1. HABERLER

  2. HABERLER

  3. “Covid-19, toplumdaki ırkçılığı ve ayrımcılığı tetikledi”
“Covid-19, toplumdaki ırkçılığı ve ayrımcılığı tetikledi”

“Covid-19, toplumdaki ırkçılığı ve ayrımcılığı tetikledi”

Mülteci Hakları Derneği’nden Başak Ekenoğlu ve Fezile Osum, salgın sürecinde Kıbrıs’ın kuzeyindeki yabancıların, Türkçe konuşmayan kişilerin, mültecilerin ve insan ticareti mağdurlarının ‘hedef’ haline geldiğine işaret etti.

A+A-

Dila ŞİMŞEK

Mülteci Hakları Derneği’nin (MHD) İnsan Ticaretine Karşı Koordineli Önlemler ve Mekanizmalar (COMMIT) Projesi ekibinden Başak Ekenoğlu ve Fezile Osum, salgın sürecinde Avrupa Birliği’nin kuzeydeki Türkçe konuşmayan kişiler, mülteciler ve çalışmak, okumak gibi nedenlerle burada bulunan kişilere yönelik yapılan çalışmaları anlattı.

Kıbrıs’ın kuzeyinde, Koronavirüsün ilk kez 10 Mart’ta tespit edilmesi üzerine, alışılmamış bir salgın süreci başladı. Bu süreçte, Bakanlar Kurulu, yaşamı doğrudan etkileyecek, daha önce kuzeyde görülmemiş ‘radikal’ kararlar aldı.

Avrupa Birliği’nin ‘İnsan Ticaretiyle Mücadeleye’ yönelik mevcut bir projesi olduğunu kaydeden Başak Ekenoğlu, salgın sürecinde mültecilerin ve insan ticareti mağdurlarının risk grubunda yer alması ve ırkçı, ayrıştırıcı söylemlerin çoğaldığını ifade etti. Salgının yayılmasıyla toplumda ırkçı ve ayrıştırıcı ifadelerin yoğunlukla kullanıldığını ve bu nedenle bir projeye ihtiyaç doğduğunu dile getirdi. Ekenoğlu, bu nedenle İnsan Ticaretiyle Mücadeleye yönelik AB fonunun Covid-19’la mücadele sürecinde de kullanıldığını söyledi. Ekenoğlu, “AB ile iletişim kurarak, Covid-19’un etrafında ayrımcılığın da pekiştiğini, farkındalık için bu projenin önemini konuştuk. Mülteciler, insan ticareti mağdurları toplumda zaten risk grubundaki kişiler. Bu şekilde bir olanak sağlanmış oldu. Arapça ve İngilizce bilgilendirme için ekstra bütçe sağlandı, AB destekli Sivil Alan Projesi kapsamında gelişim adına küçük bütçeler vardı, fona başvuruldu” şeklinde konuştu.

Süreçte özellikle ırkçılık ve ayrımcılık gibi temel sorunlarla direkt olarak karşılaştıklarını ifade ederlerken, Türkçe olarak kamuoyuna duyurulan kurallar, öneriler ve bildirileri Türkçe ve İngilizce dillerinde görselleştirerek bunu #BirlikteGüçlüyüz #StrongerTogether etiketleriyle sosyal medyada kampanya haline getirdiklerini de anlattılar.

Türkçe konuşmayan kişilerin bilgi almada sorun yaşadığını kaydeden proje ekibinde çalışanlar, İngilizce, Arapça ve Türkçe olarak bilgilendirme formları hazırladıklarını, bu süreçte sosyal medyanın daha sık kullanılmasından yararlanarak özellikle Facebook, Twitter ve Instagram gibi ağlardan hazırladıkları görselleri paylaştıklarını dile getirdi.

 

“İskele’den gelen mültecilerin bazıları ihraç edilirken, bazıları hala alıkonuyor”

Salgın sürecinde yetkililerden ‘evde kal’ çağrısı yapılırken, İskele’ye gelen 175 Suriyeli mülteci toplumda gündeme oturdu. Birçok kişi yardımda bulunurken, mültecilerin ülkede sığınma sistemi bulunmaması nedeniyle mağduriyet yaşamıştı.

Proje ekinde çalışanlar, mültecilerin Türkiye’ye ihraç kararı sonrasında 75’i halihazırda haftalarca alıkonmuşken Türkiye’ye gönderildiğini ve geriye kalan 100 mültecinin ise halen polis tarafından İskele bölgesinde bulunan bir binada alıkonduğunu anlattı. Bu kişilerin akıbetlerinin ne olacağı ve alıkonmalarının hukuki gerekçesi ise halen daha kamuoyu ile paylaşılmadığı ifade edilirken, MHD’nin sürekli yetkililerle iletişimde olup, ihtiyaçlarını öğrenmeye çalıştığı ve gerekli malzemeleri ilettiği kaydedildi. MHD’nin bu kişilere yönelik çalışmaları hala devam ediyor.


“Yetkililerden hiçbir cevap yok”

İnsan ticaretine yönelik yürütülen proje kapsamında, potansiyel insan ticareti mağduru olan gece kulübü çalışanlarının temel insan haklarına erişimi hakkında detaylı bilgi talep ettikleri belirtilirken, yetkililerden HİÇBİR geri dönüş alınmadığı da vurgulandı.

 

YENİDÜZEN: Salgın sürecinde, evde kalma çağrıları, Bakanlar Kurulu’nun aldığı kritik kararlar kamuoyuna duyuruldu. Bu sürece yönelik, ırkçılık ve ayrımcılığa karşı düzenlediğiniz projenin içeriği nedir?

Ülkemizde Covid-19’a karşı önlemler bağlamında yapılan gerek ülkedeki siyasiler ve gerekse bazı meslek gruplarının temsilcilerinin yaptıkları açıklamalarda ırkçı ve yabancı düşmanlığı içeren sözler mevcuttu.

Özellikle 3. ülkelerden buraya çalışma veya eğitim maksatlarıyla gelen kişilerin etraflarına çit yerleştirilerek ayrı bir yere yerleştirilmesi, ya da örneğin ülkede yaşayan Afrikalı kişilerin ülkeden “temizlenmesi” gibi açıklamalar oldukça ayrımcı ve yabancı düşmanlığını körükleyen açıklamalardı. Buna dair bizler öncelikle 6 farklı örgütle bir araya gelerek bu söylemlerin neden yapılmaması gerektiğini mevcut yerel ve uluslararası yasal yükümlülükleri ve hukuki dayanakları da belirterek yayınladık ve Bakanlar Kurulu ile devletin tüm karar verici organlarına toplamda 5 talepte bulunduk.

Taleplerimiz arasında, devlet yetkililerinin, siyasilerin ve kurum ve kuruluş temsilcilerinin ırkçı, yabancı düşmanı ve toplumu ayrıştırıcı söylemlerden bir an önce vazgeçmesi ve hedef aldığı gruplardan kamuoyu önünde özür dilemesi; faaliyetleri durdurulan işletmelerin çalışanlarına sağlanacağı duyurulan ücret desteğinin dayandırıldığı uyruk temelli ayrımcılıktan bir an önce vazgeçilmesi ve bu desteğin aynı durumdaki tüm çalışanlar için sağlanması vardı.

Bu insan hakları yükümlülükleri çerçevesinde, adamızın kuzey yarısında bulunan, kayıtlı veya kayıtsız, muhaceret statüsü fark etmeksizin tüm insanlara, bu süreçte barınma, gıda, sağlık gibi temel haklarına erişimin sağlaması için, ekonomik destek de dahil, gerekli her türlü önlemin bir an önce planlanması ve hayata geçirilmesi, sürecin başından beri ayrımcılık yapmaksızın tüm ihtiyaçlı kesimlere insani yardım ulaştırmaya çalışan ve kamu sağlığı için hizmetlerini devam ettiren belediyelerin ekonomik kesintilerle zayıflatılmak yerine desteklenmesi ve güçlendirilmesi, yalnızca içinde bulunduğumuz süreç dahilinde değil, sistemin işleyişi nedeniyle uzun zamanlardır sömürülen ve ayrımcılığa maruz bırakılan tüm kesimler için kalıcı destek programlarının oluşturulması da vardı.

Bu talepleri daha sonra Türkçe ve İngilizce dillerinde görselleştirerek bunu #BirlikteGüçlüyüz #StrongerTogether etiketleriyle sosyal medya kampanyasına dönüştürdük. Bu kampanya Mülteci Hakları Derneği’nin hali hazırda Avrupa Birliği finansmanıyla yürüttüğü İnsan Ticaretine Karşı Koordineli Önlemler ve Mekanizmalar (COMMIT) Projesinin bir parçası olarak kurgulandı. Irkçılık ve yabancı düşmanlığının özellikle potansiyel insan ticareti mağdurlarını da olumsuz anlamda etkilediğini göz önünde bulundurarak, bu söylemlerin insan ticaretini de arttırabileceğini ve halihazırda dezavantajlı olan ve marjinalleştirilen kesimlerin daha da güçsüzleştirebileceğini düşünüyoruz. Bu yürüttüğümüz sosyal medya kampanyasıyla öncelikle toplumda bu tür ifadelerin haklar bağlamında yarattıkları sorunları işaret etmek ve farkındalık yaratmak, diğer yandan da karar vericilere çağrıda bulunarak ayrımcılık içeren karar ve söylemlerin önüne geçilmesine katkı koymayı umuyoruz.

Nisan sonuna kadar devam eden bu kampanyaya ek olarak İnsan Ticaretine Karşı Koordineli Önlemler ve Mekanizmalar (COMMIT) Projesi kapsamında Ocak 2020'de başlattığımız insan ticaretine karşı farkındalık yaratmayı amaçlayan sosyal medya kampanyası Mart ayında Covid-19 kısıtlamaları ile birlikte ortaya çıkan olumsuz eylem ve davranışları da hedef alarak devam etti. Bu süreçte kampanya özellikle insan ticareti mağdurlarının temel insan haklarına erişimi için farkındalık yaratmayı hedeflemiş ve yaşanan sorunları gündeme getirmiştir.  

