1. YAZARLAR

  2. Sami Özuslu

  3. CIRLAYAN KİM?
Sami Özuslu

Sami Özuslu

CIRLAYAN KİM?

A+A-



'Sabah Kahvesi'nde her sabah bir Kıbrıs sözcüğü, deyimi ya da atasözü soruyorum ve doğrusu uzun süredir programdan bu kadar keyif almıyordum.
Sanırım aynı keyfi izleyiciler/dinleyiciler de alıyor. Onca sosyal ve siyasal sıkıntının arasında tam bir can simidi olmasının yanı sıra, sevgili dostum eğitim uzmanı Salih Sarpten'in de dünkü köşesinde yazdığı gibi bir tür 'eğitim' bu...
Unutulmaya, yok olmaya yüz tutmuş Kıbrıs'a özgü değerlere sahip çıkmanın, tutunmanın bir yolu da bu olsa gerek. Kültürün en önemli taşıyıcısı olarak gösterilen dil/lehçe/ağız biterse, haliyle yerini başka bir şey alır. Oysa kültürlerin çeşitliliği önemli. Farklılıkların içinde birliktelik kurabilmek şart. Bunun için herkesin 'tektip'leşmesi değil, aksine her topluluğun kendi benliğini, kimliğini koruyup gelecek nesillere aktarması lazım.
Yani Başbakan Hüseyin Özgürgün'ün söylediklerinin provokasyondan öte bir anlam ve önemi olmadığı gibi, bu toplumun yöneticisi olarak bindiği dalı da kesiyor da farkında değil! Ama mevzumuz bu değil...

Dünkü sorumuz 'farımak'tı. Kıbrıs ağzında 'vaz geçmek'le eş anlamlı kullanılan bir sözcük.
Çok sayıda izleyici doğru cevabı bildi. Yanlış ya da eksik bilenler de vardı ama genelde cevaplar doğruydu.
Hatta aynı anlama gelebilen kelimeler yollayanlar da oldu. Bunlardan biri de 'cırlamak'tı. Yani çıktığı yoldan geri dönen, tuttuğu işi yarım bırakan, sözünden dönen...

*  *  *

Uzun bir kavga gürültü sonrası liderler bugün yeniden buluşuyor. ELAM kararıyla patlak veren kriz, bahar güneşiyle ısınmaya başlayan adada soğuk rüzgarlar estiriyor.
İki yıldır aralarından su sızmayan Akıncı ile Anastasiadis, ilk defa ve oldukça şiddetli sayılabilecek bir 'karşılıklı suçlama' oyunu oynuyor. Bunun nedenlerini uzun uzun tekrar etmeye lüzum yok.
Zaten dün dahil, geçmişe takılıp kalmak bir ile yaramıyor. Dün bitti, az sonra bugün de bitecek. Ama en önemlisi yarınlar da ellerimizden kayıp gidecek. On yıllardır olduğu gibi...
Oysa bu adanın ve ada üzerinde yaşayan insanların, özellikle de kuzeydekilerin daha fazla belirsizlik içinde durabilmesi mümkün mü?
'Yok olma' kaygısı, ekonomik ve sosyal dibe vuruş, uluslararası 'hiçlik' sendromu ve diğer negatif algılar bu toplumu bir yere götürmüyor.
Zaten en yüksekten atıp tutanlar bile gerçekçi bir 'B planı' ortaya koyamıyor.

*  *  *

Dolayısıyla Akıncı ve Anastasiadis son yaşadıkları ve yaşattıkları gerilimden, soğukluktan bir an önce kurtulmalı ve bugün oturacakları masada mutlaka sonuca varmalıdır.
Liderler bu süreçte asla yalnız bırakılmamalı, çözüm güçleri sürekli oyunda olmalıdır.
Daha önce de söyledim: Artık liderlerin ve bir kısım diplomatın dışında kimsenin bilmediği, spekülasyona müsait, gizli kapalı toplantılar yerine daha şeffaf bir yönteme geçilmeli. Toplumun sivil güçleri bu süreçte ve özellikle toplumları ikna etme aşamasında rol alabilmeli. Bunun için bilgi lazım.
İki yılda bir noktaya gelindi, evet. Ancak sokaktaki vatandaş gelinen noktayı bilmiyor. Hal böyle olunca çözüm karşıtlarının kafa karıştırmasına olanaklı bir ortam yaratılıyor.
Bugünden itibaren önümüzde bir, belki iki ay kadar kısa bir süre var.
Herkes farkında olmalı ki sonrasında yeni bir fırsat bulmak çok daha zor olacak. Belki de hiç olmayacak.
İşte bu nedenle liderlerin 'cırlama'ya hakları yok!  Mesele kimin haklı, kimin haksız olacağı değil artık. Ya ikisi birlikte söz verdikleri çözümü bulacaklar.  Ya da ikisi birden cırlayacak.  Cırlayan lider isteyen var mı?

Bu yazı toplam 1849 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar