1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Çıkarma Plajı” ve “Altınkaya Lokantası” sahipleri 1974’ten beridir hala “kayıp”… (2)
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Çıkarma Plajı” ve “Altınkaya Lokantası” sahipleri 1974’ten beridir hala “kayıp”… (2)

A+A-

“Çıkarma Plajı” diye bilinen Beşinci Mil Plajı ile “Altınkaya Lokantası” diye bilinen lokantanın sahibi, “kayıp” yakını Panikos Ekonomidis, 20 Temmuz 1974’te “kayıp” edilen annesi, babası ve kızkardeşini aramaya devam ediyor…

Onunla röportajımızın devamı şöyle:

“KOMUTAN BANA BAĞIRMAYA BAŞLAMIŞTI…”

PANİKOS EKONOMİDİS: Her neyse, Girne’ye gittik. Varır varmaz ilk yaptığım şey, Girne Kalesi’ndekilere telefon etmek oldu. Ve oradaki komutana Girne’de, Beşinci Mil Plajı’nda işgalin gerçekleştiğini söylemekti… Ben oradaydım ve ilk işgali bizzat kendi gözlerimle görmüştüm…
Bunları söyleyince, komutan bana bağırmaya başlamıştı… “Delirdin mi sen?” diyordu, “Neden böyle şeyler söyleyip insanların paniklemesine yol açıyorsun? Böyle şeyler anlatmaktan vazgeç!” demişti bana komutan.
Tabii o zaman herşeyin düzenlenmiş olduğunu anlamıştım…

SORU: Bu komutan Kıbrıslı mıydı yoksa Yunan mıydı?
PANİKOS EKONOMİDİS:
Yunan’dı. İşte o zaman herşeyin Yunanistan ile Türkiye arasında düzenlenmiş olduğunu anlamıştım… Böyle olmuştu işte…
O günden sonra ailemizi aramaya devam ediyorduk, birileri birşeyler gördü mü diye sorular soruyorduk, onları arıyorduk… O zamanlar Birleşmiş Milletler’den pek çok insan tanıyorduk, benim kişi olarak Birleşmiş Milletler’den pek çok arkadaşım vardı.

“AİLEMDEN HİÇBİR HABER YOKTU…”

SORU: Lokantadan ve plajdan ötürü…
PANİKOS EKONOMİDİS:
Evet… Ve BM’den arkadaşlarımdan çeşitli yerlere bakmalarını, ailemin gitmiş olabileceği çeşitli yerlere bakmalarını istiyordum ancak onlardan herhangi bir haber yoktu, hiçbir haber yoktu.

SORU: Arabayı alıp gittiklerini mi düşünüyorsunuz annenizin, babanızın ve kızkardeşinizin?
PANİKOS EKONOMİDİS:
Evet… Kesin olan tek bilgi arabayı alıp Karava’ya doğru gittikleridir. O günlerde, altıncı milde yani bizden bir mil uzaklıkta, Karava’ya doğru Türkler’in yolda olduklarını ve arabaları kontrol ettiklerini duymuştum… Yani oradan geçtikleri zaman Türkler zaten orada mıydılar, bunu bilmiyorum. Ancak kesin olan şudur ki arabayı almışlar ve Karava’ya doğru gitmişlerdi.
Elde ettiğimiz ikinci bilgi, onların Panağra’dan (şimdiki adı Geçtiköy – S.U.) geçtikleri ve araba Mirtu’ya doğru (şimdiki adı Çamlıbel – S.U.) giderken uçakların arabayı bombaladıkları yönündeydi. Ancak bu bilgileri edinebildik…

“VAUXHALL’DU ARABA…”

SORU: Orada eski bir benzin istasyonu vardır, minik bir benzin istasyonuydu bu ve birisi bana burasının ve bölgenin uçaklar tarafından 1974’te bombalanmış olduğunu anlatmıştı…
PANİKOS EKONOMİDİS:
Bilemiyorum… Birleşmiş Milletler ile bazı gazetecilerin yardımlarıyla daha fazla bilgi edinmeye çalıştık ancak bu imkansızdı… Arabayı tarif ettik, araç plakasını verdik…

SORU: Neydi araba?
PANİKOS EKONOMİDİS:
Vauxhall’du araba, beyazdı rengi… Araç plakasından şu anda emin değilim… DA989 da olabilir veya onun gibi birşey… Yüzde yüz emin değilim şu anda. Şu anda hatırlayamıyorum… Ancak Vauxhall’du, beyaz bir arabaydı.

