Çocuklarının yüzlerini okşar gibi
Çocuklarının yüzlerini okşar gibi toprağı seviyorlar… Yatağını toplar gibi çiçekler seriyorlar üzerlerine… Oyuncakları yakınlarında, atkıları, boyunlarında durur gibi sarılı taşlarında… Top var birinin göz ucunda, bir diğerinin en sevdiği yemiş, çikolata… “Gün doğdu, uyan” der gibi bakıyorlar ve içlerinde gün be gün çoğalan bir sızı. Gökyüzü duru bir mavi, güneş tepede… Anne babalar, kardeşler ve nineler, taburelerde, ayakta, yerde toprağı eşeliyorlar sürekli… Oyun bahçesi gibi mezarlık… Okul gibi… Ev gibi… Ellerinde buketler çocuklar geliyor… Tek tek papatyalar bırakıyorlar her bir döşeğe…
***
Mağusa’ya gittik dün… Attila abi (Aşut) istedi, “evlatların mezarlarına gidelim” dedi... O eski solculardan, ihtilal günlerinde işkenceyi, hapisliği, zulmü yaşayanlardan biri… Çok yakın zamanda çocuğunu yitirdi, gencecik… Biliyor acının kül rengini… “Gidiyorum, babasız büyümeye hazır ol, hazır ol yavrum” demişti bir şiirinde… “İşte böyle hayat” diyor, “acımasız, adaletsiz, kalleş… O evlat yok şimdi, babası burada…” Şimdi neye yarar şiir… Şimdi kuşlar ve çocuklar yakın, kuşların sesi var yalnız, çocuklar bağıramıyor toprağında…
***
“Bugün de çilek ektik” diyor canından can koparanlar… Evladının toprağına çilek fidesi ekiyor… Çiçek bahçesi oralar… Doğum günü vardı birinin, balonlar… Bir çift güvercin havalanıyor az ileride… Bir kelebek uçuşuyor… Bir öğrenci, mezarın yanına çökmüş, arkadaşına konuşuyor… Ağlıyorum baktıkça ve isyan ediyorum, hayata... Utanıyor insan yaşamaktan… Edip Cansever’in şiiri geliyor aklıma… İç çekiyorum… “Her yere yetişilir / Hiçbir şeye geç kalınmaz ama / Çocuğum beni bağışla…”
Epeydir bir halk ağlıyor… Bir kent, bir kuşak… Her akşam ortak bir nöbetimiz var, acıya, yokluğa, adalete… İsyanımız var ortak… Öfkemiz var, bedenimizden taşacak…
“O çocuklar büyüyecek
O çocuklar büyüyecek
O çocuklar...”
Şimdi çocuklar uyuyorlar ve sesleri çoğalıyor kulaklarda, gülüşleri bir deniz gibi uçsuz… O çocuklar, hep çocuk… O çocuklar büyümüyor şair!
***
İhmalin, açgözlülüğün, cehaletin, siyasi rantın ve vicdansızlığın enkazında nefessiz bıraktıkları çocukların hesabını verecekler… O hesabı verecekler ve o zaman, o döşeklerinde çok daha rahat uyuyacak çocuklar… O hesabı verecekler, toprağı eşeleyen annelerin, babaların, arkadaşlarının ve onca kalabalığın yüreklerine… “O kadar özlüyorum ki seni, tekrar sarılabilmek için canımı veririm" diyenlerin gözlerinin ta içine bakarak o hesabı verecekler… O hesabı verecekler, yarım bıraktıkları insanlara…
***
“Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar… Mendilimde kan sesleri” diyen şiir… Yetmez… Bir kent ağlar taşıyla, toprağıyla, fidesiyle, günüyle, gecesiyle…
Unutmayacağız, ne adlarınızı, ne yüzlerinizi, ne de sevinçlerinizi… Hepimizi kenetledi hüznünüz… Sizin anınıza tutunacak yeni yeni evlatlar… Yeniden tomurcuklanacak illaki hayat… Umarım çok daha güzel bir ülkede…
Çocuklarının yüzlerini okşar gibi toprağı seviyorlar… Yatağını toplar gibi çiçekler seriyorlar üzerlerine… Kalplerini aldılar onca insanın… O kalpler, üzerlerine göğü örtünüyor her gece… O kalpler, hep kalplerimizde… “Geldim… Kaldım… Güldüm... Öldüm…” der gibi…
O çocuklar büyümüyor şair...
O çocuklar melek…