1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Çok Geç Olmadan!
Çok Geç Olmadan!

Çok Geç Olmadan!

Çok Geç Olmadan!

A+A-

 

 İbrahim Ayberk
 [email protected]


Bilindiği üzere Kıbrıs’ın kuzeyi göç olgusuna hiç de yabancı değildir. Bu aşinalık, Kıbrıs’ın kuzeyinin, uzun yıllardır çeşitli ülkelerden alınan ve aynı zamanda çeşitli ülkelere verilen göçlere sahne olması ile alakalıdır. Özellikle, adanın 1974’te fiilen ikiye bölünmesinden bu yana Türkiye’den Kıbrıs’ın kuzeyine önemli miktarda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı gelmiştir ve gelmektedir. Yoğun şekilde göç alan ve kalabalık göçmen nüfusuna ev sahipliği yapan her ülkede olduğu gibi Kıbrıs’ın kuzeyine Türkiye’den gelen göçmenlerin de çeşitli sorunlarla karşılaştıklarını iddia etmek yanlış olmayacaktır. Bu sorunlardan başlıcası Kıbrıslı Türkler tarafından Türkiye’den gelen göçmenlere karşı yöneltilen aşağılayıcı ve dışlayıcı söylem ve davranışlardır. Son dönemlerde yükselen göçmen sayısı ve bu göçmenlerin gündelik hayattaki artan görünürlükleri ile birlikte bu söylem ve davranışlar tabir caizse patlama yapmıştır ve küçük yaş gruplarına dahi sirayet etmiştir (Kültürel “Öteki” ile artan rastlaşmaların/temasların asimilasyon yerine insanların özfarkındalıklarını arttırarak nasıl daha büyük farklılıklar yarattığını gösteren bir çalışma için bkz. Walker Connor, Ethnonationalism: The Quest for Understanding,  New Jersey, Princeton University Press, 1994). 

2010-2013 yılları arasında yürüttüğüm Yüksek Lisans eğitimim sırasında bu konuyu araştırma şansı bulmuş ve yaptığım mülakatlar ve yazılı medya analizi sonucunda önemli sonuçlar elde etmiştim. O dönemde elde ettiğim sonuçlar bugün, gündelik hayatta gözlemlenebilecek olan gelişmelerin habercisi gibiydi. Daha açıklayıcı olmak gerekirse, elde ettiğim sonuçlar Kıbrıslı Türkler ile özellikle 2000’li yılların başlarında Türkiye’den daha çok enformel sektörde çalışmak için gelmeye başlayan ve “3. Dalga” (Hatice Kurtuluş ve Semra Purkis, Kuzey Kıbrıs’ta Türkiyeli Göçmenler, 1.B., İstanbul, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2014) olarak adlandırılan göçmenler arasında çok ciddi bir uyuşmazlığın başladığını ve ilerleyen dönemlerde bunun daha vahim bir hal alabileceğini işaret eder nitelikteydi. Geçtiğimiz günlerde şahit olduğum bir olay elde ettiğim bulguları ve daha önce bu konuyu inceleyen akademisyenlerin öngörülerini maalesef doğruladı. Evimin önünde bulunan bir parkta 5-6 küçük kız çocuğunun arasında cereyan eden kavga sırasında içlerinden birisi şu sözleri sarfetti: “Siz bu parka gelmeyin, siz gacosunuz!”. Bittabi, ürkütücü olan, çocukların arasında kavga etmesi değil, Türkiye’den gelen göçmenleri hedef alan aşağılayıcı ve dışlayıcı söylem ve davranışların çok küçük yaşlardaki çocukların arasında bile kullanılır hale gelmesidir.

Gündelik hayatta, yazılı ve görsel basında ve sosyal medyada Türkiyeli göçmenlerin hepsi homojen bir grup olarak kabul edilmektedir ve onları aşağılamak ve dışlamak için kullanılan envai çeşit yaftayı (Karasakal, gaco, fica, Amerikalı, bilo vb.) görmek/işitmek bir hayli mümkündür (bu yaftalardan bazıları yakın dönemde hasıl olmuştur). Kıbrıs’ın kuzeyinde ortaya çıkan her problemin (ekonomik, kültürel, sosyal ve demografik) sorumlusu olarak Türkiye’den gelen göçmenleri günah keçisi ilan etmekte Kıbrıslı Türkler bir beis görmemektedir (Mete Hatay, The Problem of Pigeons: Orientalism, Xenophobia and a Rhetoric of the “Local” in North Cyprus, The Cyprus Review, Vol.20, No.2, 2008, 145-172). Diğer bir deyişle, her türlü suç ve problem “Türkiyelileştirilmektedir” ve daha da önemlisi bu eğilim, kendisini, ortada herhangi bir kanıt dahi yokken bile göstermektedir. Örneğin, bu yazıyı kaleme aldığım sırada Haber Ajansları “Lefkoşa’da Silahlı Banka Soygunu!” diye bir son dakika haberi geçmeye başlamıştı. Merak edip habere baktığımda olayın Limasol Türk Bankası’nın Lefkoşa Sanayi Bölgesi şubesinde vuku bulduğu ve detayların ise henüz öğrenilemediği ifade edilmişti. Fakat, habere anında yapılan yorumlar arasında bir okuyucu motamot şöyle diyordu: “Hep soktular bunun içine Karasakalları olacağı buydu”. Bu refleks, “politikleştirilen” kültürün, olağan gündelik faaliyetlerin, suçların (özellikle tecavüz, cinayet ve soygun) ve problemlerin ve zaman zaman milliyetçi amaçlar doğrultusunda kasıtlı olarak manipüle edilen veya üretilen tarihsel olayların/hatıraların gerek aile, gerek arkadaş sohbetleri, sosyal medya ve yazılı ve görsel basın vasıtasıyla yayılmasının bir ürünüdür (Milli bilinç ve milliyetçi amaçlar için kültürün “politikleştirilmesinin” ve tarihsel olayların/hatıraların zaman zaman kasıtlı olarak manipüle edilmesinin veya uydurulmasının öneminin tartışıldığı bir çalışma için bkz. Eric Hobsbawm and Terrence Ranger, The Invention of Tradition, Cambridge, Cambridge University Press, 1983). Bu refleksin Kıbrıslı Türkler arasında bayağı yaygın olduğunu da iddia etmek mümkündür. Örneğin, genç Kıbrıslı Türkler bu “politikleştirilen” kültürü, olağan gündelik faaliyetleri, suçları, problemleri ve manipüle edilen veya üretilen tarihsel olayları/hatıraları o kadar bir benimsemişler/içselleştirmişlerdir ki Türkiye’den gelen göçmenlerin Kıbrıs’a ilk gelişlerinden (1975) önceki dönemi, yaşlarından dolayı, hatırlamaları mümkün değilken bile “Türkiyeliler gelmeden önce biz kapılarımız ve pencerelerimiz açık uyuyorduk” diye iddia edebilmektedirler. Kısacası mevcut durum gayet iç karartıcıdır. Şahit olduğum olay ise mevcut durumun daha da kötüye evrilme potansiyelini göstermektedir çünkü oyun çağındaki çocuklar bile Türkiye’den gelen göçmenleri aşağılamak ve dışlamak için kullanılan yaftalara bir şekilde aşina olmaya ve bunları bilinçli bir şekilde kullanmaya başlamışlardır. Hal böyleyken ilerleyen dönemlerde çok ciddi sıkıntıların yaşanması uzak bir ihtimal değildir. Bu argümanı desteklemek için geçtiğimiz günlerde, Türkiye’de, insanlıktan bir nebze nasibini almamış 3 kişi tarafından vahşice katledilen Özgecan Aslan örneği de verilebilir. Çeşitli ülkelerde olduğu gibi bu vahşetten haberdar olan Kıbrıslı Türkler de tepkilerini dile getirmişlerdir. Fakat, Kıbrıslı Türkler tarafından Özgecan Aslan’ın katillerine tepki göstermek için yapılan birçok yorum Türkiye’de yaşayan ve Türkiye’den Kıbrıs’a göç eden herkesi töhmet altında bırakacak niteliktedir.

Ezcümle, Kıbrıs üzerine yapılan çalışmaların büyük çoğunluğu Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar arasındaki ayrımı ve sorunları çözme odaklıdır. Bu konunun önemini inkar etme niyetinde değilim. Lakin, göz ardı edilmemesi ve eşit düzeyde hassasiyet gösterilmesi gereken diğer bir ayrım da Kıbrıslı Türkler ve özellikle Türkiye’den son dönemde gelen göçmenler arasında yaşanmaktadır. Yazının önceki bölümlerinde de tartışıldığı üzere bu ayrımın, paylaşmayı, kardeşliği ve sevgiyi öğrenmesi gereken çok küçük yaş gruplarına kadar inmesi, çok geç olmadan, daha kapsamlı çalışmalar yapılmasını ve ivedilikle akılcı çözümler üretilmesini elzem haline getirmiştir.

Bu haber toplam 2717 defa okunmuştur
Gaile 307. Sayısı

Gaile 307. Sayısı