“Çocuk, sistemin en birincil öznesi olmalıdır”
(Surlariçi çocukları) Bir kısmı güvenlik şirketi adı altında, bir kısmı emlak işi ile ilgili çalışıyorlar. Daha organize, daha örgütlü yapılanma içine girdiler. Çünkü toplum onları ötekileştirip kimliksizleştirdi.
Tayfun Çağra
Sosyal Hizmetler Uzmanı Barış Başel’le çocuk haklarını, çocuk işçiliğini, cinsel tacizleri ve daha başka tacizleri, diğer sorunları ve ne yapılması gerektiğini konuşmak istedik. Geniş bir söyleşi oldu. Başel’in uzmanlık alanında yaşadığı olaylar, karşısına çıkan çaresizlikler ve içinde bulunulan sorunlar onu biraz bunaltmış olsa da yine de sorularımıza her zamanki heyecanıyla yanıt verdi. Okuyunca siz de o heyecanı ve çare arayışını hissedeceksiniz.
Ben direkt cinsel istismar konusundan başlayalım istiyorum… Ülkemizde istatistik gibi bir şey var mı veya gözlem, rakamsal olarak verebileceğimiz bir şeyler var mı?
Düzenli olarak yapılmış bir istatistik yok. Polisin kayıtları vardır sadece. 2009 yılına kadar resmi olarak paylaşılan. Ondan sonraki kısımda çok fazla açıklandığını görmüyoruz. Neden görmüyoruz? Şimdi bunu tutmak da çok kolay değil bizim ülkemizde. Çünkü 15 yaşındaki bir kız evden kaçabiliyor yetişkin ya da yetişkinler tarafından cinsel istismara maruz kalabiliyor ama aman gazetelere çıkmayalım, duyulmasın diye anne şikâyetçi olmadığı için konu kapatılabiliyor. Şimdi bunu da istatistiklere koyup ben ya da çocuk ergen psikiyatrisi arkadaşlardan bir rakam verebiliriz ama polise intikal eden ya da sosyal hizmetlere giden rakamlarla birbirini tutmayacak.
Bu gibi suçlar, bu gibi tehlikelere baktığımızda yoğunluklu olarak belirli bir toplumsal kesim var mıdır, yani “bu kesimde daha fazla olur” gibi bir bulgunuz var mı?
Öyle bir bulgumuz yok ama bazı bölgelere, örneğin Karpaz bölgesine baktığımız zaman ilk sıradadır. Bazı bölgelere baktığımızda o bölgelerde daha yaygın olduğunu görüyoruz. Çünkü bu bölgelerde toplum merkezi, aile ergen çocuk danışma merkezi dediğimiz belli hizmetlerin olmadığını ve merkezi eğitime geçişle birlikte köy okullarının çoğunun kapatılarak aile ile daha kopuk bağlar oluşturulduğunu görüyoruz. Aslında biz çocuk haklarını korumak açısından gerek kültür gerek eğitim sistemini yapılandırırken asla köy okullarını kapatmamamız gerekirdi. Orada çok daha iyi koruyabilecek, öğretmenleri özel olarak yetiştirecek ve çocuk hakları eğitimi vererek köy köy, bölge bölge bunu yapabilecek bir nüfus, coğrafya ve yapıya sahibiz. Ama biz eğitim sistemini sürekli değiştirip yapılandırıyoruz. Akademik becerilere odaklanıyoruz. Ben 3 kez sendikaya 4 veya 5 kez de değişen bakanlara proje götürüp verdim. Dedim ki; eğitici eğitim yapalım, buna çok meraklı öğretmenler var, siz bakanlık olarak bir network oluşturun, biz neleri ihmal ve istismar olarak niteliyoruz zaten bu ihbarlar öğretmen arkadaşlardan geliyor. Sayısına göre mesela Girne 23 Nisan’da 1000 çocuk varsa 5 tane öğretmen yetiştirelim, network oluşturalım morluk gördüğünde, düştü mü yumruk mu yedi cinsel istismarla ilgili belli şeyleri yakaladıkları zaman, onları hiç sistemle yüz yüze getirmeden riske atmadan, haber verilmesi. Bunun için hiç para harcamaya da gerek yok. Ama bizim hep önceliğimiz siyaset, hep Kıbrıs sorunu, ama çocuğunu koruyamayan bir sistem.
DENGESİZLİK
Bir taraftan koruyamamak, diğer taraftan fazla ilgi galiba…
İşte gençlik çağına geldiği zaman uyuşturucudan şiddete, trafik kazalarına her şeye açık bir birey yetiştiriyorsunuz. Her toplumda çok farklı bir algıya sahiptir çocuk. Bizim kültürümüzde bir çocuk dünyaya getirmiyoruz. Tapınacak bir araç yaratıyoruz. Çünkü savaştan sonra kaygı, panik kültürünün oluştuğu bir toplumda en değerli varlık çocuktur. Farkında iseniz bu suç oranları arttıkça, içerdeki o güvenlik halkamız zayıfladıkça ilk önce çocuklarımızı korumaya aldık. Alıp özel okullara verdik ya da devlet okullarının o çitle budanan çevresini şimdi 3 metre 5 metre boyu duvarla çevreledikleri okullara verdik. Tecrit ettik onları, görünür kılmıyoruz yani.
Korumacılığımız çok fazla yani…
Çok aşırı ama sadece kendi çocuğumuza korumacılığımız var, başka çocukları koruma algısına sahip değiliz.
Korumacılık artı bencillik yani…
Aynen. Sadece kendi çocuğunu önemsiyor… Çocuklarla ilgili bir haber çıktığı zaman herkes şikâyet ediyor, çocukları koruyamadığımızla ilgili söylemlerde bulunuyor... Ve gidip çocuğu için daha güvenlikli bir okul arıyor ama onun yaşındaki çocukların Lefkoşa’da parklarda uyuyabileceğini ya da suç işleyebileceğini görmüyor. Bu çocukları görmezden gelip onların işlediği suçlarla ilgili herhangi bir haber okuduğumuz zaman veya maruz kaldığımız davranışlarla ilgili haberleri okuduğumuz zaman kanımız donuyor, gidip alarm sistemi çelik kapı taktırıyoruz kendi çocuğumuzu korumak için ama evden dışarıya çıktığı zaman o çocukla aynı toplumda yaşayacaklarını kimse anlatamıyor onlara.
İŞ SAHİBİ! SURLARİÇİ ÇOCUKLARI
Üç-beş yıl önce yine adres’te Surlariçi’ni gezip oradaki çocuk fuhuşunu konu almıştık. Şimdi oralarda bir değişiklik var mı, durum ne?
Daha da kötüleşme var. Çünkü o zaman orda görüp de röportaj yaptığınız çocukların bir kısmı artık daha örgütlü yapılanmalar içinde. Sabıkalı olduğunuzda iş bulamadığınız zaman gidip bir gece kulübünün güvenliğini üstlenirsiniz ve orada riskli durumlara açık hale gelirsiniz.
Takibiniz devam ediyor mu o çocuklarla ilgili?
Bir kısmı güvenlik şirketi adı altında, bir kısmı emlak işi ile ilgili çalışıyorlar. Daha organize, daha örgütlü yapılanma içine girdiler. Çünkü toplum onları ötekileştirip kimliksizleştirdi. Onların tek kimlik bulabileceği neydi toplumun onlara yakıştırdığı suçlu etiketi, ama onlar yanlış bir şey yapmıyorlar. Toplumun onlara giydirdiği cekete ve taktığı yıldıza göre hareket ediyorlar.
Güvenlik şirketi, emlak şirketi açmışlar, bu nasıl daha örgütlü bir oluşum, ben onu anlayamadım.
İşte haraç keser, arazi alınıp satılırken, senin arazin ipotektedir bana ödemezsen gelip senin üzerine çöker, çekini senedini kırar, bet ofisten haraç toplar ve aralarında kendi gibi olan çocuklara yardımcı olurlar. Onları yetiştirmek demek oluyor.