 

SORU: Babanızın du bu araba, değil mi?
PANİKOS EKONOMİDİS:
Evet… Daha fazla bilgi edinemedik neler olduğu hakkında, kimse arabayı görmemişti, kimse onları görmemişti… Gerçek bir gizemdi onların başına neler gelmiş olduğu…

SORU: Ancak şu vardır: İster Karava’ya, ister Mirtu’ya, ister Panağra’ya gitmiş olsunlar, bunlar tümüyle Kıbrıslırum köyleri idi, karma köyler değildi ki Kıbrıslıtürkler görüp da anlatabilsinler…
PANİKOS EKONOMİDİS:
Konu şuydu, Karava’da akrabalarımız vardı…

“BELKİ MİRTU’YA GİDERKEN VURULDULAR…”

SORU: Görseler, bilirler, tanırlardı…
PANİKOS EKONOMİDİS:
Evet… Eğer Karava’ya gitmişlerse ve Karava’da durmamışlarsa ve yollarına devam etmişlerse, o zaman gidebilecekleri tek yer Omorfo olurdu… Gene Omorfo’da da akrabalarımız vardı, babamın erkek kardeşi yani amcam Omorfo’daydı… Adı Aleksandros idi…

SORU: Oraya mı evlenmişti?
PANİKOS EKONOMİDİS:
Evet, Omorfo’da yaşıyordu, uzun yıllar boyunca New York’ta kalmıştı, Amerika’da… Ve geri döndüğü zaman Omorfo’ya evlenmişti. Ve ailesi oradaydı… Ancak hem Karava’daki, hem de Omorfo’daki akrabalarımıza sorduk, onları görmemişlerdi… Yani yolda birşeyler olmuş olmalı… Edindiğimiz bilgilere göre büyük olasılık Lapta-Karava’dan ayrılıp da Panağra’dan geçerek Mirtu’ya giderken uçaklar sürekli uçuyordu ileri geri bu bölgede, belki onları vurmuşlardır veya arabayı bombalamışlardır Panağra’dan Mirtu’ya giderken, bilemiyorum… Bilmiyorum…

“YUNAN UÇAĞI FALAN GÖRMEDİK…”

SORU: İkinci harekatta siz hala Girne’de miydiniz?
PANİKOS EKONOMİDİS:
Hayır… İkinci işgalde… Girne’ye gittiğimde, oradan Balabayıs’a (Bellapais) gitmiştim – orada başka askerler de vardı. Bize St. Hilarion’a doğru gitmemiz söylenmişti… Çünkü Pantazis bilmem kaç askerle Lapta’dan geliyordu ve bir özel tim Girne’den gelecekti, bir diğer tim Aspri Mutti’den gelecekti, Pantazis de Lapta’dan gelecekti… Pantazis, Makariosçu askerlerden sorumluydu… Ve biz de Balabayıs’tan oraya gidecektik ve on dakika içerisinde de Yunan uçakları gelecekti ve böylece St. Hilarion’u alacaktık…
Pazartesi öğleden sonraydı… Balabayıs’tan yola çıktık, bölgede çok ateş açılmaktaydı… 10 dakika geçmişti, uçakları göremiyorduk! Yarım saat geçmişti, bir saat geçmişti, iki saat geçmişti, uçak yoktu… Pazartesi gecesi ovalarda kaldık, uyuduk… Salı günü çarpışmalar devam etmekteydi… Yunan uçağı falan görmemiştik… Pazartesi’nden Çarşamba öğleye kadar ne yemek yemiştik, ne su içmiştik… Buna ihtiyacımız da yoktu çünkü o kadar yüksek bir gerilim vardı ki, bunları düşünmüyorduk bile…
Çarşamba öğleyin özel timden bir subay bulunduğumuz yerden geçmekteydi  ve bize “Geri dönün, geri gidin, hiçbir şey olacağı yoktur” demişti… “Uçak falan gelmeyecek” demişti…
Böylece geri dönmüştük Balabayıs’a – Çarşamba öğle saatleriydi.

