“Çok zor günler bizi bekliyor”
CTP Lefkoşa Milletvekili Ürün Solyalı, kurulacak hükümetin umut vaat etmediğini vurguladı
Fayka Arseven KİŞİ
CTP Lefkoşa Milletvekili Ürün Solyalı, “Çok zor bir dönem bizi bekliyor” diyerek, “Geçtiğimiz dönemlerde UBP hükümetteydi ve hiçbir tedbir, önlem almadı. Sadece seyirci kalan bir hükümeti gördük” vurgusunda bulundu.
Solyalı, Meclis’te etkin muhalefet yapacaklarını ifade ederek, “Hükümetten gelen her şeyi engelleyici bir muhalefetin doğru ve en sert olduğu ve bunun toplum tarafından beğenilmesi aslında genel kabul görür. Bunun biraz değiştiğini hissedebiliyorum. Muhalefetin de artık Meclis’i işleten, çalıştıran kendi önerilerini, toplumun beklentisi anlamında ortaya koymalıdır” dedi.
Meclis çalışmalarında etkin olacaklarını ve yasa önerisi sunacaklarını da kaydeden Solyalı, birtakım çalışmaların hazır olduğunu da söyledi.
Solyalı, “Son yaşanan olaylar ışığında bizler sivilleşmeyi ve demokratikleşmeyi birinci hedef olarak ortaya koyduk. O yüzden sivilleşme ile alakalı önemli çalışmalarımız var” dedi.
“Türkiye ile ilişki düzeyimiz Kıbrıslı Türkler açısından uygun ve sürdürülebilir değildir” açıklamasında bulunan Solyalı, “Kıbrıs Türkler saygın ilişkinin kurgulanmasını talep ediyor. Çünkü gerçekten dizlerimizin üzerindeyiz, dizlerimizin üzerinden ayağa kalkmak, tekrardan Kıbrıslı Türklere o özgüveni iade etmek adına Türkiye ile ilişkilerimizin de doğru zemine oturacağı bir yapılanma kurgulamalıyız” şeklinde konuştu.
Bu hafta CTP Lefkoşa Milletvekili Ürün Solyalı ile siyaseti, meclisi ve gündemdeki konuları konuştuk.
- YENİDÜZEN: Bu dönem Meclis’te sizi de göreceğiz. Nasıl bir Meclis gözlemliyordunuz, şimdi nasıl bir Meclis istiyorsunuz?
- Ürün SOLYALI: Daha önce Meclis’i ziyaret etme fırsatım oldu. Evet, Meclis önemli bir organ. Yasama-yürütme ve yargı diye bölünen bir kuvvetler ayrılığı noktasında Meclis önemli bir yer tutuyor, insanların hayatına dokunabilecek kararları da üretebilecek bir alan. Ne kadar üretken ortam olduğu noktasında henüz bir fikrimiz açıkçası yok. Geçmişe baktığımızda bu üretken ortamın yaratıldığını görmedik. Umudumuz ve insanların siyasete olan güveninin tekrardan kazanılması adına bu ortamın gerçekten iyi niyetle ve yasa tasarılarının samimiyetle, çoklukla Meclis’e gelmesi olmalıdır.
Muhalefet veya iktidar olmasına bakılmaksızın kesinlikle her vekilin bir çalışma yapıp Meclis’e sunma zorunluluğu olmalıdır. İlk imaj Meclis’in çalışmasına bir kez katılabildik. Onun dışında bir çalışma ortamı ne görebildik ne kurgulayabildik.
Ama kendi içimizdeki çalışmalara başladık. Hangi yasa tasarılarını oraya götürebileceğimizi nerelerde ne değişiklik yaparak topluma ne şekilde hem ekonomik hem de demokratik anlamda katkı koyabileceğimizi tasarlamaya başladık. Dolayısıyla ilk çalışma ortamımızı yarattık umarım Meclis çatısı altında da bunu daha ileriye taşıyacak bir ortam yakalarız.
“Toplum bize sorumluluk yükledi”
- YENİDÜZEN: Nasıl bir muhalefet anlayışınız olacak?
- Ürün SOLYALI: Muhalefetten beklenen hükümetten gelen her şeyi engelleyici bir muhalefetin doğru ve en sert olduğu ve bunun toplum tarafından beğenilmesi aslında genel kabul görür. Bunun biraz değiştiğini hissedebiliyorum. Muhalefetin de artık Meclis’i işleten, çalıştıran kendi önerilerini, toplumun beklentisi anlamında ortaya koymalıdır. Seçim dönemi içerisinde de birçok proje ortaya koyduk. Kimisi çok radikal, kimisi çok daha kolay değişikliklerle gündeme getirilebilecek iddialar ortaya koyduk. Toplum bize neredeyse yüzde 50 oranında bir artışla görev ve sorumluluk yükledi. Dolayısıyla muhalefet bu verdiği sözleri veya ortaya koyduğu plan projeleri hayata geçirmek adına iddialı olmalıdır. Bununla alakalı bütün paydaşları aslında bu ortaya koyacağı önermeler etrafında toplamalı, geliştirmeli, iktidarı ikna etmeli bunların Meclis çatısı altında gündeme gelmesi için ciddi çalışmalar yapılmalıdır. Proaktif ve üretken bir muhalefet olması önemlidir. Ama elbette son 3 yılda şunu gördük; toplum çok ciddi anlamda yalnızlaştırıldı ve kaygı hali hem ekonomik olarak hem sosyal dengenin bozulmuşluğu anlamında birçok alana yansıyan düzensizlik getirdi. Özellikle orta ve dar gelirli grupların hayata tutunma mücadelesine dair eğer bir müdahale gelecekse yani hükümet tarafından elin vatandaşın cebine atılacağı, haklarının budanacağı bir şekilde demokratik ortamın geriye götürüleceği gibi önermeler gelecekse bunlara da çok sert şekilde sadece meclis içerisinde değil, toplumsal muhalefet noktasında da olacağız.
- YENİDÜZEN: UBP-CTP hükümeti neden olmadı?
- Ürün SOLYALI: Bu toplum fakirleşiyor ve erozyona uğrayan birçok da değeri vardır. Demokrasi de birçok müdahale yaşadı, Türkiye ile olan ilişkilerin hangi boyutta olduğunu zaten tartışmaya gerek yok, Kıbrıs konusundaki tıkanıklık bize birçok yolun kapanmasını birçok kapının açılamamasını getiriyor ve kavanoza sıkışmış Kıbrıs toplumu var. Özellikle gençler bundan çok ciddi yaralar alıyor. Bunu da görüyoruz. Bunlara çare üretmek için de heyecanımız vardı. Bunlarla ilgili de birçok fikir ortaya koyduk. Bu fikirlerin hayata geçmesi bizler için önemlidir. Dolayısıyla hem verdiğimiz söz hem onlardan aldığımız yüzde 50 artı desteğin hayat bulmasıdır bizler için önemli olan. Bunu sadece içerde yapacağımız bir alan olarak da değerlendirmeyiz. Evet içeride çok ciddi çalışmalar yapmamız gerekiyor. Onunla ilgili çok ciddi istikrara ihtiyaç var. Ancak istikrarı sayılarla eşdeğer kılmak yapılan büyük yanlışlardan da biridir. Çünkü uyumlu çalışmak sayılarla alakalı değildir, hayata bakışınız, politik anlamda ortaklaşmanızın ne kadar çok olduğuyla alakalıdır. UBP-CTP arasında insana bakış noktasında ciddi ideolojik farklılık var. Geçtiğimiz 3 yılda özel sektör çalışanlarından biri olarak çok rahatlıkla gördüm ki sahip çıkılmayan bir insan kesimi var. Hatta bunu telafi ve tedavi etme yönünde de bir plan, proje ortaya konmadı. Günübirlik işler yapıldı ve bu insanların kimisi işini kaybetti kimisi dükkanını kapattı, hiçbir destek de görmedi.
O yüzden ‘nerde bu devlet’ sorusunu ciddi anlamda sorguluyoruz. Seçim döneminde aslında UBP’nin bir samimiyet testi ortaya koymasını bekledik. Ama seçim döneminde de UBP ne ekonomi ne sağlık ne eğitim konusunda bir çıkış yolu sunmadı.
Tek söylediği ‘23 Ocak’tan sonra her şey güzel olacak ve iktidar bizim işimiz’ dedi. Dolayısıyla kapalı bir kutu halindeydi aslında UBP’nin 23’nden sonraki vaziyeti.
Bizim de mecburiyetimiz neydi? 3 yıldır başbakanlığı hep UBP yürüttü ve o dönemde ne yaptığına baktık. O dönemde yaptıkları ve yapmadıkları hep toplumun aleyhine olan işler oldu. Sadece ben onların geçirdiği 74-78 kararnamenin 5-6’sını mahkemeye taşımakla, iptal ettirmekle uğraştım. O nedenle toplum faydasına çok işler yapmadı. Burada da kırılma noktamız gündeme geliyor.
Biz Euro muhasebe sistemini ortaya attık, Kıbrıs Türklerinin fakirleşmemesi adına. Sosyal-ekonomik- kültürel kalkınma planının Meclis’ten geçme zorunluluğunu ortaya koyduk. Türkiye ile ilişkilerimizin artık o protokol düzenindeki ‘saygısız’ boyutundan ya da denge dışı boyutundan uzaklaştırıp hem Kıbrıslı Türklerin özne olduğu kabulünü ortaya koyarak hem de bizim ihtiyaçlarımızın o protokollere yansımasını sağlayarak bir sistem kurgulamamız gerektiğini söyledik. AB ile ilişkimizi düzenlemek zorunda olduğumuzu söyledik. 3 tane tüzüğün olduğunu ve bunların Kıbrıslı Türkler için geliştirilerek bir şekilde geri kazandırılması gerektiğinin de altını çizdik. Başbakanlık müsteşarı örneğin AB ile hiçbir ilişkimizin olmadığını bize söyleyecek kadar açık davrandı UBP döneminde.
Kıbrıs konusunda da Maraş, Ercan, güven yaratıcı önlemler gibi başlıkların da Kıbrıs Türkler lehine kullanılabilecek uluslararası hukuk çerçevesinde bir alan yaratılmazsa dış dünya ile olan ilişkimizi de doğru zemine oturtamayacağız demektir.
Ama onu bile dışarda bıraksan diğer tüm alanlarda vergilendirmeden, fakirleşmeyi önleyecek muhasebe sistemine, KDV indiriminden, gümrük sabitlemelerine, okullarda tam gün eğitimden sağlık çalışanlarının koşullarının iyileştirmesine dair bir şey konuşmadı. Bugün itibarıyla kendilerine sunmuş olduğumuz tekliflere dahi cevap verilmedi.
CTP hükümet olma iddiasıyla seçime girdi, muhalefette kalma iddiasıyla girmedi. Ancak çıkan aritmetik bize ikinci parti olma sayısını verdi ve UBP’ye de hükümeti kurma sorumluluğu ve zorunluluğunu verdi. O yüzden şu an durduğumuz yerden baktığımızda bir parlamenter sistem var. Bu parlamenter sistemde istikrarın yakalanabilmesi için görüşlerinin en yakın ve uyumlu olabileceği partilerin hükümet kurması istikrarı daha fazla yakalatır.
Çünkü CTP-UBP hükümeti geçmişte kuruldu. Bizim ortaya koyduğumuz bütün fikirlerin altına imza atıldı. Kıbrıs meselesi dahil. Kıbrıs meselesinde de Eroğlu’nun ortaya koyduğu 11 Şubat belgesinde ne yazıyorsa ki bu UBP’ye göre uç bir belgeydi onun altına imza konuldu. Ama bu hükümet 8.5 ay sürebildi.
Şimdi bu kadar dağınıklık bu kadar toplumu yıpratma, gözünü kapama, fikir sunamama varken bizim ortaya koyacağımız metinin altına imza atsalar samimiyet testi anlamında benim açımdan testi geçmiş değiller. Yine bir hükümet modeli gündeme gelebilir ama 1 yıl sonra hükümet bozulduğunda insana bakış açılarımız farklı olduğu için hükümet bozulduğunda yaratılacak istikrarsızlığın sorumlusu ya da faturası kime kesilecek?
O yüzden en başta da söylediğim gibi ‘nasıl bir muhalefet’ biz sorumluluğumuzu orada da yerine getirebiliriz. Parlamenter sistemin zaten denetleme ve dengeleme ruhu yani muhalefetin güçlü, sert ve bazen engelleyici oluşu, toplumla kucaklaşa bilmesi anlamında da girişken olması, hükümetin ortaya koyacağı kötü tavrı denetleyebilir ve doğruya dengeleyebilir. O yüzden UBP bize güven vermiyor, bu çok net.
UBP dağınık ve umursuz çalıştı
“Çok zor bir dönem bizi bekliyor. Çünkü geçtiğimiz dönemlerde UBP hiçbir tedbir ve önlem almadı. Sadece seyirci kalan bir hükümeti gördük. Hem gelen pandemiye hem de geleceği çok da açık olan ekonomik krize…”
- YENİDÜZEN: Yeni hükümet kuruluyor. Bizi ne bekliyor? Türkiye’nin beklentilerini de biliyoruz. Nasıl bir süreç yaşayacağız?
- Ürün SOLYALI: Çok zor bir dönem bizi bekliyor. Çünkü geçtiğimiz dönemlerde hiçbir tedbir ve önlem almadık. Sadece seyirci kalan bir hükümeti gördük. Hem gelen pandemiye hem de geleceği çok da açık olan aslında ekonomik krize…
Seçim dönemi içerisinde popülistçe asgari ücret artışı yapıldı. Neden popülist? Yapılan artış hiç kimseyi tatmin etmez. Ama küçük ve orta ölçekli işletmeleri devlet desteklemezse, yatırımları anlamında onlara katkı koymazsa, primlerini bir süre düşürüp veya erteleme noktasında yardımcı olmazsa, vergi anlamında bir katkı veya düzenleme getirmezse kaçağa çıkacak birçok insan yaratacaktır. Dolayısıyla bunu bile öngörmediler. UBP 3 yıl boyunca çok dağınık ve umursuz çalıştı.
Elektrik bizler için çarpıcı bir başlangıç olacak. Çünkü elektriğe sadece zam yapılmasını ben şahıs olarak kabul etmem. Elektriğe zam yapılması gerekli midir? Evet gereklidir. Çünkü üretim maliyeti ile satış maliyeti arasında neredeyse 2 lira fark var. Bunun hiçbir kurumu ayakta tutabilecek bir alış satış olmadığı zaten bilgimizde.
“Muhalefetten beklenen hükümetten gelen her şeyi engelleyici bir muhalefetin doğru ve en sert olduğu ve bunun toplum tarafından beğenilmesi aslında genel kabul görür. Bunun biraz değiştiğini hissedebiliyorum. Muhalefetin de artık Meclis’i işleten, çalıştıran kendi önerilerini, toplumun beklentisi anlamında ortaya koymalıdır.”
Elektriğe zam neyi getirecek? Girdi maliyetlerini artıracak, sanayici ürettiğini daha fazla maliyetle tüketiciye ulaştırmaya çalışacak. Bu enflasyon, fakirleşme yaratacak. Bu da hayatı yaşanmaz hale getirecek özellikle dar ve orta gelirli insanlara. O yüzden elektrikle ilgili tavır sadece zamsa buna çok sert muhalefet yapacağız. Ama şunu konuşacaksak; ‘evet bir zam gereklidir ama bunun yanında örneğin 2018’de 4’lü hükümetin almış olduğu yatırım kararını, uluslararası ihale kararını hayata geçiriyoruz. AB’nin yeşil müktesebatla alakalı durumunu konuşuyoruz, buradan bir fon yaratıyorum ve çevreye de uygun bir alt yapıyı KIB-TEK’in enerji üretimi için kullanıyorum. KIB-TEK’i yapısal anlamda siyasetten arındırıyorum ve özerk bir KIB-TEK…’
Çünkü hep seçim veya seçilme kaygısıyla aslında KIB-TEK bu hale geldi diğer kurumlar gibi. Nizamnameleri, mevzuatı var, onun da artış öngördüğü ortam var. Niçin yapılmıyor? Çünkü ya bakanın ya bakanın bulunduğu partinin bir seçim kaygısı vardı. Dolayısıyla artışlar yapılamadı. O yüzden KIB-TEK’in yönetiminin ve yapılanmasının gerçekten özerk, siyasetten arındırılmış yapıya kazandırılmasını da masaya koymazlarsa, AB ile enerji entegrasyonunu, vizyon haritasını ortaya koymazlarsa çok eksik yapılmış olacak. Sadece zammı kabul edebilecek durumda değiliz. Başka hazırlıkları da yok yok.
