Çocuklarına “kaçın bu ülkeden, kendinizi kurtarın” diyen “kurtarılmış neslin” öyküsüdür
Genellikle Yeşilçam ve Hollywood filmlerinde esas oğlan, kötü adamdan önce iyice dayak yer ama sonlara doğru, pata küte pata küte adamı perişan ettikten sonra, ya göğsüne ya da boynuna bıçağı saplar. Bu bıçak vuruşu son harekettir; kötü adam ölmüştür…
-*-*-
Omicron Varyantı…
Öldürücü etki azalmıştı, galiba bu iş artık bitiyordu derken, İngiltere’de ilk ölüm gerçekleşti.
İngiliz Hükümeti, günde 1 milyon insana güçlendirici aşıyı yapmaya hazırlanıyor.
Ülkenin yeniden kapanması gündemde!
Ve yeniden kapanmanın, ekonomiyi çökertme tehlikesi üzerine tartışmalar yoğunlaşmış durumda…
-*-*-
Peki bizde durum nedir?
Son birkaç yıldır sürekli dayak yiyoruz.
İyi oğlan kötü adam da değil, direkt şamar oğlanıyız!
-*-*-
Ekonomi vuruyor, döviz vuruyor…
Ama çok ilginçtir, tüm “dikkatli olun” işaretlerine rağmen, en başta UBP’liler olmak üzere, seçim dönemine girdiğimiz bu dönemde, “koronavirüs” yokmuş gibi davranılıyor.
Aşı mı?
Nüfus bilinmiyor!
Kaç kişiye daha üçüncü doz aşı yapılması gerektiği falan konuları bilimsellikten uzak, çullisine götürülüyor.
-*-*-
Memlekette ilaç kalmadı.
Ülke üç ayda yüzde 65 yoksullaştı.
Dövizde depremler sürüyor.
Son darbeye gerek yok, biz düştük artık!
-*-*-
Uzun uzadıya yazmanın bir anlamı da yok…
Geçenlerde bir UBP’li vekil, sınır kapılarına, Annan Planı’na “hayır” diyen Rum liderlerin heykelinin dikilmesini önermişti!
Aklıma ne geldi biliyor musunuz; en başta Ersin Tatar olmak üzere; aklınıza gelen çözüm düşmanlarının tümünün ELAM ofislerine heykelleri, dev fotoğrafları konulmalı; çünkü onların babalarının mesela Makarios’un, Grivas’ın, Samson’un, EOKA B’nin yapamadığını; bizimkiler başardı.
-*-*-
Çocuklarına, “kaçın bu ülkeden, kendinizi kurtarın” diyen “kurtarılmış nesil”in çaresizliğini yazacak tarih!
-*-*-
Sahi 1974’te zulümden, katliamlardan, toplu mezarlardan kurtarıldığımızı anlatmıyor muydunuz?
Hala aynı masalları sık sık anlatmıyor musunuz?
Hala, her türlü yenilginizi, her türlü yolsuzluğunuzu, her türlü yalanınızı bayraklarla örtmüyor musunuz?
-*-*-
Bu mudur kurtarılmak?
Bu mudur özgür olmak?
Bu mudur toplumsal kurtuluş mücadelesi vermek?
Bu mudur zafer?
Bu mudur TMT?
-*-*-
Sterlin, Euro ve Dolar dün bir kez daha kalbimize saplandı.
Artık kimsenin ne borç ödeyebilecek, ne kira yatırabilecek, ne de çocuklarını okutabilecek parası kalmıştır.
-*-*-
Kaçın gençler!
Güney’de domuz çiftliklerinde ırgat olun; dedeniz, babanız bunun için savaşmıştı çünkü!
-*-*-
Sakın!
Ama sakın!
Eyyy Ersin Tatar, yarın veya öteki gün kalkıp da “Anavatansız olmaz, canım Anavatan, gülüm Anavatan” diye hamsi bönürmelere sakın girişme!
-*-*-
Ne yazık ki bir devir tamamlanmıştır.
Kıbrıslı Türkler bu savaşı kaybetmiştir.
Ve ne acıdır, onları yenen veya yok eden, “düşman” diye tanıdıkları değil; “anaları” olmuştur!
-*-*-
Filmlerle başladık, filmle ve şiirle bitirelim…
Neyzen Tevfik’e bir film çıkışı “nasıl buldun?” diye sormuşlar; “kurtaran öpüyor maşallah” demiş…
-*-*-
Ve şöyle demiş Neyzen “Vatanın tarihi” adlı şiirinde?
“… Göründü memleketin iç yüzü, çöktüyse temel. / Şimdilik harice karşı yüzümüz olsa dahi / Yüzümüz yok bakacak kabrine ecdadımızın. / Tükürür zannederim çehremize, vatanın tarihi.”
-*-*-
Tam da bu durumdayız!
Vatanımızın tarihi şu anda yüzümüze tükürmektedir!
Ve atalarımızın mezarlarına bakabilecek yüzümüz de kalmamıştır!
Kadın kotası cinsiyet ayrımcılığıdır
Kadınların siyasette daha aktif olmaları kaçınılmazdır…
Bunu neden söylüyorum?
Çünkü bence seçim sistemimizde “kadın kotası” olayı, elbette geri kalmış demokrasimiz için kadınlar adına hak yitirme durumunun telafisi olarak kabul edilebilir ama kesinlikle cinsiyet ayrımcılığıdır.
Ve cinsiyet ayrımcılığının çok ötesinde büyük bir haksızlıktır.
-*-*-
3 bin oy alan milletvekili adayı olamıyor ama yarısından az oy almış biri milletvekili adayı oluyor.
Yani evet “kota” var ama aynı zamanda sanki bir miktar da “aşağılama” söz konusudur.
“Sen kadınsın, daha az oy alıyorsun, bu yüzden sana acıyoruz, haydi gel” denilmesi gibi bir şey!
-*-*-
Evet, geri kalmış bir Doğulu demokrasimiz vardır ve siyaset erkek egemendir.
Ancak bunu ortadan kaldırmanın yolu, mevcut sistem değildir.
-*-*-
Mesela ne mi yapılabilir?
Efendim, bunun yazılı bir kuralı olmaz ama olay geleneğe bağlanır ve mutlak eşitlik sağlanıncaya kadar, genel başkanlar kontenjan haklarını kullanırken, kadınlardan yana pozitif ayrımcılık yapabilir…
Yaklaşık iki aydır Yeşilırmak’a gidememiştim… Oysa mutlaka her hafta sonu hatta hafta içi de bazen mutlaka giderdim… Yıllardır, her gittiğimde, zamanımın çok büyük bir bölümünü üzerinde geçirdiğim Dillirga’nın iskelesi, denizin gazabına uğramış… Üzerinde uyuduğum – sabahladığım bir yerdi… Pazar günü bu fotoğrafı çektim ve “doğayla dans edilmez” sözünü bir kez daha hatırladım…