“BİRLEŞMİŞ MİLLETLER BURADAN AYRILINIZ DEDİYDİ…”

Birleşmiş Milletler’in Balabayıs’a geldiğini hatırlıyorum, Türkler’in Balabayıs’a geleceklerini söylediler bize. “Siz genç insanlara tavsiyemiz, buradan ayrılınız, gidiniz çünkü sorun çıkacak size” demişlerdi.
Sonuçta Balabayıs’tan ayrılmaya karar vermiştik, tüm gençler, asker olanlar… Ve oradan Lefkoşa’ya gelmiştik.
Daha sonra duyduğumuza göre Türkler Balabayıs’a gitmişlerdi, oradan ayrılmak istemeyen bazı Kıbrıslırumlar’ı esir olarak almışlar ve onları Türkiye’ye götürmüşlerdi. Çok şükür Birleşmiş Milletler, tüm ayrıntılarıyla isimlerini yazmıştı ki Türkler onlara bir şey yapamamıştı çünkü BM onların orada olduğunu, onlarla ilgili tüm ayrıntılarıyla birlikte biliyordu…
İşte olan buydu…

SORU: Lefkoşa’da ne yapmıştınız?
PANİKOS EKONOMİDİS:
Lefkoşa’da yine askerde kalmaya devam etmiştim Ekim ortalarına kadar… Sonra da askerden ayrılmıştım.

“PARA BORÇLANIP AMERİKA’YA GİTTİM…”

SORU: Ancak Ekim ortasında askerden ayrıldığınızda, geriye dönecek bir eviniz yoktu artık… Çünkü artık göçmen olmuştunuz…
PANİKOS EKONOMİDİS:
Evet. Lefkoşa’da akrabalarımız vardı… Ve tabii yanımda hiçbir şey yoktu, giydiğim giysiler bile asker elbiseleriydi… Akrabalarıma gittim ve onlarda kaldım.
1975 yılının Ocak ayında Lions’lardan biraz para borçlandım… Lions Kulübü’nün üyesiydim… Aslında 50 Kıbrıs Lirası borçlanmıştım. Mağazalara gidip bir pantolon, iki gömlek ve bir ceket satın aldım. O günlerde en ucuz yer Jet idi, herşeyi Jet’ten satın aldım. Bir de bavul satın aldım. Ve Kıbrıs’tan ayrılıp Amerika’ya gittim. ABD’de akrabalarım vardı, Türkiye’den pek çok insan tanıdıklarını söylemişlerdi bana. Onlarla temasa geçip kayıp annem, babam ve kızkardeşim hakkında onlar vasıtasıyla daha fazla bilgi toplamak istediğim için gitmiştim Amerika’ya.
Amerika’ya gittim, orada pek çok insanla tanıştım, onlara pek çok bilgi verdim, yerleri tarif ettim, herşeyi anlattım…

SORU: Ve hiçbir şey olmadı…
PANİKOS EKONOMİDİS:
Hiçbir şey olmadı. 

“İŞ ARIYORDUM…”

SORU: Amerika’da ne kadar kalmıştınız?
PANİKOS EKONOMİDİS:
Amerika’da yedi ay kaldım. Herald Tribune gazetesini alıyordum oradayken ve iş ilanlarına bakıyordum, iş arıyordum çünkü. Kendimi çok güçlü hissediyordum. Nereye gidersem gideyim, o işi istediğimi söylersem derhal o işe alınacağıma inanıyordum. İçimdeki duygu buydu. Ve Herald Tribune’da Avrupa’da bazı iş ilanları gördüm. Bunlara başvurdum. Beni İsviçre’de mülakata çağırmışlardı, Cenevre’de.
Gittim oraya ve işe de alındım. Ve bir sene Cenevre’de yaşadım. Ancak hissettiğim neydi bilmiyorum, Kıbrıs’a daha yakın bir yere gelmek istiyordum. Böylece Cenevre’den ayrılıp Yunanistan’a gitmeye karar vermiştim. Yunanistan’da bir iş buldum. Birbuçuk sene Yunanistan’da kaldım. Sonra bir gün bir gazete aldım, FİLELEFTHEROS’tu bu, orada Kıbrıs’tan iş ilanlarını gördüm. Bu iş münhallerine başvurdum, birkaç işti bu… Ve Kıbrıs Turizm Örgütü’nden (Cyprus Tourism Organisation – KOT), beni mülakat için aradılar.
Yunanistan’daki işimden birkaç gün izin aldım, mülakata geldim ve kimseye hiçbir şey söylemeden geri döndüm.
Bir hafta on gün kadar sonra Kıbrıs’a gelmemi istediler, işe alınmıştım Kıbrıs Turizm Örgütü’nde.
Gelip Kıbrıs Turizm Örgütü’nde işe başladım. Birkaç sene sonra da Keti orada istihdam edilecekti… Orada tanıştık Keti’yle ve 1985 yılında evlendik. 1982-83 senesinde tanışmıştık… İki sene kadar birlikteydik… Sonra da evlenmeye karar vermiştik.

