1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Çocuk Bayramı (!)
Çocuk Bayramı (!)

Çocuk Bayramı (!)

Çocuk Bayramı (!)

A+A-


Ahmet Gülmez
[email protected]

Dünyada “çocuk bayramı” kutlayan tek ülke olmakla övünen Türkiye’de, devlet görevlilerinin adının karıştığı ve genelde fail olarak gösterildikleri olaylarda 569 çocuk son 24 yıl içinde öldürüldü. Sadece son 10 yıl içinde binlerce çocuk gözaltına alınırken yüzlercesi tutuklandı. Çocukların ölümüne neden olduğu belirtilen görevlilere ilişkin açılan soruşturmalara ise ya izin verilmedi ya da açılan davalar takipsizlikle sonuçlandı. Sadece bu da değil; istismar ve tecavüz davalarında 12 -13 yaşlarındaki çocukların uğradıkları mağduriyetler zaten yeterliyken bir de mahkeme sonunda yargılananların rıza indirimleri alması hatta suçsuz bulunmaları da ayrı bir gerçek olarak karşımızda gün gibi durmakta. 

Aslında konuya şuradan başlasak yerinde olacak sanırım. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından  20 Kasım 1989 tarihinde benimsenen Çocuk Hakları Sözleşmesi 2 Eylül 1990 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye de dâhil olmak üzere 197 ülkenin taraf olduğu sözleşme en fazla ülkenin onayladığı insan hakları belgesidir. (ABD imzalamamıştır) Bu belgeyle tanınan haklara;  “Sağlıklı yaşam hakkı, eğitim hakkı ve diğer kişisel haklar” üzerinde her türlü koruma hakkına saygı duyma ve bu konularda yasa dışı müdahalelerde bulunmama yükümlülüğü bulunur. Ancak bildiğimiz gibi savaş ve çatışmalı ortamlardan ilk etkilenenler genellikle kadın ve çocuklar olmuştur.

Türkiye özelinde bakacak olursak Kürt sorununun çözümü konusunda temaslar olduğu dönemde bile, Kürt çocuklarının maruz kaldığı şiddet hız kesmeden devam etmiştir. Kürt illerinde son 20 yılda polis ya da askerin açtığı ateş sonucu en az 350 çocuk öldürüldü. En fazla çocuğun öldürüldüğü yıllar ise 1992 ile 2006 yılları oldu. Polis veya asker kurşunu ile öldürülen çocukların yanı sıra birçok Kürt çocuğu ya polis ya da asker tarafından vurularak yaralandı ya da yapılan operasyonlar sonucu tutuklanarak yaşlarından büyük cezalara çarptırıldılar. Bu çocuklar arasında öne çıkan isimlerden biri de Uğur Kaymaz’dır. Uğur, 21 Kasım 2004 tarihinde Mardin'in Kızıltepe ilçesinde İskenderun'a gitmek üzere kamyonuna binmek isteyen babası şoför Ahmet Kaymaz ile ayaklarında terlikleriyle öldürüldü. 12 yaşındaki Uğur’un minik bedenine otopsi sonucunda tam 13 kurşun sıkıldığı ortaya çıkmış ve bu kurşunların altısının sırtından girdiği tespit edilmişti. Ceylan Önkol, 28 Eylül 2009 günü koyunlarını otlatırken Tapantepe Taburu'ndan atılan havan mermisi sonucu parçalanarak can verdi. Cesedi saatlerce arazide bekletildi. Olay yerine ne Cumhuriyet Savcısı, ne de jandarma ekipleri gitti. Üstelik Ceylan’ın cinayetini gizlemek için herkes elinden geleni yaptı(!). Hatta ordu aileden özür dileyeceğine "Ceylan'la yıpratılmak isteniyoruz" dedi. Yakın zamana bakarsak 11 Mart 2013’te Gezi olayları sırasında başına gelen gaz kapsülü sonucu komaya giren Berkin Elvan 269 gün sonra hayatını kaybetti. Kamera kayıtları ve deliller olmasına rağmen suçlu olan polisler halen cezalandırılmış değil. Bu örnekler arttırılabilir ama bu kadarının bile yeterli olacağı kanısındayım. Son dönemlerde gündemi meşgul eden başka bir konuya ve yine olayın merkezinde çocukların yer aldığı bir konuya bakalım; “Cinsel İstismar”. Cinsel istismar genel tanımıyla bir kişinin kendi isteği dışında cinsel eyleme maruz kalmasıdır. Çocuklukta yaşanan cinsel taciz durumlarının çocukluk ve ergenlikte ciddi psikolojik sorunlara yol açtığı ayrıca çocukluk döneminde yaşanan cinsel tacizin, erişkinlikte de ciddi psikolojik problemlere sebep olacağı uzmanların yaptıkları araştırmalarda açıkça görülür. Zamanında müdahale edilmezse -ki bu durum çocuklar için çok zordur çünkü gizleme durumu oldukça yüksek bir durumdur- travmaların sürekliliği söz konusu olabilir. Bu duruma maruz kalmış çocuklar için yaşadıkları cinsel istismarı anlatmak aşağıdaki nedenlerden dolayı çoğu zaman çok zordur:

1)İstismarcı tarafından tehdit edildikleri için (çocuğa ya da ailesine fiziksel zarar vermekle),
2)Evden uzaklaştırılmaktan korktukları için (eğer istismarcı aile bireylerinden, akraba ya da ebeveynlerin arkadaşlarından biriyse),
3)Kendilerine kimsenin inanmayacağını ve herkesin olanlar yüzünden onları suçlayacağını düşündükleri için,
4)Utandıkları ya da suçluluk duydukları için; cinsel taciz ya da tecavüze maruz kalan yetişkinler için de bu durumu çevrelerindeki kişilere anlatmak, bu konuda yardım almak ve saldırganı rapor etmek çoğu zaman oldukça zordur.

İkinci maddede belirtilen durum çok inandırıcı gelmemiş olabilir ancak ne acıdır ki cinsel istismara maruz kalan çocukların %80’i yakınları hatta aile bireyleri tarafından, özcesi güvendikleri kişiler tarafından istismara maruz kalmaktadır. Bir de bu istismar olaylarının gündeme geldiği ve çocukların travmalarının arttığı durumlar vardır; ‘N.Ç davası’ olarak bilinen ve 2002 yılında Mardin’de yaşanan olay buna bir örnek olarak gösterilebilir.  O tarihlerde 13 yaşında olan N.Ç, iki kadın tarafından para karşılığında erkeklere pazarlanmıştır. Aralarında devlet memurlarının da bulunduğu 26 kişinin N.Ç ile ilişkiye girdiği iddia edilmiştir. Olayın duyulması üzerine N.Ç ile ilişkiye giren ve küçük kızı pazarlayan iki kadın hakkında dava açılmış, Mardin 1. Ağır Ceza Mahkemesi, 24 sanığa alt sınırdan 5 yıl ceza verse de iyi hal indirimiyle bu cezaları 4 yıl 2 ay-4 yıl 10 aya kadar indirmiştir. 18 yaşından küçük bir sanığa da 3 yıl 2 ay ceza verilmiştir. İnanması güç ancak Yargıtay Başsavcılığı, 13 yaşında, 26 kişinin tecavüzüne uğrayan N.Ç.'nin bu işi 'rızasıyla yaptığı' yolundaki karara itiraz etmemiştir. Aslında son zamanlarda gerçekleşen ve adı bir vakıfla anılan istismar olayına “münferit bir olay, bir kerelik bir olay” gibi açıklamalar N.Ç olayındaki ‘Rızası vardı’ sözünü çok da yadırgatmıyor galiba.  Bu arada Çocuk bayramı mı demiştiniz? Kusura bakmayın ama eğer ki bir ülkede çocuklar tmk denen kanunlardan dolayı hapishanelerde tutuluyorsa, küçücük Ceylan’ın parçalarını annesi eteklerinde topluyorsa, binlerce çocuk işçi hayatın yükünü omuzlarında hissediyorsa, binlerce çocuğumuz cinsel istismara maruz kalıyorsa, bir o kadarı suç şebekeleri tarafından kaçırılıp ya da zor durumdaki ailelerden satın alınıyorsa ve bir gün olsun onların bu durumunu ayrım gözetmeksizin çözüme ulaştırmak için insani bir tavır takınamıyorsak bunun adına bayram değil DRAM denir !!!!

 

 

Bu haber toplam 1560 defa okunmuştur
Gaile 366. Sayısı

Gaile 366. Sayısı