“Çocukluktan kalma, değişmeyen korkularımız...”
KIBRIS’TAN HATIRALAR...
Serkan Soyalan
Sosyal medyada gördüğüm bir fotoğraf karesi geçmişte kaleme aldığım bir yazıya götürdü beni.
1960’larda çekilen ve Lefkoşa Suriçi’nde bir sokaktan yansıyan bir mevzi (sığınak) önünde bölge insanları ile oturan bir askerin fotoğrafıydı bu. Ve askerin yanında bir erkek çocuk.
***
Savaşın acı izlerini barındıran bu fotoğraf karesini görünce 3 Şubat 2011 tarihinde “Değişmeyen Korkularımız” başlığıyla yazdığım yazımı anımsadım.
“Rahmetli Şaziye Ninemin evinin yanında yer alan beton yapı hep ürkütmüştü beni.
Küçük pencereleri ve doğuya bakan kapısıyla soğuk bir havası vardı.
Hep o yapının yanında dolaşır, içini görmek için kendime sekiler yapıp pencerelerinden içeriye bakıyordum. Ama nafile zifiri karanlıktı içerisi. Hiçbir şey göremiyorduk.
Gizemliydi. Savaşta insanların içinde sığındığını düşünmek, belki de onun içinde ölülerin olduğunu düşünmek korkuturdu beni.
Üzerinde yazılan tabelalarda içeri girilmesinin yasak olduğu da ayrı bir gizem veriyordu o taş yapıya.
Çocuk aklımla bin bir türlü korku hikayeleri kuruyor, içerisinde geçitler, hayaletler, caniler olduğunu düşler, korkudan kaskatı kesilinceye kadar da yanında bekler, sonrasında da koşar adımlarla yanından uzaklaşırdım. Bu ritüel, babaanneme her gittiğimde yaşanırdı.
Şaziye Ninemin evi Çağlayan’da, sınır üzerindeydi. Arka bahçesi de askeriyeye bakıyordu. Az ileride de Kıbrıslırumlar’ın evleri başlıyordu.
Bugün büyüdüm, koca adam oldum.
Askerliğimi de yaptım.
O yapı hâlâ orada.
Ancak ne olduğunu biliyorum.
Savaştan kalma sığınaklardan sadece bir tanesi.
Lefkoşa üzerinde savaş sirenleri çalarken, insanlar kendilerine en yakın sığınaklara koşarlarmış. Bu betondan yapılar alt tarafa, toprağın altına doğru da açılıyor ve çok sayıda insanı barındırıyordu.
O çocukken gördüğüm küçük pencereler de, sığınakların güvenliğini sağlayan askerlerin siper aldıkları mevzilerdi.
Savaşın tanıklığını yapmış bu sığınakların ne korkuları barındırdığını, ne acılara şahit olduğunu kimse bilemez. Bunları düşünmek şimdi bile ürperti veriyor insana.
Ve o sığınaklar soğuk yüzleriyle, hâlâ çocukları korkutmaya devam ediyorlar. Yaşanan günlere inat.”
***
Yıllar sonra yıktılar, kaldırdılar, savaşın izlerini ve acılarını barındıran sığınağı. Ancak çocukların belleklerinde korkular saçmaya devam ediyor.
Atıyorum kendimi sıklıkla yaşlı Şeher’in sokaklarına ve savaşın izleri arasından geçerken, çocukluğuma gidiyor, ürperiyorum.
Ve bu satırları yazarken, birden aklıma düştü Mehmet Yaşın’ın dizeleri:
“Sevgilimin türküsüydü deniz
mavi sesine demir attı savaş
sevgilim,
ölü asker.
Sevgilimin türküsüydü buğday
altın bakışlarına kelepçe vurdu savaş
sevgilim,
ölü asker.
Sevgilimin türküsüydü barış
beyaz gülüşünü ikiye böldü savaş
sevgilim ölü asker.
Duyuyorum sevgilimi
türkü söylüyor ölü asker,
evimizin kapısını çalıyor mavi türküler.
Duyuyorum,
barış için en güzel türküleri söyler
savaşta ölenler”
(21 Mart 2021, Lefkoşa)
Kıbrıslırum okurumuz Kiriakos Yeorgiu Kofteros:
“Hayatlarını trajik biçimde kaybeden iki Kıbrıslı kadın ve iki çocuk için bölgeye bir anıt yaptırılmalıdır...”
17 Mart 2021 tarihinde bu sayfalarda Kıbrıslırum okurumuz Kiriakos Yeorgiu Kofteros’un anlatımıyla öykülerine yer verdiğimiz, iki Kıbrıslı kadının trajik öyküsüyle ilgili olarak Kofteros, bir öneri yaparak “Hayatlarını trajik biçimde kaybeden iki Kıbrıslı kadın ve iki çocuk için bölgeye bir anıt yaptırılmalıdır” dedi. Hatırlanacağı gibi Reyhan Güneş, 20 Mart 1975’te güneyden kuzeye geçmeye çalışırken sarp kayalıklardan düşerek hayatını yitirmişti – Tasulla Vasiliu ile iki küçük kızı Maria ve Lambi ise, 20 Temmuz 1974’te savaştan kaçmaya çalışırken o gün çıkarılmış olan yangınlarda hayatlarını yitirmişlerdi...
Kofteros’un yazdıklarıyla ilgili olarak aradığımız çok değerli okurumuz Yılbay Direkçi de bize yardımcı olarak Reyhan Hüseyin Güneş’in fotoğrafını buldu ve bize gönderdi... Ona da sonsuz teşekkürler... Bu fotoğrafı bugün bu sayfalarda yayımlıyoruz... Reyhan Hanımı da, Tasulla Hanımı ve iki küçük kızı Maria ve Lambi’yi de sevgiyle anıyoruz ve ailelerinin acılarını paylaşıyoruz.
“Kayıplar” konusunda bize yıllardır çok değerli yardımlarda bulunan Kıbrıslırum okurumuz Kiriakos Yeorgiu Kofteros, trajik biçimde hayatlarını yitiren bu iki kadın için bölgeye bir anıt yaptırılmasını öneriyor... Aynı şekilde hayatlarının bir filme dönüştürülmesini de arzuluyor. Kofteros, bize gönderdiği notta şöyle yazıyor:
“Geriye dönüp baktığımda ve düşündüğüm zaman şunu hatırlıyorum – bu bölgede hayatını kaybetmiş olan bir orman görevlisi için o bölgeye bir anıt dikilmiştir fakat ne Reyhan, ne de Tasulla ve iki kızı için herhangi bir anıt yapılmamıştır. Kambos’ta bu konuda çok çaba harcadım fakat yeterince ilgi yoktu. Onları neredeyse unutmuşlardı... Öğrenmek de kolay değildi. Ancak Facebook’un yardımı oluyor ve olabilir...
Yıllar içerisinde yani 2014 ile 2021 yılları arasında bu konuda Kambos’ta öğrenilebilecek herşeyi öğrendim ve şimdi ilgi duymaya başladılar... 2019 yılında onların anısına selvi ağaçları diktiler fakat yazın kızgın sıcağında bu ağaççıklar kuruyup gitti susuzluktan...
Bu iki Kıbrıslı kadının paralel öyküleriyle ilgili bir film de yapılmalıdır... Panikos Hrisantu’ya bu konuda dört-beş yıl önce yazdım ancak henüz herhangi bir yanıt alamadım...”
İyi ki Kirikos Yeorgiu Kofteros gibi insanlar var ve hatırlıyorlar ve de hatırlatıyorlar... Reyhan Hanım, Tasulla Hanım ve küçük kızcıklarını ölümsüzleştirmek için ellerinden geleni yapan Kiriakos’u yürekten kutluyoruz...