1. YAZARLAR

  2. Dilek Karaaziz Şener

  3. Çıplaklığıma Dokunma!..
Dilek Karaaziz Şener

Dilek Karaaziz Şener

Çıplaklığıma Dokunma!..

A+A-

Richard Leppert, Sanatta Anlamın Görüntüsü kitabında haklı olarak şu soruyu sorar: “Resimde çıplağı mı (nü, nude) kullanacağız yoksa soyunuğu mu (naked)?”.

Geçen yüzyıldan günümüze gelen tartışmalarda ikisinin arasında bir farkın olduğu savunulmuş ve en sonunda da Kenneth Clark The Nude: A Study in Ideal Form adlı kitabında sanatta “çıplak/lık” ve “soyunuk/luk” hakkında yaptığı açıklamalarla aradaki farklılığı vurgulamıştır. Farkın açıklamasına geçmeden önce, Sanat Tarihi’nin öykü zincirine kısaca da olsa bir göz attığımızda, çıplak/lık veya soyunuk/luk gibi sıfatların iki ayrı gruptaki görüşler üzerinde toplandığını ve herkes tarafından bilindiğini hatırlayalım. Bunlardan birincisi insanların çıplaklığı kurtuluş, neşe ve ün için kullandıklarını savunur, diğeri ise ahlaki, geleneksel tehdit ve çapkınlığa bir açılım olarak kabul etmektedir. İkincisinin kısa tanımı tabu’dur. Burada iki kutup tanımdaki ister nörotik karakter cinselliği, ister çapkın olma hali belirtilsin her ikisinin ortak kümesi bakıştır.

Tüm bu değerlendirmeler,  Margaret Walters’in konuyla ilgili saptamalarının ışığından yola çıkarak,  yazıya girizgâh yapacağımız doğru cümleler için kılavuz olmuştur. Öte yandan Resim Sanatı’nda “çıplak” olma hali üzerinde cümlelerimizi yoğunlaştırmamız gerekiyor. Sonuç olarak, toparlamak gerekirse, resim sanatındaki çıplak’lık veya diğer bir deyişle çıplak olma halini, talihsiz bir yazgıyla sınırlayarak, sadece “nü/nude/beden/soyunuk ten/tekinsiz bölge” gibi anlam yüklü usla algılamak veya göz kaçamağıyla bakmak/bakış atmak ne derece doğrudur? Konu buraya gelmişken, dikkatinizi çekmek isterim ki, daha önce, anlık bir geçişle, cümleye yüklem seçtiğim, bir de “bakış” kavramı söz konusudur.

Yeniden Kenneth Clark’a dönersek, söz konusu kitabında şu noktalar üzerinde durmaktadır: Soyunukluk, elbisesiz olma durumunun adıdır; çıplaklık ise, bir sanatsal temsil kategorisidir. Bizim için önem taşıyan husus, “sanatsal temsil” kategorisinin değerlendirilmesidir.
Bu önemlidir!
Gözden uzak tutmamamız gerekir! 

Görüldüğü üzere, geçen haftanın güncel yaşam pratiği içinde onca acının sarmaladığı bulutların arasından çıkarak, kendimce geliştirdiğim bir savunma mekanizması bağlamında, sanata yoğunlaşan aklımın evcilleştirme hallerinde, çıplak ve soyunuk olma hallerine ait yukarıda sıralamaya çalıştığım, bir dizi düşünce hâsıl olmuştur. Sonuç olarak herhangi bir sanatçı hakkındaki bu yazının çıkış noktası da, iki önemli kavram üzerine kuruldu. Sanatçının mahremiyetine (söz konusu edilen resimlerdir; yapıtlar sanatçının mahremiyetidir) sızarak, izleyicinin gözü yerine geçen yazıcı, bir bakış/la resimlerin anlamını kavramaya ve kaleme sirayet eden düşünce balonlarını aktarmaya başladı.  Elbette sadece bedenin görünen suretinin dışında, içsel dünyaların (kadın/çıplak+ressam) etkileri var bu yazıda. Diğer bir deyişle ölçeği “duyum” olan bir yol haritası çizmektir amaç. Yol haritaları, yapıtın okunması bağlamında önemli ipuçlarına ulaşmak gibi, bir zorunlu misyonu üzerlerinde taşırlar.

Jean- François Lyotard’ın sözünü anımsayalım: “Düşünce, bir beden olmadan var olabilir mi?”. Lyotard, tam zamanında belleğe düşen bu sözüyle, çizilen çerçevenin dışına çıkarmıştır yazıcıyı! Bu çerçevenin dışındaki gezintiler bakış için yeni soru/n gibi ıssız yollar açacaktır. Issız beden, tenha yolda, anlam yüklü bakışın kaybolması için, her türlü gizemin saklandığı bir sandığın kapağını aralamaktadır.