Çünkü Türkiye ile olan ilişkilerimiz örneğin; protokoller çerçevesinde yürütüyorsak, o protokollere bizler bugün neleri koyacağımızı hangi zaman diliminde de neyi değiştireceğimizi biliyor olmamız gerekirdi. Hangi alandaki ihtiyacımız ne onu belirlememiz gerekiyordu. UBP’nin bu tipteki çalışmasını ne seçim döneminde duyduk ne ondan önceki zamanda duyduk. Dolayısıyla yine Türkiye ile ilişkiler aslında bizi rahatsız eden bir noktadan başlayacak ve devam edecek. Bunu düzeltme de daha zor olacak.
“Türkiye ile ilişki düzeyimiz Kıbrıslı Türkler açısından uygun ve sürdürülebilir değildir. Kıbrıs Türkler saygın ilişkinin kurgulanmasını talep ediyor. Çünkü gerçekten dizlerimizin üzerindeyiz, dizlerimizin üzerinden ayağa kalkmak adına tekrardan Kıbrıslı Türklere o özgüveni iade etmek adına Türkiye ile ilişkilerimizin de doğru zemine oturacağı bir yapılanma kurgulamalıyız.”
Çok UBP’li vardır Türkiye ile olan diyaloğumuzun bu şekilde sürdürülemez olduğunu söylüyor. Kimse şundan kaçmıyor; Türkiye bizim için önemlidir, hem coğrafi, ekonomik, kültürel anlamda…
Ama ilişki düzeyimiz Kıbrıslı Türkler açısından uygun ve sürdürülebilir değildir. Kıbrıs Türkler saygın ilişkinin kurgulanmasını talep ediyor. Çünkü gerçekten dizlerimizin üzerindeyiz, dizlerimizin üzerinden ayağa kalkmak adına tekrardan Kıbrıslı Türklere o özgüveni aslında iade etmek adına Türkiye ile ilişkilerimizin de doğru zemine oturacağı bir yapılanma kurgulamalıyız. Maalesef UBP de bunu da göremedik.
Sağlık sistemi, eğitim alanına dair dediğim gibi bir şey söylemediler. O yüzden dağınık devam edeceğini öngörürüm. Ama bunu telafi edebilmek adına da yapacağımız yasa önerileri ile düzenlemeye çalışacağız.
- YENİDÜZEN: Yerel seçimlerin ertelenmesine yönelik ‘reform’ sonrası seçim olsun söylemleri ne kadar samimi?
- Ürün SOLYALI: ‘Yerel seçimleri 1 yıl erteleyelim, bu sürede de yerel yönetimler reformunu yapalım’ deniliyor. Birinci cümlede Anayasa’ya takılıyoruz. Anayasa bize çok net diyor ki; ‘4 yılda bir yerel yönetimlerin seçimleri yapılır.’ Genel Seçim maddesinde Anayasa, 1 yıl ertelemeyi öngörür. Ama yerel yönetimlerde böyle bir öngörüsü yoktur. Dolayısıyla bunu aşabilecek bir mevzuat maalesef yok. Dolayısıyla işi erteleme üzerinden değil, Haziran’da var olacak seçimlere kadar ne yapılabilir üzerinden konuşmak gerekiyor.
Birincisi; karma oy sistemindeki gibi son seçime 2 ay kala yapılacak çok ciddi bir değişim demokratik anlamda zarar verir. Yerel yönetimler reformundan anladığımız eğer belediyeleri yarıya düşürmekse bu ciddi kargaşa yaratır. Çünkü sizin bir sürü şeyi tartışmanız gerekiyor. Kapatacağınız belediyelerdeki çalışanlar hangi organizasyon altında örgütlenip, çalışmaya devam edecek? Hangi belediyeler nereye bağlanacak? Belediyelerin küçültülmesi hangi ekonomik öngörü ile olacak? Hangi kalkınma planı üzerinden belediyeleri azaltacağınız hayati önem taşır. Bunları da 1 ayda tartışmamız mümkün olmayacak, yanlış da olacak. Çünkü bu her an değişiklikle düzeltebileceğiniz bir yasa değişikliği değildir. Bu hayatın çok ciddi anlamda, radikal bir şekilde değişimini getirebilecek bir tartışma başlığıdır. O yüzden gerçekten kalkınma planları, nüfus politikaları, çalışanların hakları, devletin bütçesi üzerinden, tartışmayı çok geniş katılımlı ve ayakları yere basan bir şekilde yapıp tamamlamak lazım. Haziran’a kadar bunu yapmamız bana göre mümkün değildir. Dolayısıyla Haziran’da öyle görülüyor ki var olduğu şekilde yapılacak.
Ama şunu da göz ardı etmemek lazım; batmış bir sürü belediyemiz var. Neyse ki CTP’li belediyeler maliyesini, yönetimini, istihdamını kuralına göre yaptı ve hiçbiri zor durumda değil aksine yatırım yapabilecek pozisyonda. Ama onun dışındaki belediyeler çok ciddi mali külfet altıda, hatta maaş ödeyemez noktasındadır. Mağusa Belediyesi’ni görüyoruz, kaos var, çalışanlar ödenemiyor. Hatta toplu sözleşmeden çıkarılması öngörülen çalışanlar da var. Eğer öyle bir şey olsaydı çok büyük bir tepki ortaya konacaktı.
Şunu gözden kaçırmamız gerekiyor; yerel yönetimlere ek bir bütçe yaratılması hükümetin ilk işi olmalıdır. Hükümet, bu ek bütçe ile belediyelere bir şekilde hem maaşları ödeyebilme katkısını hem de yatırım yapabilme kapasitesini ortaya koymalıdır. Yoksa maaş alamayacak çalışanlar olacak yine orta ve dar gelirli gruplar aslında daha da çöküşü yaşanacak. Dolayısıyla o belediyeleri ek bütçe ile kurtaramayız ama daha doğru bir zemini yaratacağımız güne kadar belediyelerin hayatta kalmasını sağlayabiliriz.
“Elektrik bizler için çarpıcı bir başlangıç olacak. Çünkü elektriğe sadece zam yapılmasını ben şahıs olarak kabul etmem.”
- YENİDÜZEN: Meclis gündemine taşıyacağınız öncelikleriniz neler olacak?
- Ürün SOLYALI: Son günlerde önemli başlıklar var. Bu hem şahsi önceliklerimiz ama ortak aklımızla bir şekilde ortaya koyacağız. Son yaşanan olaylar ışığında da bizler sivilleşmeyi ve demokratikleşmeyi birinci hedef olarak ortaya koyduk. O yüzden sivilleşme ile alakalı önemli çalışmalarımız var. Belki bunun içerisinde Polis Yasası, Yurttaşlık Yasası, Muhaceret Yasası, beyaz kimlikle ilgili mevzuat çalışmaları belki de birinci paketlerden olacak. Ama bunun yanında kolay değişimleri de yaratacağımız birleşik faizin kaldırılması olacak. Çünkü bütün borçluları ciddi anlamda yıpratan bir başlık ve çok kolay gündeme gelebilecek bir konu.
Finans sektörü de bu alanda biraz elini taşın altına koyması gerekiyor. Mahkemelerden de görüyoruz birleşik faizin yıpratıcılığını. O yüzden bunu ortadan kaldıracak bir gündemin derhal kolaylıkla yapılabileceğini öngörürüm.
Kurumların siyasetten arındırılmasına yönelik de bir derdim var. KIB-TEK, kamu bankaları diğer yönetim kurulları ile yönetilen birçok alanın siyasetten arındırılması daha profesyonel yönetilmesi hem o kurumların doğru ve profesyonel şekilde yönetilmesini hem de devletin zararını bir şekilde azaltacak ve güven gelecek. Devlet niçin vardır? Vatandaşı güvende hissetsin ve yaşasın. Bu da önemli bir başlıktır benim için.
Çalışma hayatında belli çalışmalarımız var. Onları da gündeme getireceğiz. Dolayısıyla biriktirdiğimiz konular var. Bunların bir kısmı hemen hayata dokunabilecek konulardır. Sorumluluğumuz şudur; birinci ayda elimizde olan birçok öneriyi Meclis komitelerinin huzuruna getireceğiz. Toplum da bizden bunu bekler. Hayata biraz da katkı koymanın sorumluluğu üzerimizdedir.