Çocuklar okula gitmeli ama!..
Çocuk işçi konusu…
Sürekli bir gündemdir aslında…
Ara sıra gündemden düşse de, medyada yazılmasa, çizilmese de sürekli gözümüzün önünde çalışan çocuklardır onlar…
Bir makiniste gidiyorsunuz, çıraktır onlar…
Bir marangoza gidiyorsunuz, boya yapar, çivi çakar, bazen de bıçkı makinesinde tahtayı keser çocuklar…
Lastikçide, doğrultmacıda, bazen tarlada, bazen de inşaatta rastlayabilirsiniz…
***
15 yaşına kadar zorunlu eğitim olduğu söylenir ülkemizde…
Daha çok Türkiye’den gelen ailelerin, maddi anlamda zorluk yaşayan ailelerin, anne-babanın ikisinin de veya birinin de olsa bir işi olmayan ailelerin çocukları 15 yaşın altında olsalar da işlemek zorunda kalıyorlar…
Gördüğümüzde “neden okulda değilsin?” diye sorarız çoğu zaman…
Keşke.
Keşke okulda olabilse… Okuyabilse…
Hade hemen bugün bildiğimiz bir yerdeki çalışan çocuğu alalım ve okula verelim…
Maksat içimiz rahatlasın!..
Tamam da bu çocuk okulda okuyacak da karnını neyle doyuracak?
Eve gittiğinde ne bulacak yemek için?
Anne-babanın çaresiz, belki de umursuz yüzüne bakıp yatıp uyuyabilecek mi?
Ertesi gün yine okula gidip okuyacak ama karnı yine aç kalacak!
Yine eve gidecek, belki kavga bulacak, belki işe gitmediği için, eve para getirmediği için dayak yiyecek…
Aferin bize!..
Çocuğu aldık, okula götürdük, okuttuk!
İçimizi rahatlattık, görevimizi yaptık, yasaları uyguladık.
Bu kadar basit değil ne yazık ki!
O çocuğun okumasını istiyorsak önce ailesinin para sorununu çözmek gerek…
Bir iş vermek gerek…
Gece eve bir ekmek getirilmesini, bir tencere yemek pişirilmesini sağlamak gerek.
Ondan sonra da o çocuğun okula rahat rahat gittiğini, okuduğunu görmek…
***
Dün Yenidüzen, çocuk işçiliğini yine gündeme getirdi.
Yarıyıl tatilinde bazı çocuklar karne alırken bazı çocukların çalışmak zorunda olduğunu yazdı sevgili Devrim…
15 yaşındaki bir çocuk “çalışmak istemediğini ama ailesinin zorla işe gönderdiğini” söylerken, 16 yaşında olan başka bir çocuk ise “ailesinin çalışmaya zorlamadığını ama kendisinin çalışmak zorunda olduğunu hissettiğini” söylüyor.
Neden acaba? Neden çocuk kendini çalışmak zorunda hissediyor?
Evde para var da daha fazla kazanmak için mi yoksa evde olmayan parayı eve götürebilmek için mi?
Bazen kalıplara takılıp da “15 yaşına kadar zorunlu eğitim var, çocuklar okulda olmalı” sözlerinin arkasını sağlamlaştırmak için başka şeyler yapmalı.
Yani yapılan yasaların, yazılan sözcüklerin altı doldurulmalı, 15 yaşına kadar okuması gereken çocuğun ailesinin o çocuğu çalışmak zorunda bırakmayacak şekilde yaşantısını düzenlemeli… Yok eğer anne-baba çalışır durumda ise ama çalışmıyor ve çocuğun çalışmasını ve eve para getirmesini bekliyorsa da o zaman o aileye bir yaptırım uygulanmalı…
Sözcüklerin arkasına gizlenmemeli, bir şeyler yapmalı.
Okulun Otel’le işbirliği…
Şht. Ertuğrul İlkokulu Okul Aile Birliği, okulun oto park yerini akşamları Merit Otel’in kullanımı için kiralamış. Bu gelişmeye tepkiler yağdı doğal olarak çünkü Merit Otel’in kullanımına verilirken daha çok kumarhane müşterileri için düşünülmüş bir gelişme olarak görülüyor. Otel müşterileri okulun park yerini kullanacak, bunun karşılığında da Otel, okulun ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde yazılı da olmayan sözlü bir anlaşma yapılmış. Tabii okul yönetimi veya okul aile birliği bu yönde eleştirilirken aslında bu duruma gelmesini zorlayan koşullardan dolayı Eğitim Bakanlığı’nın eleştirilmesi gereklidir. Çünkü sadece söz konusu okul değil, diğer bütün okullar da okul ihtiyaçlarını karşılamak için çeşitli çareler düşünüyorlar. Bakanlık’tan yeterli ödenek okullara çıkmıyor… Herkesin de bildiği gibi tuvalet kâğıtları bile evlerden okullara taşınıyor. Kayıt sırasında belli bir miktar ödeme yapmayanın kaydı dahi yapılmıyor. Burada anlatmaya çalıştığım gibi okullarımızı, ihtiyaçlarını karşılamak için çeşitli çareler aramaya yönelten Bakanlığın yetersiz hatta hiç olmayan bütçesi… Kaldı ki bu olayda da Bakanlığın onayı alınmış ve böyle sözlü bir anlaşma yapılmış. Ben okulların ‘para’ arama gerekçelerine tümüyle katılıyorum, biçimler tartışılabilir ancak okul yönetimleriyle empati kurmak, neden böyle yapıldığını anlamak için yeterli olur. Bu noktada KTÖS Başkanı Emel Tel’in söylediği gibi sorgulanması gereken ve bu konuda çözüm üretmesi gereken ilgili Daire ve Eğitim Bakanlığı’dır.
Tanıdık sözler
Netflix’te Versalles (Versay)ı izliyorum. Fransa Kralı XIV. Luis, meşhur Versay Sarayı’nı bugünkü hale getirmek için savaştan gelen askerlerden oluşan grubu inşaat işine veriyor… İşçiler şartlardan ve verilen sözlerin tutulmamasından şikâyet eder ve greve giderler. XIV. Luis işçileri etkilemek ve grevden vazgeçirmek için Saray’ına davet eder. “Bu Saray’da ben kalıyorum ama burası benim evim değil. Burası Fransa’nın evi” diyor… Bu sözler size de bir yerden tanıdık geldi mi?
Geçiş süreci
İngiltere artık Avrupa Birliği’nde yok. 31 Ocak akşamından 31 Aralık’a kadar sürecek geçiş döneminden sonra kesin olarak AB’den ayrılacak olan İngiltere ile AB arasında henüz tam sonuçlanmayan çok konu var. O konular nolacak, çözülebilecek mi belli değil. AB’ye yükümlülüklerinden kurtulmak için Brexit kararı alan İngiltere, AB’nin avantajlarını bırakabilecek mi!
Eğer insanlar sadece cezalandırılmaktan korktukları ya da ödüllendirileceğini umut ettikleri için iyi kalplilerse; o halde gerçekten çok acınacak haldeyiz.
Albert Einstein