nedeni olmadığını göz ardı etmektedir.

İkinci Dünya Savaşı'nın sonunda, Almanların yanı sıra Japonlar da tam anlamıyla kayıtsız şartsız teslim olmuşlardır. Bunu yapmalarının nedenlerinin (a) başka seçeneklerinin olmaması, (b) ister istemez yıllar boyunca itaat etmeleri gerektiği ve (c) boyun eğmelerine sebep olan koşulların ayrı bir önemi olmaması olduğunu sanıyorum.  Bu yolda, ipler ve becerilerini fırsatlardan yararlanmak için, kendi kaderini belirleyecek belirleyici faktör, bunların daha sonraki davranışlarını, yüzleşmek için yeteneklerini olacağını onlara muhtemelen açıktı.   Muhtemelen kaderlerini belirleyecek olan kesin unsurun sonraki davranişları, yüzleşme becerileri, seyir halinde olabilmeleri, yol bulup geçebilmeleri ve fırsatlardan avantaj sağlayabilecek yetenekleri olduğunu anlamışlardır. Böylece Almanlar ve Japonlar yavaş yavaş kaybeden etiketinden kurtulup, kendilerini başlıca ekonomik ve siyasi alanlarda kendilerini göstermişlerdir. Teslimiyet koşullarından ziyade sonraki davranışları ile geleceklerini belirlemişlerdir.

Şimdi, bir arada yaşama koşullarını ayrıntılı tartışarak vakit kaybetmeyelim. Bu ilişkinin geleceği avukatlar tarafından hazırlanan "evlilik öncesi" anlaşmasıyla değil de katılımcıların davranışları ile belirlenecektir. Bu yeni evliliğin başarılı olup olmayacağı büyük ölçüde, Kıbrıslı Rumlarla Kıbrıslı Türklerin uyum yeteneğine ve de iyi niyetine bağlıdır. Geçmişte de yaptıkları gibi, tetiği çekmeye hazır birkaç delinin bu ilişkiyi rayından çıkarmak için çalışacağı kesindir. Bunlar, her iki tarafın liderlerinin de odaklanmaları gereken sorunlardır.

Bu zor hedefe ulaşabilmek için anlayışa, desteğe ve arkadaşlarımızın – ve Türkiye’nin de- yardımlarına ihtiyacımız vardır. Eğer Türkiye gerçekten de Ortadoğu'da öncü bir rol oynamaya kararlı ise, bağışlayıcı olma yeteneğini de göstermek zorundadır. Kıbrıslı Rumların korkularını anladığını göstermeli, pratik ve somut bir şekilde onları yatıştırma yolları aramalıdır. Türkiye, güçlülerin niteliği olan özgüven, cesaret ve kararlılığa sahip olduğunu elle tutulur bir şekilde kanıtlamalıdır. Atlantik'in iki tarafında bulunan dostlarımızın da Türkiye’ye - samimi bir şekilde - bu yönde baskı yapmalıdır.

Bu makale ilk olarak 27 Aralık 2015 tarhinde  Alithia gazetesinde, Yunanca,
ve İngilizce olarak da, 1 Ocak 2016 tarihinde, Cyprus Mail’de yayınlanmıştır

Christos P. Panayiotides emekli Lisanslı Mali Müşavirdir

Bu yazı toplam 6570 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar