1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Çok dilli devletler
Çok dilli devletler

Çok dilli devletler

Suriye’de Arapça dışında bir dilin bölgesel olsa da resmi statü kazanması Türkiye vatandaşını neden rahatsız edebilir? Mesele söz konusu dilin Kürtçe olması değil sadece.

A+A-

ulas-gokce-009.jpg

Ulaş Gökçe

Astana’da İran, Türkiye ve Rusya’nın çabalarıyla gerçekleştirilen ve Suriye’de barışa ulaşılması hedeflenen görüşmelerde 5 yıldır iç savaşın sürdüğü bu ülkenin geleceği de konuşuldu. Suriye’nin çok mezhepli ve dinli yapısını korumak için laik, çok milletli yapısını korumak için ise anadillerin özgürlüğü öneriliyor. Basının aktardığına göre kulağa gayet mantıklı gelen bu iki öneriye de Türkiye’den itiraz geldi. Ancak resmi itirazın gerçekten olup olmadığı bilinmezken Türkiye’deki milliyetçi-muhafazakar ve Cumhuriyet Halk Partisi eksenindeki sol kesimden Suriye’de çok dilli bir yapıya itiraz gerçekten de geldi. Suriye’de Arapça dışında bir dilin bölgesel olsa da resmi statü kazanması Türkiye vatandaşını neden rahatsız edebilir? Mesele söz konusu dilin Kürtçe olması değil sadece. Mesele Türkiye’ye komşu bir ülkede birden fazla dilin resmi statüye kavuşmasının örnek teşkil etmesinden korkulmasıdır.  1917 Ekim Devrimi’den 2. Dünya Savaşı’na kadar dünya siyasi meselelerde çok önemli değişimlere uğradı. İmparatorluklar dağıldı, cumhuriyetler ve bin yıllık devletler değişti. Devletler zamanın getirdiklerine ayak uyduruyorlar genellikle. Suriye gibi ayak uyduramayanlar ise yabancıların desteğiyle içsavaşa zemin hazırlıyorlar. Türkiye’de korkulan ve herkesin tek bir etnik grubun ismiyle anılmadığı, anadillerin özgür olduğu devlet sistemlerine bir bakalım.

Türkiye Cumhuriyeti’nde devletin tek bir dili vardır ve ülkede yaşayan herkes Türk sayılır. Buna benzer bir yapının birleşik bir Kıbrıs’a uygulanması demek herkesin Yunan sayılması ve eğitim dilinin Yunanca olması demektir. Bu Kıbrıslı Türkler için ancak bir kâbus olur. Kıbrıslı Rumların tarih boyunca bunu önerdiğini de kimse söyleyemez. Her türlü soruna rağmen 1960’ta kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti de çok dilli bir devletti. Devlet İngilizce, Yunanca ve Türkçeyi resmi dil kabul ederken, Türkler ve Rumlar dışındaki etnik gruplara da anadilde eğitim hakkı tanıyordu.

Dünyada en fazla resmi dilin olduğu ve en fazla anadilde eğitim verilen ülke, şüphesiz, Sovyetler Birliği’ydi. Bugün SSCB’deki yapısını, 1917 sonrası Lenin’in kurduğu şekliyle devam ettiren Rusya en çok resmi dili olan ülke konumunu koruyor. Rusya bir federasyon. Federasyonun devlet dili ise Rusça. Ancak federasyonun üyesi cumhuriyetler ve etnik özerk bölgeler kendi resmi dillerine sahip. Buna göre bazı cumhuriyet ve bölgelerde ortalama 3 resmi dil yer alırken Dağıstan gibi cumhuriyetlerde 14 resmi dil bulunuyor. Bir dilin resmi veya devlet dili statüsü kazanması ona devlet imkânlarından yararlanma fırsatı veriyor. Bunun yanında resmi olmayan dillerde eğitim, kültür-sanat icrasının sağlanması da Rusya’da bir devlet politikası olması yanında bu dillerin korunması bağlamında bilimsel bir gerekliliktir. Rusya’da etnik grupların, halkların dillerinin yaşatılması sadece bir hak değil aynı zamanda devletin de ödevidir. Rusya örneği, başka ülkelere ilham vermesi açısından önemlidir. Çünkü Lenin’in “halkların kendi kaderini tayin hakkı” tezi, tüm etnik grupların kendi toprakları üzerindeki siyasi hakları yanında etno-kültürel haklarını da garanti altına alıyordu. Bu ise sadece sosyalist ülkelere değil tüm dünyaya yayılan bir görüştü. Daha 20’li yıllarda Bolşevikler Rusya’da 50’ye yakın dilde eğitim başlatmışlardı. Bugün Rusya’da 100 ayrı dilde eğitim veriliyor. Lenin’in ve Bolşeviklerin “yerli halk” söylemi ülkeyi sadece idari olarak federatif yapıya kavuşturmakla kalmadı, dil politikasını da doğrudan belirlemiş oldu. Rusya’da (geçmişte SSCB’de) yerli, yani yüzyıllardan beridir o topraklarda yaşayan etnik gruplar, sayıları ne olursa olsun kendi özerk yönetimlerine ve etno-kültürel haklara sahip olmaya devam ediyorlar.

AMERİKA

SSCB’nin bu siyasi tezi ve uygulaması pek çok ülkede kabul gören bir hale geldi. Etnik bir federasyon olmasa da Amerika Birleşik Devletleri de konfederal-federal siyasi oluşum olarak yerli halklar başta olmak üzere İngilizce dışında anadile sahip grupların haklarını olabildiğince karşılamaya çalışıyor.  Amerikan pragmatizmi siyasi-kültürel tartışmalara girmeden günlük sorunları hızlıca ve çatışma yaşanmadan çözmeyi iyi biliyor. Bu nedenle zaten hakları garanti alına alınan Amerika Yerlileri dışındaki halklar yaşadıkları bölgelerde belli bir nüfusa ulaştıklarında anadillerinde devlet tahtında hizmet görmeye başlıyorlar.  Böylelikle bazı eyaletlerde İspanyolca çok ciddi bir konum elde ederken, bazılarında geleneksel olarak Fransızca pek çok yerde kullanılıyor. Aynı kıtanın en kuzey ülkesi Kanada en baştan iki dilli kurulmuş bir ülke. Fransızca konuşanların ayrılıkçı eğilimler içinde olduğu bu ülkenin bütünlüğü, azami etno-kültürel özerklikle korunuyor. Kanada Yerlileri de resmi olarak dillerini her yerde kullanma hakkına sahiptirler. Meksika, çok sayıda yerli halkın dillerini kendi bölgelerinde resmi olarak kullanabildikleri bir başka Amerika ülkesidir. Meksika’da Yerlilerin Maya gibi dilleri mahkemelerden eğitime, yasaların yayınlanmasından devlet dairelerinde hizmet sunulmasına kadar pek çok alanda çok ciddi haklara sahip. Güney Amerika’nın her ülkesini bir orman yangını gibi sarmalayan etno-kültürel haklar için mücadele bu kıtada yüzlerce yerli halkın dilinin resmi statü elde etmesini sağladı. Artık tek dili olan Latin Amerika ülkesi kalmadı. Bolivya ise İspanyolca yanında 36 dile daha resmi statü verdi ve bölgelerde en azından bir başka dilde daha hizmet sunulmasını zorunlu kıldı.

AVRUPA

Emperyalizmin ve ulus devletlerin anavatanı Avrupa artık eskisi gibi değil. Birleşik Krallık, üyesi tüm etno-kültürel bölgelerin dillerini özgür bir şekilde icra edilmesine destek veriyor. Britanya ayrıca Kıbrıslı Türk gibi etnik grupların anadillerini unutmaması için de imkânlar sağlıyor. Kıta Avrupası’nda hegemonyacı dil anlayışı devam etse de son 50 yılda pek çok olumlu gelişme sağlandı. Fransa, İtalya, İspanya, Almanya egemen dil dışındaki dillere, Rusya ve Latin Amerika kadar olmasa da haklar sağlıyorlar. İsviçre, Belçika gibi çok dilli ülkelerden yanında Avrupa Birliği sayesinde, Birlik üyesi ülkelerin soydaşı ve diğer birlik üyesi ülkelerde yaşayan yerli halkların dil haklarında önemli gelişmeler oldu. Macaristan’dan İsveç, Norveç, Danimarka ve Polonya’ya kadar pek çok Avrupa ülkesi diğer etnik grupların dillerinde eğitim imkânı tanıyor. Türkiye’de yaşanan sorunlara benzer sorunlar Ukrayna’da da yaşanıyor. Burada hayatın her alanında egemen olan Rus dili yerine Ukrayna dilinin zorla kullanılması ısrarı ülkede içsavaşa neden oldu ve Rusçanın %95 oranında kullanıldığı bölgelerde ayrılıkçılık başladı.

ASYA

Asya kıtasındaki çok dilli devletlerin başında hiç şüphesiz, SSCB’nin yardımıyla kurulan Çin Halk Cumhuriyeti bulunuyor. Çin, bugünkü Rusya gibi dil konusunda ciddi özgürlükler sağlayan bir ülke. Elbette Rusya’da olduğu gibi Çin’de de etnik çoğunluğun dili doğal bir asimilasyon sağlıyor. Ancak buna rağmen pek çok halkın dilini bugüne kadar koruması da büyük başarıdır. Çin, Hong Kong’da İngilizce, Makao’da Portekizce, Uygur Özerk Bölgesi’nde Uygurcaya resmi statü sağlıyor. Hindistan ise yüzlerce farklı halkın anavatanı. Burada İngilizce ve Hindi yanında onlarca yerli dili resmi olarak kullanılıyor. Afganistan, Pakistan, Malezya, Filipinler, Kazakistan, Kırgızistan, Moğolistan ve neredeyse diğer tüm Asya ülkeleri pek çok sayıda resmi dil kullanıyor. Amerika Birleşik Devletleri’nin akılcı pragmatizmi Asya’da da uygulanıyor. Örneğin Kırgızistan’da Kırgızca devlet dili, Rusça ise resmi dil statüsüne sahip. Bu mantık Asya’nın her yerine sirayet etmiş. Eğer amaç sorun yaratmak değil, sorun çözmekse bunun formülü mutlaka bulunur. Kazakistan dünyada iki dilliliği en iyi başarmış ülkelerden biri. Hindistan’da Hindi pek çok alanda İngilizceye teslim olurken daha düne kadar göçebe olan bir milletin dili; Kazakça, Rusçayı siyasi olarak dışlayarak değil, kendini ispat ederek kitleselleşti. Bunu sağlayan lider Nazarbayev şimdi 3. dile gözünü dikti: İngilizce. Kazakçayı olabildiğince itibarlı ve kullanılır hale getiren siyaset adamı Nazarbayev dili bir sorun halinden çıkarıp bir fayda unsuru yaptı. Baskıyla, dışlamayla değil teşvikle ve farklılıkların bir arada yaşamasını bir şans görerek bunu başardı.

İnsanların dillerini, geleneklerini, inançlarını koruyup yaşatmaları en doğal haklarıdır. Bu haklar kısıtlandığı sürece insanlar kısıtlayana karşı aidiyetini kaybeder. Bu noktada da ayrılıkçılık başlar. Milliyetçilik de böyle başlar. Ayrılıkçılığı, milliyetçiliği yenmenin yolu ise toplumların etno-kültürel haklarını azami genişletmektir. Bunu anlayan devletler barış içinde yaşıyorlar. Anlamayanlar içsavaşı yaşıyorlar.

Bu haber toplam 36338 defa okunmuştur
Etiketler :