“Çok tıklanan içeriklerin gerçek olduğuna inanıyoruz”
Bilgi edinme pratiklerimizin günden güne dijital mecralara yöneldiği günümüzde, dijital okur yazarlık gittikçe önem kazanıyor. Artık bilgi edinmekten çok, doğru bilgi edinmenin yollarını arıyoruz.
Simge ÇERKEZOĞLU
Bilgi edinme pratiklerimizin günden güne dijital mecralara yöneldiği günümüzde, dijital okur yazarlık gittikçe önem kazanıyor.
Artık bilgi edinmekten çok, doğru bilgi edinmenin yollarını arıyoruz.
Üstelik bu durum, sadece biz gazetecilerin değil, hepimizin yalan ve sahte içerikleri mücadele etmesini gerekli kılıyor.
Vasvi Çiftçioğlu “Bilgi Kirliliği ve Dijital Tuzaklar: Örneklerle Yalan Haberlerden Korunma Kılavuzu” ismini verdiği yeni kitabında okuru bu konularda bilgilendiriyor.
Kitap, tüm bunların nasıl yapılacağını sade bir dille, detaylı biçimde anlatıyor.
Herhangi bir şeyi paylaşmadan önce, düşünmemizi ve teyit etmemizi salık veriyor.
Her zaman gurur duyduğum, gazeteci, yönetmen, akademisyen çok yönlü meslektaşım Vasvi Çiftçioğlu ile gerçeklik ötesi bu çağda, gerçeklerin peşine düşüyoruz.
Çiftçioğlu'nun kitabına ücretsiz ulaşmak için tıklayın
“Teoriyi pratik üzerinden geliştirmeye çalışıyorum”
Akademisyenden öte bir gazeteci sorumluluğu ile bugüne kadar üç dijital kitap kaleme alan Çiftçioğlu, seçtiği konularla sadece meslektaşlarını değil, toplumu da bilgilendirmeyi amaç edinmiş görünüyor.
“İnsan birçok alanda faaliyet gösterince kendisi esas olarak gördüğü meslekte de sorumluluk hissediyor. Ben bir gazeteciyim, dolayısıyla akademisyen gibi değil de biraz daha gazeteci gibi düşünüyorum. Meslekte sorunlar gördükçe onları aşmak adına farkındalık kampanyaları yapmanın çok gerekli olduğunu düşünüyorum. Her üç kitabı yazmamın sebebi farkındalık oluşturmaktı. Okul yıllarından gelen teori ile pratiği birleştime mottom var. Hatta teoriyi pratik üzerinden geliştirmeye çalışıyorum. Bir nevi ‘praxis’ çabası denilebilir buna”
Sorumlu Gazetecilik kitabı içerik olarak daha çok gazetecilere yönelikti, oysa bu kez hedefte daha geniş kitleler var. Haber okumalarımız, haber paylaşımlarımız, bilgi edinmelerimiz, alışverişlerimiz hatta iletişimimiz derken, giddikçe dijitalleşiyoruz. Her alanda olduğu gibi, bu durum da iyi ve kötüyü beraberinde getiriyor.
“Eskiden bir olayın, olmuş sayılması için haberlerde görülmesi gerekir diye bir tanım vardı. Şimdi ise bir olayın olmuş sayılması için onu sosyal medyada görmemiz gerekiyor. Daha önce bilgiye ulaşmak bu denli kolay değildi. Kütüphaneye gitmek, bir kitabı alıp okumak gerekirdi. Oysa şimdi mesela benim kitabım ücretsiz olarak dijital mecrada, bir tıkla okunabiliyor. Haberler de aynı şekilde takip ediyoruz. Telefonlarımız sürekli elimizde. Bilgiye ulaşma çok kolaylaştı, bilgi akışı çok hızlandı. Bu başka sorunları da beraberinde getirdi. Çok bilgi, bilgi kirliliğini de beraberinde getirdi. Bu bilgi kirliliğini kötü niyetli şekilde suistimal etmeye çalışan insanlar var. Gerçek gazetecileri tenzih ederek söylüyorum ama yalan haberler ve komplo teorilerini popüler hale getirmekten maddi ve politik kazanç sağlayan insanlar var. Bizim gibi ülkelerde medya okuryazarlığıyla ilgili de ciddi adımlar atılmadığı, bu bir devlet politikası olmadığı için sorunlar yaşanıyor. İnsanlar eskiden gazete ve televizyonda gördüğü şeylerin gerçek olduğunu düşünürdü. Şimdi bir şeyi internette okuduğumuzda, bunun gerçek olduğuna dair yanılgılar yaşıyoruz. Yalan haber yayan insanlar bu içerikleri polüler olarak gösteriyor ve tuzaklar kuruyorlar. Bunları kitapta detaylı olarak anlattım. Elbette eskiden de yalan haberler vardı ama bunlar kitaplara konu olacak kadar emsal teşkil ederdi. Şu anda hızlı yaşamak da dezavantajlar getirdi. Sadece başlıklara bakıyoruz, gerisini okumadan altına yüzlerce yorum yapıyoruz. Özetle tuzağa düşüyoruz.”
“Sadece düşündüğümüz gibi içerikleri görmek, bilgi fakirliği yaratır”
“Kendi düşündüğümüz gibi olan içerikleri görmek, bilgi fakirliği yaratır” Bazen bir sahte haberi hiçbir kötü niyet taşımadan paylaşabiliyoruz, böylece daha fazla insana ulaşmasına, daha fazla insanın okumasına, inanmasına olanak yaratıyoruz. Bu kitabın benzerlerinden farklı olarak bu tip olayları örneklerle anlatılıyor.
“Önümüzdeki dönemin en önemli sorunlarından biri yalan haber ve dezenformasyon olacak. Yalan haber deyip geçmeyin, Ruanda’da soykırıma sebep olmuştu yalan haberler. Kitapta yalan haberle mücadele için özellikle pratik örnekler de vermeye çalıştım, okura kolaylık sağlamak için. Şüpheli içerik gördüğümüzde yapacağımız ilk ve en doğru hareket paylaşmamak olacaktır. Durun, düşünün. Gerçek gazetecilik yapan kurumlar, sansasyonel başlık atmaz. Abartılı dil kullanmaz. Bundan bile şüphe duyabilirsiniz. En temelinde kitapta bunu anlatmaya çalıştım. Ayrıca geniş bir kavramlar sözlüğüne yer verdim. Örneğin ‘yankı odası’, ‘filtre balonları’ gibi… Sosyal medyada genellikle bizim gibi düşünen insanları etrafımızda tutmaya çalışırız, görüşlerimize uygun haber kanallarını takip ederiz. Bu durum da bizi ‘yankı odaları’na hapseder. Kendi düşündüğümüz gibi olan içerikleri görmek, bilgi fakirliği yaratır. Bu hepimizin başına geliyor. Üç yüz beğeniden sonra sizi algoritmalar en yakınınızdan daha iyi tanıyor, önünüze ona göre içerikler çıkarıyor. Hepimiz zaman zaman tuzaklara düşüyoruz. Bu nedenle kitabı biz diliyle yazdım. Bu arada şunu da eklemeden geçmeyim, aynı fikirde olmadığımız her şeye sahte veya yalan haber muamelesi yapmamalıyız.”
Her şeyin gerçeklikten öte olduğu bu çağda, elbette olaylara objektif bakmak da gittikçe zorlaşıyor. Bilgi kirliliği içinde debelenip duruyor, inandıklarımızın gerçekliğine sarılıyoruz. Kitap üç bölümle bu yaşadıklarımızı adeta özetliyor.
“Birinci bölümde iletişimin dört ana bileşeni üzerinden nasıl dijital tuzaklar kurulduğunu anlattım. Yalan haber nasıl kurgulanır, biz bu haberlere neden inanırız, bu tuzaklara nasıl düşeriz. En sık tekrarlanan tuzakları kitapta tek tek anlatmaya çalıştım. Mesela dünyada çok bilindik sitelerin, sahtesini yapıyorlar. Güvenilir görünmeye çalışıyorlar. BBC, CNN için bu çok yapıldı. En fazla kurulan tuzak ise hiç var olmayan, sahte insanları kullanmak oluyor. Haberleri ücretiz sosyal medyadan okuyoruz. Önümüze haberler otomatik olarak düşüyor. Kullanılan görseller gerçeklik hissi yaratıyor. Güvenilir arkadaşlarımızın bu sahte içerikleri paylaşması da bizleri etkiliyor. Oysa bir saniye baksak, bunların uydurma siteler ve içerikler olduğunu görebiliriz. Zaaflarımızı kullanıyorlar. Çok tıklanan içeriklerin, popüler görünen içeriklerin gerçekliğine inanıyoruz. Yalan haber üretenler, içerikleri popüler gösterecek hileler de yapıyor. Botlar veya tıklama çiftlikleri aracılığıyla binlerce sahte beğeni ve yorumla içerikleri popüler gösteriyorlar. Haberleri önümüze çıkaran sosyal medya algoritmaları da bu kandırmacaya alet oluyor ve sahte popüler içerikleri daha çok insana gösteriyor”
“Her gazetecinin bilgiyi teyit etmesi gerekiyor”
Zor zamanlarda medyaya, habere daha çok ihtiyaç duyuyoruz. Yangınlar, depremler, salgınlar gibi ancak böyle zamanlarda daha fazla yalan haberlerle karşılaşıyoruz.
“Buna benzer durumlarda otoriteye duyulan güven sarsılıyorsa, insanlar alternatif şeylere inanmak ister. Bu alternatif şeyler de bizleri yalan haberlerin, komplo teorilerinin tuzağına düşürür. Bu konuda pek çok tüyo yazdım. Artık her şeyin bir komplo teorisi var. Her şeyin karşıtına inanmaya meylediyoruz. Elbette eleştirel olalım, konular üzerinde düşünelim ama söylenen her şey de sahteymiş gibi davranmayalım. Bizi bu iyi yerlere götürmez.”
Yalan haberlerle mücadele yönünde dört adımdan bahseden Çiftçioğlu; dur, araştır, karşılaştır, analiz et diyor. Ancak her şeyin hızla tüketildiği bu çağda, değil araştırmak bazen durmayı bile unutuyoruz.
“Bu yöntem bir gazeteci için önemli ama genel olarak insanların bir saniye durup düşünmesi yeterli olabilir. En gerçekçi olan çözüm bu… Ben bunu paylaşacağım ama gerçek mi diye bir düşünelim. Web sitesine bakalım, kim yazmış, düzgün bir dille mi yazılmış... Saygın medya kuruluşlarının kullandığı doğru düzgün haber dilinden çok farklı içeriklerdir bunlar. Kıbrıs Türk basınında gazetecilerin çalıştığı kurumlarda sahte içerik üretme çabası yoktur. Tamamen yalan içerikler yoktur ama Türkçe dilinde yayınlanan çok fazla sahte içerik var ve dikkatli olmamız gerekiyor. Haberi dedikodudan ayırt etmek için teyit etmek şart. Her gazetecinin yayınlamadan önce bilgiyi teyit etmesi gerekiyor, bu olmazsa olmazımızdır. Araştırmacı gazetecilik ülkemizde mutlaka gelişmeli.”
FOTOĞRAFLAR: BURÇİN AYBARS