‘Çiğ’
Hani “Bu şehir arkandan gelecek” demişti ya Kavafis...
Girne, öyle benim için!..
Hatta doğduğum Limasol’dan çok daha fazla kimi zaman...
Yağmur tüm hiddetiyle adeta döverken camları, asfaltı, kaldırımları ilerledim dün, Girne’nin sokaklarında..
Göz açıp kaparken ‘sel’lenen yollara baktım...
Yanından geçip gittiğim dükkanlara...
***
Ne kadar ‘atölye’ varsa, dülger, makinist, terzi...
Hepsinin değişmiş yüzü...
Üretim yok...
Kocaman vitrinler yapılmış önüne o küçük atölyelerin...
Büyük tabelalar asılmış...
Işıklı...
Gösterişli...
Ve markalar...
Her bir atölye ‘mağaza’ şimdi...
Denizin ötesinden gelen farklı markaların bayileri...
Kimi beyaz eşya...
Kimi perde...
Kimi butik...
İşimiz “almak ve satmak” artık...
Ne kazanırsak üzerinden...
“Üretmek” yerine...
“Yüzdelik” hesaplamak, “ne kaldı cebimize” diye...
Memurluktan arta kalan yaşam da böylesi bir “ticaret...”
***
Balığın ‘hamsi’si...
Kebabın ‘Adana’sı...
Pidenin ‘kıymalısı’...
Köftenin ‘çiğ’i var levhalarda...
Ve rengarenk tabelaların, ışıl ışıl vitrinlerin, kocaman markaların önünden akıp gidiyor çamurlu su...
“Yağmur yağıyor” çok da çocukluğumuza benzemeyen...
“Arap kızı” dahi usanmıştır herhalde, cama bakmaktan...
Bu şehir arkamdan gelecek mi bilemem ama ne çocukluğumu andırıyor kokusu, ne de sokakları, anılarımı...
***
Yağmur artırmış şiddetini...
Gökyüzü deliniyor adeta...
“Yol ver” diyen çemberlere gülümseyerek tırmanıyorum Ciklos’a...
Geride çirkin bit betonarme...
Akdeniz köpürüyor...
Seller akıyor şehre doğru...
Arabanın teybinde şarkı...
‘Kul’a değil yüreğine sor beni, diyor...
Sorsam ne olacak ki?