ÇİZGİ
Burnu iyi koku alıyordu.
Menfaatlerini kollamakta ve korumakta üstüne yoktu.
‘Gelen ağam, giden paşam’dı.
Böyle öğrenmişti.
‘Baş’ta kim varsa, ona biat edecekti.
Etmeyecekti aslında.
Edermiş gibi yapacaktı.
Gerisi kolaydı.
Her kapı açılırdı.
Sokakta kendisine tuhaf mı bakacaklardı?
Arkasından ‘adam değil’ mi diyeceklerdi?
Olsundu.
Umurunda bile değildi!
Kime neydi?
O cüzdanına bakardı.
İşleri tamam gitsin, yeterdi.
Hayat bu, zordu.
Aile geçindirmek masraflı işti.
‘Ekmek parası’ dedikleri, aslanın ağzındaydı.
Bu memlekette işler ‘böyle’ dönerdi.
Bunu değiştirmek kendisine mi kalmıştı?
Başka işi mi yoktu?
Yaranmalı, gerekirse yağcılık yapmalıydı.
‘Başarılı’ olanlar da hep böyle yapmıyor muydu?
Bir örnek var mıydı farklı davranıp da köşe dönen?
Nemalanmak lazımdı.
Nema kimdeydi?
Tabii ki ‘baş’takilerde…
Ama bugün başkasıymış ‘baş’ta…
Yarın bir diğeri…
Ne fark ederdi?
‘Baş’ ‘baş’tı.
Gerisi hikaye…
Öyle ‘tutarlılık’, ‘sözünde durma’, ‘omurgalı olma’ gibi kavramların içi boştu.
‘İlke’ymiş, ‘güvenilir olmak’mış, ‘sözünün eri olmak’mış…
Laf-ü güzaftı bunların hepsi…
Ne işe yarardı?
‘İlkeli’ durdupu için insanın karnı mı doyarmış?
Nerede görülmüş?
Böyleleri ‘ideolojik’ kişilermiş sadece…
Onlar da ‘hayır yüzü’ görmezlermiş hiç.
Haniymiş?
Var mıymış ‘tutarlı’ olduğu için bir ‘yer’e gelen biri?
‘Sözünün eri’ olduğu için varlıklı olmayı başarabilen tek örnek?
Yokmuş tabii…
Bunlar ‘akıllı’ işi değilmiş zaten…
‘Gençlik merakı’ymış sadece…
Mühim olan paranın ve çıkarın kokusunu alabilmekmiş.
İyi koklamalıymış insan havayı.
Devran nasıl değişecek, çok yakından takip edilmeliymiş.
Gerekirse kıvrılmak, kılıktan kılığa girmek, yağ çekmek, el-pençe-divan durmak gerekliymiş.
Ne varmış bunda gocunacak?
Parçası mı eksilirmiş?
‘Dünyanın en eski mesleği’ zaten bu değilmiş.
Bak, en lüks arabası altında, süper villası emrinde, Euro’lar, Dolar’lar banka hesabındaymış.
Çoluk çocuğunun, torunlarının, yedi sülalesinin geleceğini garanti altına almış.
Ne yapsınmış yani?
Ziziro gibi boş boş çalıp söylesinmiymiş?
Yok, kendisi öyle ‘boş’ tiplerden değilmiş.
Gerekirse her kılığa da girermiş.
İster ‘dönek’ desinlermiş, ister ‘ilkesiz’, ister ‘kişiliksiz’…
Bir kulağından girer, diğerinden çıkarmış.
‘Çizgi’ mi, o da neymiş?
Duralım da yine ‘koku’ almış.
Bizimle uğraşamazmış.
Hoşça kalalımmış.