“TOPLUMUN BİÇTİĞİ ROLÜ OYNUYORLAR”
Ben de “ne güzel iş sahibi oldular” dedim…
Meşru bir tarafı vardır. Bazı kimselerin bazı yerlere başkan olmaları gibi onlar da toplumun onlara biçtiği role aykırı davranmadılar. Bunu meşru olarak nasıl yapabileceklerini öğrendiler. Kimliğiniz olur toplum içerisinde… Yani biz bu insanları sistem olarak profesyonel olmalarını sağladık. İçeriye girenlerin diğer suçları öğrenmelerini sağladık. Ve mesela istismar diyorsunuz, sadece cinsel istismar değil. Şu anda Esnaf Zanaatkârlar Odası, Çıraklık Eğitim Merkezi ile ilgili çok güzel bir kapı açtı. Kendi sorumluluğunu fazlası ile yerine getirdi. Ama bu çocuklar iş yerlerinde kötü muameleye maruz kalabiliyor, ustası tarafından dayak bile yiyebiliyor bir aleti kırdığı zaman. Orada akşamları alkol tüketiliyor. Hafta sonları çalışılıyor. Orada onlar da aynı ortamın içerisindeler, bir saatten sonra oradan çıkmak zorundalar. İş güvenlikleri yok hiçbirinde maske yok, hepsi devlette kayıtlı ve devlet bunu yapmıyor. Gidip denetlemiyor işyerlerini bu çocuklara nasıl davranıyorlar ne kadar çalıştırılıyorlar. Devlet bu çocuklara verdiği eğitimi sadece duvara asacakları belge olarak görüyor. İnsan yetiştirdiğinin farkında değil. Atıl durumda görüyor aslında bu çocukları…
Peki diğer kayıtsız olanlardan bahsedersek… Çocuk işçiliğinden bahsediyoruz biz de gazeteciler olarak, basın olarak yazıp çiziyoruz…
2014, 2015 ve 2016’da en az çocuk işçiliğidir basında yer alan. 2014’de 2 tane haber, 2015’te hiç çıkmadı, 2016’da 2 haber çıktı çocuk işçiliği hakkında. Başka hiç çıkmadı büyük gazetelere baktığımız zaman, kimse ona da dikkat çekmedi. Birçok ülkede en az yer verilen sorundur basında çocuk işçiliği.
Yenidüzen’de daha birkaç gün önce çıktı…
Evet sizde çıktı, bu yıl size 1 tık koydum mesela.
Bize 1 çentik attınız yani. Bu konuda ben şöyle düşünüyorum. Deniyor ya “çocuklar çalışmasın, okula gitsinler.” Tamam okula gitsinler, çalışmasınlar da belki o evde maddi durum kötü, kendi harçlığını çıkarmaya çalışıyor, başka çalışan yok ve bu çocuk evin ihtiyacı olan parayı çıkarmaya çalışıyordur. Sadece “çocuklar çalıştırılmasın” demek kolaycılık değil midir. Bu konuda neler yapılabilir?
Sistemini kurmak zorundasınız. Bakın biz denetimli serbestlikte de aynısı oldu. Bir şeyi yaptık dedik ama sadece bir belge var orada, içi boş, o çocuklar o süreç içerisinde hangi becerileri kazanacaklar, öyle bir kaygısı yok devletin. Çıraklık eğitimi tamam, çocuk emeğinin kayıt altına alınması düzenlenmesi çok güzel bir şey ama sigortaya gerek kalmayacak şekilde iş kazaları konusunda herhangi bir eğitimden geçirilmiyorlar, iş yerleri denetlenmiyor, kaç saat çalıştıkları da denetlenmiyor. Yanında çalıştırmak ya da o eğitimi almak için vereceğiniz kişilerin de bir eğitimden geçirilmesi gerekir.
SAMİMİYETSİZLİK
Çocukluğunu yaşayamayan çocuklar sadece çıraklar değil, normalde okuyan, okuldaki çocuklar da çocukluklarını yaşayamıyorlar. Dersten, ödevden sınavdan vs…
Anne gelir der ki; “çocuğum kolej sınavlarını duyunca kusmaya başlar, baygınlık geçirir, işte kolej sınavları bizim için hiç önemli değil.” Ben de diyorum ki; “nasıl yani 1500 TL dershane parası veriyorsunuz. 2 ayrı öğretmene gider ekstradan ders, siz bana sizin için önemli değil diyorsunuz, ben inanmıyorum buna… Hiç öyle düşünmediğini söylüyor anne bana, hiç o bakış açısına sahip değiliz. sadece akademik başarı ama kişilik, sosyal yaşam becerileri, diğer insanların farkında olmak, empati dediğimiz ahlâk ya da vicdan gelişimi dediğimiz senden güçsüz olan bir varlığa yardımcı olmak. Bunları çok fazla hesaplamıyoruz. İşte Cadılar Bayramında gidip 2000 – 3000 tl verip çocuğumuza bir otelin salonunda doğum günü partileri verebiliyoruz ve bunun çok güzel bir şey olduğunu savunabiliyoruz. Biz çocuk yetiştirmeyi bilmiyoruz.
Sevgimizi böyle verdiğimizi sanıyoruz!
Ama sevgi öğrenilebilen bir süreçtir. Biz toplum olarak çok dışarıdan sevilebileceğimiz bir sürece çok dahil olmadık. Politik, ekonomik birçok baskı ve şiddete maruz kaldık. Bunu yaşayan bireylerde de görebiliyoruz. Sağlıklı iletişim becerilerini geliştiremediklerini görebiliyoruz. Ben savaşın ilk doğanlarındanım, bizden bir sonra gelenler var ve şimdi onların evlenip çocuk sahibi olduklarını görüyoruz. Ama insanların yaşının ilerledikçe savaşın o toplumun üzerinde bıraktığı o sosyal ve psikolojik anlamdaki bazı sıkıntıları daha net görebiliyoruz. Çok fazla kaygı problemi olan bir toplumuz. İlk uyarıda en kötü şeyleri aklımıza getirip felaket senaryoları üzerinden gidiyoruz ama çözüm yollarını konuşmak, bunun için bir araya gelip sorun çözme becerilerimizi geliştirmeye hayır. O zor kısım. Şu an sadece sorunları konuşuyoruz. Sanki bize hiç uğramayacakmışız gibi davranıyoruz. Ergenlik dönemindeyiz yani.
Sorunlarımız var ama o sorunları da başkası halleder gibi bir beklenti içindeyiz sanırım.
Biz bir çözüm üretmediğimiz zaman bir başkası “alın bunu uygulayın” dediği zaman da veryansın ediyoruz. Sadece siyasilerle ilgili değil toplumu oluşturan bireylerle de ilgili… Hani ölüm bile öylesine normalize edilmiş ki insan için. Ben normalleştirmek istemiyorum. Ya da çocuk tecavüzleri bile normalize edildi farkında iseniz. Lanet ederiz ve bir yere geçer otururuz. Hani böyle olsun istemiyorum ve elim kolum da bağlı hissediyorum. Ne yapabiliriz daha farklı hissedebilmek için. İnsanların patır patır ölmesini ve o ekranın önüne geçip benim sevgilim yaşıyor mu diyen birey nasıl görebilecek çocukların risk altında olduğunu.
KİM NE YAPMALI?
İşte senin gibi düşünen insanların bunları bir sorun olarak gören insanların çoğalması ile mümkün. Ama tabii ki insanların çoğalması ile değil sadece, bunların üzerine bir şekilde devlet kanalı veya sivil toplum örgütleri ile birlikte gidilmesi gerekir.
Sivil Toplum Örgütleri dediğimiz zaman, iktidar edenlerin zaman zaman orda bile kaynak ayırıp ayrımcılık yaptığını görüyoruz. Burada çoğu sivil toplum örgütü politize olmuş durumda. İster istemez siyasete bulaşmış durumda ve siyaset içerisinde hareket ettiğiniz zaman çok sivil toplum çıkarına çalışamazsınız. Hani çocuklarla da ilgili olsa diğer alanlarla da ilgili olsa sistem buna izin vermez. Çok az proje üreten veya çözüm yollarını deneyen sivil toplum örgütü kaldı. Daha çok eylemler, basın açıklamaları ve tepkisel bir sivil toplumdan bahsediyoruz daha fazla. Sivil toplum politize olamaz, zaten siyasi erkle toplum arasında bir tampon mekanizması rolünü üstlenmek zorundadır.
Peki ne yapılması gerekir. Çocuk hakları dediğimizde, biraz önce “o olmaz şu olmaz” yerine ne olması gerekir.
Kapsamlı bir sosyal politikanın olması gerekir ve bunun en önemli parçası da çocuk koruma sistemi olmalı. Ceza yasasını yükseltmek, koruyucu önleyici tedbirleriniz olmadan, devlet sorumluluklarını yerine getirmeden sadece suç ortaya çıktıktan sonra yani çocuk bir olayın mağduru olduktan sonra sistemle karşılaşıyor farkında iseniz. Her zaman söylüyoruz ki çocuklar bu ülkede muhtaç değil, oy verebilme reşit olabilme askere gidebilme vs. yani reşit olana kadar sistem çok tanımıyor. Bir olayın faili veya mağduru olunca devletin kurumları ile çocuk tanışıyor. Çocuk, her noktada en birincil öznesi olması gereklidir sistemin çünkü sistemin sürekliliğini sağlayacak en önemli unsurdur toplumlar için.
“DIŞARIDA ARAMAYIN”
Peki son olarak söylemek istediğiniz nedir?
Ailelerin birçoğu ya da toplumun büyük bir çoğunluğu sadece madde bağımlılığı, yani uyuşturucuyu bir bağımlılık için tehdit olarak görüyor. Oysa diyoruz ki alkol de var sigara da var, internet de var, sanal seks bağımlılığı, seks bağımlılığı var. Birçok bağımlılık alanı var. İstismar da sadece cinsel istismarla sınırlı değil. En yaygın olarak gözlemlediğimiz duygusal istismar, psikolojik olarak çocuğun aşağılanması, kendini değersiz hissettirilmesi. Fiziksel istismar yani dayak dediğimiz eğitim aracı olarak kullanmak da çok yaygın. Ve cinsel istismar da hiç öyle medyaya yansıyan ya da görüldüğü kadar az oranda değil. Ailelerin şikayetçi olmamasından ya da olayın kapatılmasından kaynaklı olarak çoğu olay adli süreci bile başlatılmadan kapanıyor. Ve o çocuğun yaşadığı travma yanına kalıyor. Psikolojik destek alamıyor, diğer risklere de açık hala gelebiliyor. Dışarıda aramasınlar istismarcıyı, yaşanan olayların yüzde 90’a yakınında, çocuğun tanıdığı bildiği, kendi yaşama alanı içerisindeki birisi, yani çocuğun tanıdığı ve güvenini kazandığı birisidir. Bu parklar, sokaklarda serseriler, ya da ıssız inşaatlar değildir çocuğa tehdit olan. Okulla ev arasındaki market olabilir, servis olabilir. Belli bir süre evimizde kalacak bir akraba, komşu herkes olabilir. Çocuğumuzu böyle kişilerle de asla yalnız bırakmamamız gerekiyor. Ya da o kişiyi çok iyi tanımaya çalışmalıyız. Çocuklar hiçbir zaman cinsel istismar konusunda yalan söylemezler. Bunu ifade edebiliyorsa çocuklar kesinlikle ailelerin bunu ciddiye alıp inanıp üzerine gitmesi gerekiyor aileler.