Cinayeti değil karanlığı gör!
Aşk demeleri gereken yerde, diyemiyorlar.
SUÇ yerine aşk diyorlar bu kez!
Şiddeti “normalleştirdiklerini” dahi anlamıyorlar.
Bir cinayeti haklı çıkarıyorlar adeta…
Başka başka cinayetlere “kopya” veriyorlar, sorumsuzca, düşüncesizce, hoyratça…
Savaşı barışla anlattıkları gibi şiddeti de aşk üzerinden meşrulaştırmak istiyorlar.
Dilleri bir karış dışarıda birilerine yaranırken, pas döküyorlar ortalığa, küf saçıyorlar.
***
“Bir bebekten bir katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılamaz kardeşlerim” demişti, eşini uğurlarken Rakel Dink…
Kelimelerin kifayetsiz, ifadelerin çaresiz, gözlerin manasız kaldığı bir ortamda bir cinayeti anlamaya, duyumsamaya, hissetmeye çalışırken asıl görmemiz gereken bu…
“Karanlık” var.
O karanlığı sorgulamalıyız önce…
“Kimdi, neydi, nereliydi, niçindi” gibi yargıların, merakların, sıradanlıkların ötesinde içine itildiğimiz karanlığı kavramalıyız.
Özgürlüğün, eşitliği, iradenin ve medeniyetin yittiği yerde çoğalan karanlığı görmeliyiz.
***
“Şiddet” kendiliğinden çıkmıyor ortaya!
Öğretiliyor.
Çocukken ezberlettiklerini unutuyorlar o şiddeti; müzeleri, kitapları, anlatıları, törenleri, nutukları, dilleriyle… Erkeklerin ellerine silahı “mecburi” tutturanlar ve öldürmeyi “mecburi” öğretenler bir cinayete şaşırarak bakıyorlar şimdi!
***
“Kadının görevi erkeğin emrini yerine getirmektir” sözlerine kayıtsız kalanların, bir kız çocuğunun öldürülmesi karşısında dökecek gözyaşı olamaz.
İşte “karanlık” budur!
İnsanların cinsel yönelimlerine karşı ahlak bekçiliğine soyunmaktır karanlık!
İlimin, bilimin, çağdaşlığın, evrenselliğin yerine yobazlığı kutsamaktır karanlık!
***
İnsanlar dağıldı yurdumda...
Çünkü umutsuz insanlar…
Hayatlarımız da ülkemiz de geleceğimiz de bölük pörçük…
Söz yitirdi anlamını, düşünce yitirdi, bilgi yitirdi…
Karnımızda hep bir sızı…
Ne tanıdık sabahlar var, ne tanıklık ettiğimiz samimi dostluklar…
Bu kısıtlılık, belirsizlik, sıradanlık hali dağıttı benliklerimizi…
Yüzsüzlük resmi geçidinde sırıtan protokol halleri bezdirdi…
“Güç” dayatıyorlar her an, her yerde, hepimize…
Çürüyoruz ve eriyoruz…
Sokakların renginde yankılanmıyor seslerimiz…
Yüzü gülmüyor annelerin, hep bir endişe var yüreklerimizde, hep bir huzursuzluk…
Parklara koşmak, sere serpe dolaşmak, hayatı savunmak, özgürlükleri yaşamak için tedirginiz artık…
Öfkeyi de cinayeti de şiddeti de tasarlıyorlar ve hep bir sebepleri var.
Karanlık bu!
***
“Bir bebekten bir katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılamaz kardeşlerim.”
Bir kız çocuğunu başına vura vura öldürüyorlar ya…
Olmaz, olamaz, inanmayınız, gün doğmuyor…
Çocukların kalbini gömüyoruz be toprağa…
Gözlerine toprak atıyoruz çocukların…
Karanlığın ortasında karanlığa bırakıyoruz bedenlerini…
“Aşk öldürmez”
“Aşk öldürmez, eğitimsiz, bencil, ruhsal olarak gelişmemiş insan öldürür. Sorun aşkta değil, sorun nasıl seveceğini bilmeyen insanda. Bu vahşeti daha çok erkekler gerçekleştirdiği için, sorun nasıl seveceğini bilmeyen erkeklerde…”
Ahmet Ümit | Aşkımız Eski Bir Roman
“Son yolculuk ve acıyı büyüten bir utanç”a kayıtsız kalınmadı
Bir acılı evladın yaşadıklarını anlatmıştım.
İstanbul’da tedavi gören babasını ambulans uçakla Ercan Havaalanı’na getirmiş, entübe durumdaki babasının pasaport işlemlerini yaptırmak için çaresizce çırpınmıştı.
Polis Genel Müdürlüğü’ne gönderdiği şikayet mektubuna yanıt alamayınca, duygularını bizlerle paylaşmıştı.
Tam bir duyarsızlık örneğiydi yaşanan…
Mektup sahibi mağdur yurttaşımız dün aradı, sayfamdaki yayının ardından Polis Genel Müdürlüğü’nden ilgili amirin kendisini ziyaret ettiğini, yüz yüze görüştüğünü ve özür dilediğini anlattı.
“Kamere görüntülerini izlemişler ve anlattıklarımı teyit ettiler; bana hak verdiler, üzüldüler, özür dilediler, son derece nezaketle ilgilendiler, gerekli soruşturma yapılacakmış.”
Bu duyarlılık önemli… Umarım ders olur, kamusal görev çok daha sorumlulukla, disiplinle, şevkle yapılır, insanlık unutulmaz.