Çöplükteki Tarih
“çöp” diye tabir edilen ve aslında bu toplumun belleği, geçmişi için büyük önem taşıyabilecek nice malzemeler yok edilmiş ve yok edilmeye devam ediliyor ki, bizim gibi kırıntıların peşinden koşup, kırıntılara bir kimlik, bir tarih, bir bellek yükleyebilmek için iğneyle kuyu kazanların en acı duyduğu davranış şekillerinden biridir çöplük olarak değerlendirilmesi.
Eskiler anlatırlar; evden cenaze çıkarken genelde o meftanın eşyalarıyla birlikte “değer verilmeyen” anılar birikimleri de çöpe atılmakta, dağıtılmaktadır. Bu davranıştan nasibini alan en önemli değerler ise; kaynak teşkil edebilecek dökümanların, fotoğrafların, objelerin; “eski-püskü” olarak görülüp yok edilmesidir. Çok ender olarak çöplerden bir tarihsel bilgi-belge çıktığı haberleriyle karşılaşsak da genelde olan, yok ediliştir.
Yaklaşık üç yıldan bu yana, bir kamyonet! “atıl” ulusal gazetelerimizi tek tek karıştırıp, kendimce belge nitelikli yazı dizilerini, röportajları, haberleri, fotoğrafları, araştırmaları arşivime almakta, geriye kalan gazete yapraklarını ise, yakınımızda bulunan ve “geri dönüşüm” adına güzel bir örnek teşkil eden Çatalköy yolundaki Şah Market’in atıl konteynerlerine bırakıyorum. Hem kağıt olarak geri dönüşümle faydalı bir hâl oluyor, hem de çevremizi kirletmemiş oluyoruz.
Geçtiğimiz gün yine geri dönüşüm için gazeteleri atmaya gittiğimde çöpün içerisinde naylon bir çanta gözüme çarptı. Çöpü karıştırıken çocuklar da diğer tarftan eşime beni şikayet ediyorlardı; babamız çöpleri karıştırır diye. Ve elime bir kitap geçti.
Bu toplumun önemli araştırmacılarından birinin eseriydi elimde tuttuğum kitap. Bugün sessiz sedasız köşesinde oturan ama bu toplum belleğine, kimileri beğense de beğenmese de bir uğraşın ve alın terinin eseri olan nice kaynak eserler kazandıran sn. Ahmet C. Gazioğlu’nun bir kitabıydı: “Kıbrıs’ta Türkler-1570-1878, 308 Yıllık Türk Dönemine Yeni Bir Bakış”.
Ocak 1994’de yayınlanan bu kitabın arşivimde olmasına karşın, onu oradan kurtarmaktan kendimi alamadım.
Belgelerle dolu önemli bir kaynak olan 480 sayfalık bu kitabı “çöp” diye değerlendiren mantığı anlamakta zorlanıyorum. Evet, kimisinin çöpü, bir diğerinin zenginliği olabiliyor. Bugüne kadar nacizane dokuz kitap yayınlamış biri olarak, bir kitabın nasıl yazıldığını, hangi zorluklar içerisinde basıldığını bil fiil yaşayan biriyim.
Ve ben; bu toplumda bir üretimin içeriğinden öte, “üretmenin” karşısında önce üretene karşı sonsuz saygı duyuyorum. Üretilen bir eserin içeriği sizin inançlarınıza göre ters, niteliksiz gelse de, onun yeri ne çöplüktür, ne de görmezden gelmektir.
Evet bu ülkede bir kesim var ki, rahmetli Bener Hakkı Hakeri hocamızın da bir zamanlar dediği gibi, başkalarının üretimlerine burun kıvırır, üç-beş kendisi gibi olanlarla tek kale maç yapar, toplum adına ama toplumdan ayrı pozisyonlarıyla üretimlerini sergilerler. Onları da saygıyla karşılarım. Sonuçta üretiyorlar. Ama ne yazık ki “üretmenin” kutsallığına olan saygı, sadece beğendiklerinle sınırlandırılmamalı.
Gazioğlu’nun söz konusu “çöpe atılan” kitabının ilk sayfasını çevirdiğimde, ikinci kez beynimden vurulmuşa döndüm. Yakından tanıdığım, böylesi bilgileri koruyan ve savunan bir kişiye imzalanmıştı bu kitap, 22.12.1995 tarihinde. Lefkoşa’da yaşayan bu kişinin Çatalköy’e gelip kitap atabileceğini tahmin etmiyorum doğrusu. Mutlaka bu bölgeden birisine bu kitabı okuması için vermiş ve/fakat bu kişi de yıllar sonra bu kitabın yerinin çöplük olduğunu düşünmüştür.
Mesleğim gereği programıma konuk aldığım, tanıtımlarına gittiğim her yazara kitabını mutlaka imzalatırım. Bu, yazar ile okur arasındaki kişiye özel bir bağın simgesidir. Ve hele isme imzalanan bir kitabı çöp diye değerlendirmek saygısızlığın ve vicdansızlığın son hâlidir.