KIZINA “KAYIP” KIZKARDEŞİNİN ADINI VERDİ: KSENYA…

SORU: Kızlarınızdan birine, “kayıp” kızkardeşinizin adı olan Ksenya’yı verdiniz…
PANİKOS EKONOMİDİS:
Evet… Ksenya…

SORU: Tüm bu yaşadıklarınızın sizi çok derinden etkilemiş olduğunu biliyorum… Eşiniz Keti benim çok eski bir arkadaşım ve ondan çok şey dinledim… Bu drama sizi nasıl etkiledi?
PANİKOS EKONOMİDİS:
Çok tuhaf bir şey bu ancak tüm bu durumdan çıkan şey, benim çok güçlü biri olmam oldu… Çok çok güçlü… Mesela Amerika’ya gittim ve kapıların açılacağını, bunlardan geçeceğimi hissediyordum… Bendeki duygu şuydu: Beni bir ormana atabilirdiniz, ben aslanı yakalayıp ikiye bölebilirdim, böyle bir duygu vardı içimde… Bu gücün nereden geldiğini bilmiyorum… İnsanların çok büyük düşkırıklığına uğradığı bir dönemdi, insanlar mallarını, paralarını kaybetmişlerdi, akrabalarını kaybetmişlerdi… İntihar etmeyi düşünenler vardı, yaşamak istemiyorlardı… Oysa ben kendimi çok güçlü hissediyordum, sanki de tüm dünya bana ait gibiydi… Bilmiyorum…

SORU: Şimdi eşiniz Keti bir çağrı yaptı ve bunu biz de YENİDÜZEN’deki sayfalarımızda yayımladık… Kayıp anneniz, babanız ve kızkardeşinizle ilgili bilgisi olanları bunu paylaşmaya çağıran bir duyuruydu bu… Peki ya Kayıplar Komitesi? Onlar size, sizin bilmediğiniz herhangi bir şey söyledi mi?
PANİKOS EKONOMİDİS:
Hiçbir şey, hiçbir şey söylemediler…

 

SORU: Kardeşiniz George, Kıbrıslırum Kayıp Yakınları Derneği’nde oldukça aktifti…
PANİKOS EKONOMİDİS:
Başlangıçta çok aktifti bu dernekte… Ancak daha sonra hiçbir şey çıkmadığı için ve ellerinde daha fazla şey yapacak güç olmadığı için… Şimdi Birleşmiş Milletler’e ve bilgi veren insanlara bağlı düzenleme yapıp da gidip birşeyler bulmaya çalışmak…
Belki akrabalarımdan arabanın fotoğrafını bulabilirim diye düşünüyorum…

“ARABAYLA İLGİLİ BİLGİYE ULAŞAMDIK…”

SORU: Ancak araba konusu aslında kolay… Eğer insanlar iş yapmak istiyorsa, o zaman araba işi kolaydır. Nedenini söyleyeyim size… Eğer arabanın plakasını biliyorsanız, o zaman o arabanın şasi numarasını bulmanız çok kolaydır. Kaydı vardır… Araç kayıtta vardır şasi numarası. Eğer Kayıplar Komitesi bu arabayı araştırmak istiyorsa araştırabilir, bu araba bulunmuşsa kim almıştır bu arabayı? Ve araştırmaya oradan başlanabilir… Tabii araba bombalanmamışsa… Ben sivil bir gazeteci olarak gidip de arabanın şasi numarasını araştıramam ama Kayıplar Komitesi bunu rahatlıkla yapabilir diye düşünüyorum. Kayıplar Komitesi, rahatlıkla Araç Kayıt’tan bu arabanın şeceresini bulup çıkarabilir, kim aldı bu arabayı, kim sürdü… Çok basittir bu… Ve izi sürülmesi gereken ipuçlarından sadece bir tanesidir bu…
PANİKOS EKONOMİDİS:
Benim aklımda olan şudur: Belki Türkiye’de bunu yayımlarsak herhangi bir gazetede ve arabanın resmini koyarsak ve kayıplarımızın fotoğraflarını da koyarsak ve sorarsak, herhangi birisi var mıdır bu insanları ve bu arabayı hatırlayan diye… Belki o dönem askerlik yapmış olan herhangi birisi hatırlayabilir… Yapmamız gereken tek şey budur. Geriye kalan herşeyi yaptık çünkü.
Sözünü ettiğiniz şasi numarasını bulduk ama arabayla ilgili herhangi bir bilgiye ulaşamadık.
O dönem asker olanlar şimdi 60 yaşın üstündedir, belki ağzını açıp da “Evet, gördüm bu insanları” der... Veya “Bu insanlar filan yerde öldürüldüydü” der.

sssss-001.jpg

(Devam edecek)

Bu yazı toplam 1870 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar