1. YAZARLAR

  2. Yücel Vural

  3. Çoğulculuğun, hümanizmin ve bilimselliğin garantisi
Yücel Vural

Yücel Vural

SALAMİS TARTIŞMALARI

Çoğulculuğun, hümanizmin ve bilimselliğin garantisi

A+A-

Siyasal iddiasını bilimsel, çoğulcu ve insani kavramlarla savunamayanlar olguların ‘tek yanlı’ ve ‘milliyetçi’ anlatımından medet umarlar.

O siyasal iddiayı savunmak için önce bir düşman icat edilir.

O düşman genellikle bir ulus, etnik grup, dinsel topluluk veya farklı dil konuşan bir toplumdur.

O düşmanın geçmişte kendi ‘grubu’nun hep karşısında olduğu, ona kötülük yaptığı bir dogma olarak kabul edilir ve öğretilir.

Düşman sadece geçmişte değil günümüzde de kötüdür ve gelecekte de hep kötü olarak kalacaktır!

Kendi grubu ise geçmişte olduğu gibi, bugün de hep iyidir ve gelecekte de hep iyi olacaktır!

Bu anlatımda kendinden olan ‘İyi’nin kötü, diğerinden olan ‘Kötü’nün ise iyi olma ihtmali hiç yoktur.

Daha da garip tarafı bu düşman içinde herkesin tek bir figür olarak tanımlanmasıdır.

Eğer bu garipliği farkederseniz çocuk yaşta bile bunu sorgulamanız mümkün.

Nasıl oluyor da öteki diye tanımladığınız grup içinde herkes kötü?

Ya da, neden iyi diye tanımladığınız grup içinden hiç kötü çıkmıyor?

Ulusal/dinsel vs. ‘iyi’nin hep iyi görünebilmesi için de tarihsel olaylardan seçmeler yapılır.

Düşman’ın aslında düşman olmadığını gösteren olayların üstü örtülür, işe yarayanlar ise abartılır.

Bu seçmecilik, zaman zaman tarihsel bir dönemin inkarına, çoğu zaman da nesnel olmayan bir anlatımla anılmasına yol açar.

Kendi grubu ‘saf ve temiz bir köken’e sahiptir. Ötekilerin kökeni ise belli değildir!

Kökene ilişkin gizlenemeyecek gerçekler varsa, onun da makul bir açıklaması mutlaka bulunacaktır.

Nasıl oluyor da yüzyıllar boyu içiçe ya da yan  yana yaşayan toplumlar bunca etkileşime rağmen ‘saf’ kalabiliyor?

Bu soruya verecekleri bilimsel bir yanıt yoktur.

Zaten bununla pek ilgilenmez, doğru bildiklerinin sorgulanmasına tahammül göstermezler.

Yani tarihsel olgulara ilişkin algı ve anlayışların farklı olabileceğini kabul etmeyen bir ‘hoşgörüsüzlüğü’ teşvik ederler.

‘Öteki’ olarak nitelendirdiğini bilinçli olarak aşağılamayı üstünlüklerini kanıtlamak için uygun bulurlar.

Prodromos Prodromou başkanlığındaki bir eğitim bakanlığının, İngilizce dersinde kullanılmakta olan bir kitapta M. Kemal Atatürk’le ilgili bir sayfanın yırtılıp atılması kararını vermesi işte yukarıdakileri akla getiriyor.

Yani, çoğulculuğu, humanizmi ve bilimselliği.

Prodromos Prodromou başkanlığındaki eğitim bakanlığının ‘bilimsellik’ iddiasının var olduğunu varsaymamız gerekmektedir.

Aksi halde bilimsellikten arınmış bir eğitim bizi Ortaçağ’a geri götürür.

Bilimsel bir yaklaşım, kitaptaki bir sayfayı yırtmakla kesinlikle meşgul olmaz.

Tam tersine farklı anlayış ve açıklamaları eğitim sürecinin zenginliği olarak değerlendirir.

Bakan Prodromou, kesinlikle Atatürkü sevmek, takdir etmek ya da yaptıklarının doğruluğuna-büyüklüğüne inanmak zorunda değildir.

Tam tersini onu eleştirebilir. Bunu kimse sorgulayamaz.

Yazdığı ya da yazacağı kitapta Atatürke yer vermek, ondan övgüyle söz etmek, fotoğraflarını yayınlamak zorunda değildir.

Bunları yapmadığı için de hiç kimse kendisini eleştiremez.

Ama, basılmış bir kitapta yer alan bir sayfayı sırf Atatürk’ten bahsetti diye yırtıp atmaya kalkışmak bir ‘hoşgörüsüzlük’ örneğidir.

O kitabin o sayfasında Atatürk’ten söz edenlerden farklı düşünebilirsiniz.

Ama birilerinin yazdıklarını, sadece sizden farklı düşünüyor diye yoketmeye, cezalandırmaya kalkışmak, demokrasinin en temel ilkelerinden biri olan çoğulculuk ilkesine aykırıdır.

Bakan Prodromou’nun, yapılanların hata olduğunu açıklaması takdir edilecek bir davranıştır.

Bununla birlikte, hatanın büyüklüğü ve niteliği dikkate alındığında, bunun sadece özür dileyerek geçiştirilmesinin faydalı olacağı söylenemez.

Ben şahsen, hatanın büyüklüğü ve niteliğinden ötürü, sayın Prodromou’nun ya tüm sorumluluğu üstüne alarak bu görevden affedilmesini talep edeceğini ya da başka bir sorumlu varsa onu görevden alacağını düşünmekteydim.

Böyle bir davranış, zayıflığın ve çaresizliğin değil güçlülüğün ve kendine güvenin bir göstergesi olacaktı.

Böyle yapmış olsaydı, sadece herkes tarafından takdir edilmekle kalmayacak, bu davranışıyla artık kimsenin eğitim bakanlığında bilimselliği ayaklar altına alamayacağının, hoşgörüsüzlüğe karşı sessiz kalınamayacağının güçlü bir garantisini de vermiş olacaktı.

Ama bunu henüz yapmış değildir.

Halehazırda ilgili bakan da hata yapıldığını kabul ettiğine göre, artık bu garantiyi verme sorumluluğu sayın Anastasiadis’in yetkisindedir.

Eğer Kıbrıslı toplumlardan herhangi birinin dışarıda ‘garanti’ aramasının gerekli olmadığını söylüyorsanız, böyle bir davranış çok yerinde olacaktır.

Bu yazı toplam 950 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar