Corruption, bayraklar ve boykot
Bir takım kardeşimizin gerçekten bağımsız bir KKTC devletine ya da “Kuzey Kıbrıs Türk Devleti”ne inanıyor olması gayet doğaldır ve son derece de saf ve temiz bir beklentidir.
Ama Tahsin Ertuğruloğlu’nun Pakistan’da itiraf ettiği gibi, kimse, ama kimse, Kuzey Kıbrıs coğrafyasında bağımsız Türk devletinin tanınması için girişim yapmış değildir, yapmayacaktır da!
Defalarca bunun sebebini açıkladık ama bir kez daha basitçe yazalım; “... Garantörü olduğunuz Kıbrıs Cumhuriyeti’ni eğer bölüp de yüzde 35 toprakları üzerinde etnik temele dayalı bağımsız bir devleti” desteklediğiniz anda, geçtim Suriye ve Irak topraklarını, Misak-ı Milli sınırlarında bir Kürt devletini kabul etmek zorunda kalırsınız...
“O başka bu başka uleyn” diye bağırarak da bu gerçekten kaçamazsınız!
-*-*-
Peki o zaman Ersin Tatar ve UBP ile YDP gibi partilerin savunduğu nedir?
İki savundukları şey vardır:
1 – Mevcut düzenin devamı.
2 – Kişisel hesapların dolması.
-*-*-
Buna kısaca corruption denir.
Çökmüş, kokuşmuş, rezil, rüsva, ahlaksız, alakasız ve de ilgisiz bir sistem!
Ve Kıbrıs’ta çözüm karşıtı olan ya da “egemen eşit devlet” diye olmayacak duayla yola çıkanların tümü aslında corrupt sistemi mutlak savunur haldedir.
-*-*-
Dönen dolaplardan hepsi haberdardır.
Gençlerin göç etmesi, insanların aç kalması ve her türlü yolsuzluk ya da usulsüzlük onlar için “bayrakla örtülebilen” sıkıntılardır ve nitekim öyle yapmaktadırlar.
-*-*-
Cumhurbaşkanı’nın da, Başbakan’ın da, Dışişleri Bakanı’nın da her ikide bir, “Anavatan, Toroslar, bayrak, vatan” gibi çıkışlar yapmasının tek bir sebebi vardır, çözümsüzlüğün ve haliyle corrupt sistemin sürdürülebilir olması!
-*-*-
Corruption’a çok basit bir örnek vereyim...
Lübnan, Cezayir gibi ülkeler, Akdeniz’de aşırı kirli ya da tamamen atık akaryakıtın işlendiği ve tüketildiği adreslerdir.
Lübnan Limanı’ndaki o ünlü patlama, bu tür atıklar sebebiyle yaşanmıştır.
Cezayir’de işlenen bazı zehirli kimyasal akaryakıt cinsleri, Lübnan gibi ülkelerde tüketilmekteydi ama o ülkenin aklı başına geldi.
-*-*-
Lübnan’ın almadığı atık akaryakıt, Antakya – Dörtyol’a getirildi...
Atık...
Zehir...
Kimyasal sorun...
Azeri, Çeçen, Türkiye ve KKTC dörtgeninde buluşan “corruption”un bazı kahraman milliyetçileri; bu atığı satacak daha doğrusu sokacak bir adres buldular...
Ve Ağustos 2021’de bu atık yakıt KKTC’ye getirildi.
40 bin ton...
Bir tonunun fiyatı 10 Dolardı.
KKTC’ye 28 Dolara satıldı.
18 Dolar ton başına, Azeri – Çeçen, Türk ve KKTC’li “bazı yetkililer” arasında “kapişari” yani “hüüp” edildi.
-*-*-
Yakıt, Teknecik’te ciddi teknik sıkıntılara, inanılmaz boyutta çevre kirliliğine ama hepsinden öteye, personelin ciddi anlamda etkilenmesine yol açtı...
-*-*-
Corruption mu?
Dünya’nın reddettiği kaçak yakıt.
Kanser.
Çevre kirliliği.
Rüşvet.
Paylaşım.
KKTC...
-*-*-
Corruption mu?
Bu rezaletten, bu skandaldan hükümetin haberi vardı.
Cumhurbaşkanı’nın haberi vardı.
Türkiye’deki yönetenlerin kesinlikle haberi vardı.
Türkiye’nin kamu kurumlarının haberi vardı.
Hepsinden önemlisi, tüm Dünya’nın haberi var...
-*-*-
Corruption mu?
Toplum da olayı biliyor.
Ama kimse konuşmuyor, konuşamıyor...
Korkuyor!
Çünkü konuşanın önüne iki adet bayrak koyuyorlar, corruption örtülüveriyor!
Bilmem anlatabildim mi?
-*-*-
Şimdi anladınız mı bunlar neden AB’ye girmek istemiyor, neden çözüm falan hiç istemiyor!
Çünkü bunlar, denetlenmek, ortaya çıkarılmak istemiyor.
Hep kazanıyorlar!
Sonra içlerinden bir kardeşleri çıkıyor, sevişirken köpeklerin fotoğrafını çekiyor, akabinde Toroslar’a bakıyor, “sağlığınıza dikkat edin” diyor, hayat devam ediyor!
-*-*-
Boykot mu?
Bir kez daha söylüyorum; lütfen sandığa gidin; temiz, hesap verebilir, cebini düşünmeyen, toplumu için canını vermeye hazır parti de var aday da var...
Boykot, sadece corruption savunucusu, çözüm düşmanlarına yarayacaktır.
Doğruları söylemeyen bir cumhurbaşkanı!
“Hep Toroslara baktık” dedi Ersin Tatar...
Oysa hiç bakmadı.
Askerlik de yapmadı.
Hatta hayatında silahlı tek bir Rum dahi görmedi.
Çünkü ya Lefkoşa’da yaşıyordu ve oradan sadece Trodoslar görünmekteydi; ya da İngiltere’deydi ki oradan Toroslar ne yazık ki görünmüyordu!
-*-*-
Ama kendisi doğru söylemeyen Tatar diyor ki, “... federal çözüm konusunda bazı muhalif çevreler doğruyu söylemiyor”...
-*-*-
Siyasetçinin doğruyu söylemesi demokrasinin seviyesi ile doğru orantılıdır.
Ne kadar çok demokrasi, o kadar çok doğruyu söyleme.
Ne kadar az demokrasi, o kadar bol yalan!
-*-*-
Ve Batılı ülkelerde “yalan” söyleyen siyasetçi, bu yalanı basit ve zararsız hatta pembe renkli dahi olsa, siyasette kalmamalıdır, kalamaz.
Örnek mi?
Boris Johnson...
Şu anda İngiliz Başbakanı çok sıkıntılıdır çünkü “karantina” koşullarında arkadaşları ile bu koşullara aykırı bir şekilde “parti” düzenlediği veya düzenlenen partiye katıldığı konuşuluyor. Ve hepsinden önemlisi halka bu konuda doğruları söylemediği kaydediliyor...
Basit bir şey gibi ama içinde “yalan” olduğundan, Boris yolcudur; bağlasan durmaz!
-*-*-
Tatar çok rahat bir şekilde “federal çözümü savunanları”, doğruları söylememekle, bu çözüm modelinin eşitlik ve barışın sürmesi anlamına gelmediğini ifade etmektedir.
-*-*-
Birincisi, kendisi, hayatında hiç bir zaman Toros dağlarına bakmamıştır.
Hatta çok iddialıyım, Toros dağlarının coğrafi konumunu yeni öğrenmiştir.
Doğru söylememektedir.
Uydurmuştur, uydurmaktadır...
Ne yazık ki yaptığı her konuşma, yazdığı her açıklama da fiyaskodur.
35 yaşındaki eski öğrenci lideri, solcu Gabriel Boric, Şili’de halkına fotoğraftaki bu büyük sevinci yaşattı. Tüm tahminlerin, tüm anketlerin aksine başkanlık seçimini kazandı... Tüm anketlerin, tüm tahminlerin aksine, Kıbrıs Türk halkına aynı zaferin 23 Ocak’ta tattırılması dileğiyle... UBP’nin kaybedeceği bir seçim, bu ülke topraklarında yaşayan ve kendini buraya ait ve burayı da kendi vatanı kabul eden tüm seçmenlerin son şansıdır...