Önümüzde iki soru mevcut: “Yapıtlardaki bedenler neden çıplak? Ve bu çıplaklık hallerine kim bakıyor?” Hal böyleyken benim aklımın derinliklerine yerleşen bazı sanatçılar, sıradan kadın imgeleri veya çıplak bedene odaklanan bir fırça olmanın ötesine geçmektedir. Söz buraya gelince, yine Clark’ın sanatsal temsil kategorisi anlamını yüklediği “çıplak/lık” kavramına yeniden dönüş yaparak “hiçbir rahatsız edicilik taşımaz” tanımlamasını, yumurtadan çıkan bu yazı-yorum için, kısa bir okuma olarak seçebiliriz. Sergi/ler bu tanımla, izleyicinin buluşma mekânıdır. Bedenle bakışın buluştuğu alanda kısa paslaşmalarla ıssızlık notaları duyulacaktır. Kendinden emin ve hoşnut beden imgesi, ona bakanın itiraf dolu göz ışıltılarında yeniden kendini yaratmaktadır.

Mahremin kapıları açılmıştır bi’ kere ve kendi alanında başka gözlerin bakışlarına izin vermektedir bedenler!

Clark için çıplaklık, estetiğin bir tezahürü olarak, temsil olarak ve dünyevi gerçeklikten ayrı bir şey olarak işler. Böyle bir erotik süreç içindeki beden ve bakış, yine duyumsal bir erotizmi de çağırmaktadır. Sanatçılar, her iki durumda da dengeyi korumakta, mahremin sınırlarını kendi içinde renk lekeleriyle yaptığı küçük ışık oyunlarıyla daha gizemli kılmaktadır. Bu durum gizil bir erotizmin kokusunu duyurur bize. Doğrusu da budur zaten; apaçık: çıplaklık ne kadar soyut olursa olsun, bakışın zihninde mutlaka ve mutlaka erotik bir duyum uyandırmaktadır. Tam yeri gelmişken burada sanırım ayırmamız gereken iki kavram vardır. Birincisi fiziksel haz, ikincisi ise düşünsel haz! “Nerde durduğunuza bağlı” diyerek; popüler bir tavır sergileme güdüsünden hemen uzaklaşıp, sanatsal bir temsil kategorisini okuyucuya hatırlatarak, öncelikle düşünsel hazzın ön plana çıktığını bilmeliyiz. Eğer böyle bir durum uyandırmazsa,  ressamın yarattığı çıplaklığın, sanat dilinde kötü bir uyumla eşleştiğini, düşünmeliyiz.

Hatta kötü sanat demek işten bile değil!
Hal böyle olunca çoğu zaman, yüzeye akan bedenler, us ile fiziksel tepi arasında keskin bir uçurumla birbirinden ayrılır. Düşünsel hazzın doruklarında, izleyiciye sunulan bu yeniden yaratılmış bedenler, Sanatın öyküsünde beden ve değişen anlamı üzerine bize düşünce egzersizleri yaptırmaktadır. 

Bir kitabın anatomisi olan cümleyle söze başlamıştım, yeri gelmişken, yine bir kitapla son cümlelerimi aktarmak istiyorum. Clark’ın kitabına kısa da olsa ilk esaslı eleştiri 1972 yılında John Berger tarafından yapılmıştır. Berger, Ways of Seeing adlı kitabında şunları dile getirmiştir: “Soyunuk olmak tek başına olmaktır; fakat çıplak olmak ise başkaları tarafından görülmek ve kendini tek başına algılamamak” demektir. Soyunukluk kendisini kendine açar. “Çıplak/lık” ise sergilenir. Sanat bağlamında, toplumsal cinsiyet farklılığını iki ayrı edim olarak bakma ve bakılmaya doğru yönlendirir Berger: “Bir erkeğin bakışları doğrudan dışarıya, başkalarına yönelir; kadınınki ise içeriye, kendisine.” Biri izleyip gözetler, diğeri kendini izler! İzleyiciyi tüm bunların ortasında hem kendinde hem de karşısındaki sahnelerdedir. Göz görür; akıl düşünür(?)/düşler!
Fantazya ormanının sıklığına gizlenmiş fallus gibi, dikeyliklerle kırmızısını arayan organizmalar yok muydu/mu?
Her düş, bir orman!

“Erkekler eyler, kadınlar ise boy gösterir” der Berger.

Naçizane, son söze gelirsek; “ kadın/imge kadın değil, kadın ve erkek ikilisinin ortak paydası olan cinsellik, sanattaki kapalı anlamların açıkça deşifre edildiği, oldukça ilginç okumalar zinciriyle sürükleyicidir!


(Bu haftaki yazı arşivimden… Gerekçesine gelince: “dekolteli spiker” başlığını okuduğum her haber(!) için! Sorum şu -genele-: çıplaklığınızı sergileme cesaretiniz var mı?)

Bu yazı toplam 2838 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar