Çile doldurmaya devam…
Sayın Arabacıoğlu geçtiğimiz hafta düzenlediği basın toplantısında bazı örneklerle sistemde yaşanan tıkanıklığı kamuoyu ile paylaşmaya çalıştı.
Aralarında yüz metre olan iki okuldan birinde öğrenci sayısı az, diğerinde ise ek derslik ihtiyacına sebep olacak denli fazla sayıda öğrenci var. Ek derslik inşa etme imkânı bulunmayan bakanlık, bu iki okulun hizmetlerini ortaklaştırarak sorunu gidermeye çalışıyor ve engelleniyor.
Öğretmen nakilleri ile ilgili kargaşa kamu adına eğitime yön vermek için görevlendirilen Bakan’ın insan kaynaklarımızı belli ilke ve kurallara bağlı olarak rasyonel bir biçimde kullanamadığının çok açık bir göstergesine dönüşmüş durumda.
Sayın Bakan bunlar gibi pek çok olaydan söz etti istifa gerekçelerini açıklarken. Özetle eğitimi yönetemediğini itiraf etti.
Bu sorun bağlamında sendikaları ötekileştiren bir kamuoyu algısı gelişiyor. Bu durum en genelde çalışan kesimlerin aleyhinedir ve düzeltilmesi gerekir. Ülkemizde sendikacılığın geldiği aşama diğer ülkelerdeki çalışan kesimleri kıskandıracak düzeydedir ve belli ki iş artık o noktaya varmıştır ki siyaset kurumunun yönetemediği durumlarda sendikaların örgütlü (kurumsal) gücü bu boşluğu doldurmaktadır. Bu da kendi içinde başka bazı sorunlara yol açabilmektedir. Sendikalar aleyhine gittikçe güçlenen kamuoyu algısı bu çarpıklığın bir sonucudur ve uzun vadede emek mücadelesi ekseninde çok daha büyük sorunların habercisidir.
Benzer sorunları başka kamu kurumlarında da gözlemlemek mümkündür. KIBTEK’te yasalar uyarınca görevini layıkıyla yürütmeye çalışan Yönetim Kurulu Başkanı örneğin tahsilâtlardaki verimsizliği ortadan kaldırmak için çabalarken siyaset kurumundan ziyade orada örgütlü sendikanın desteğiyle yol almaktadır. Siyaset kurumunun günün ihtiyaçlarına göre vizyon, politika ve stratejileri uygulayamadığı her durumda yöneten sendikalar olmaktadır çünkü doğa boşluk tanımamaktadır.
Bu garabeti besleyen, bundan kişisel menfaat sağlayan siyasiler vardır. “Yöneten” konumundaki kamu sendikaları aynı zamanda “gücü” temsil etmekte, siyasilerin seçilebilme kaygısı, sistemi düzeltmekten çok sendikalarla karşı karşıya gelmeme stratejisini beslemektedir. Bir yandan popülizm alıp başını gitmekte diğer yandan genel gidişat açısından düşünüldüğünde sendikalara ilişkin homurdanmalar değişim sürecimizde emek mücadelesinin zemin kaybetmesine sebep olmaktadır.
Zaman içinde oluşan bu çarpık yapı her türlü değeri hiçleştirebilecek denli kontrolden çıkmıştır. Reformları siyasetin odağına yerleştiren ve kamu maliyesinin bütçe disiplini ile ve sağlıklı öngörülerle yönetilmesi gerektiğini ortaya koyan siyasilere dönük bizzat başka siyasi figürler tarafından yapılan siyasi linç girişimleri herkesin gözleri önünde cereyan etmektedir. Reformlardan söz etmek neredeyse deli cesareti gerektiren bir hadiseye dönüşmektedir.
Nitekim Sayın Arabacıoğlu da tecrübeli bir siyasetçi olarak sorunları düşünsel zeminde masaya yatırıp korkusuzca sistemin geliştirilmesini savunmak, gerekli yasal ve idari düzenlemeler için çalışma yapmak yerine bir yıllık görev süresi boyunca sendikaların desteğini alıp iyi bir şeyler yapma gayretinde olmuştur. İyi niyetinden ve çalışkanlığından şüphe duyulmasa da Sayın Arabacıoğlu’nun bir doktor olarak doğru teşhisin ardından tedaviye başlaması gerekirdi. Bu alana dair kafasında somut hedefler şekillenmeden biraz da tesadüfen eğitim bakanı olduktan sonra diyalog ve katılımcılık gibi “iyi yöneticilik meziyetleri” ekseninde görev yürütmeye çalıştı ve doğal olarak yöneten değil yönetilen durumuna düştü. Mekanizmaya uymaya çalıştı, nakil sistemini düzeltmeden nakiller yaptı, reform ihtiyacına bağlı olarak sistem tıkanınca son çare olarak görevden affını istedi.
“Reformların önemi” siyasi bedellerini göre göre mazoşistçe ortaya konan bir duruş değildir. Bu kaçıncı musibettir?
Dervişler çile çekerek nefislerini terbiye etme amacıyla son raddeye ulaşıncaya değin sıkıntı çekmeyi beklerlermiş. Bir süre daha çile doldurmaya devam edeceğiz çünkü Anayasa değişikliği referandumunda verilen “bütünlüklü değişim” mesajının yeterince algılanamadığı apaçık ortadadır.