Bunlara ek olarak, insan ticareti alanında çalışan sivil toplum örgütleri olarak  (Kıbrıs Türk Barolar Birliği, Mülteci Hakları Derneği, Kıbrıs Türk Gazeteciler Birliği, Kuir Kıbrıs Derneği ve Kıbrıslı Türk İnsan Hakları Vakfı) potansiyel insan ticareti mağduru olan gece kulübü çalışanlarının temel insan haklarına erişimi hakkında daha detaylı bilgi sahibi olmak ve Mart ayında alınan geçici kapatma kararının etkin bir şekilde uygulanıp uygulanmadığını denetlemek adına yetkililere resmi bir dilekçe ilettik.

Yetkililerden bazı konular hakkında tarafımıza daha detaylı bilgi aktarılmasını talep ettik ki bunlar; Gece Kulüplerinde çalışan kadınlar şu anda nerede ikamet ettikleri, kadınların gıda, sağlık, öz bakım gibi özel gereksinimleri nasıl karşıladıkları, ücretlerinin düzenli ve yasal mevzuata uygun bir şekilde ödenip ödenmediğiydi.

Ayrıca, kadınların aileleri veya diledikleri kişiler ile şahsi münasebetlerinin nasıl tesis edildiğini, sosyal yardım mekanizmaları ve/veya sivil toplum örgütlerine erişimi nasıl sağlandığını, ülkeden ayrılmak istediklerini beyan eden kadınlar ile ilgili ne gibi işlemler yapıldığı da vardı.

Bu alanda etkin denetimin yapılması ve gece kulübünde çalışan kadınların temel insan haklarına erişimin sağlanması konusunda süreci takip etmek ve alınan kararların uygulanıp uygulanmadığını denetlemek adına atmış olduğumuz bu adımda ne yazık ki halen daha ilgili kişilerden bir geri dönüş alamadık.

 

YENİDÜZEN: Kıbrıs’ın kuzeyinde ırkçılığı önlemek, bu konuda hassasiyet ve duyar sağlamak için projenizde nelere dikkat ettiniz? Hedef kitlenize nasıl ulaştınız, hangi ulaşım yöntemlerini tercih ettiniz? 

Gerek toplum nezdinde gerekse karar alıcılar nezdinde artan yabancı düşmanı, ırkçı ve ayrımcı söylem ve uygulamalara yönelik insan hakları alanında çalışan farklı sivil toplum örgütleri ile işbirliği yaparak farkındalık oluşturmaya çalıştık. Bu süreçte alınan kararlarda gerek yerel gerekse de uluslararası hukuki metinlerden doğan yükümlülükler çerçevesinde hareket edilmesi ve haklara erişimde eşitlik ilkesinin temel alınması vurgulandı. Bunun yayında projemiz kapsamında toplumda ayrımcılığa maruz kalan ve sömürülen kesimler için destek programları oluşturulmasının önemini vurgularken bu konuda farklı hak çalışmalarında deneyime sahip olan sivil toplum örgütleri olarak iş birliğine ve desteğe hazır olduğumuzu belirterek bu çalışmada elimizden gelen katkıyı koymayı hedefledik.

Covid-19 kısıtlamaları süresince gerek ‘’karar alıcıların’’ gerekse de toplumun sosyal medyayı aktif olarak kullanmasını fırsata çevirerek farkındalık çalışmalarımızı ve taleplerimizi öncellikli olarak ‘Facebook’, ‘Instagram’ ve ‘Twitter’ hesaplarımızı aktif olarak kullanarak yaymaya çalıştık. Bunun yayında geleneksel medya ile de iletişimizi koparmadan yaptığımız basın açıklamaları ve çalışmalar konusunda basın mensubu arkadaşları bilgilendirdik, açıklamalarımızı E-mail yolu ile paylaştık ve TV programlarına katılarak savunuculuk çalışmalarımıza devam ettik. Yerel kurumlar kapsamında ise sosyal medya ve geleneksel medyaya ek olarak resmi dilekçe ileterek devam eden uygulamalar hakkında bilgi talep ettik.

 

YENİDÜZEN: Türkçe konuşmayan kişilerin bu süreçte alınan kararlar ve duyurulardan yeterince bilgilendirildiklerini düşünüyor musunuz? Kıbrıs’ın kuzeyinde, Türkçe konuşmayan kişilerin bu dönemde ne gibi zorluklar yaşadıklarını gördünüz?

Türkçe konuşmayan kişiler bu süreçte özellikle bilgiye erişim noktasında çeşitli sıkıntılar yaşadılar. Alınan kararların sürekli değişmesi ve hızlı bir bilgi akışının olması, hayatın akışının devamlı çeşitli müdahalelerle yeniden düzenlendiği göz önünde bulundurulduğunda, ülkedeki Türkçe konuşmayan kesimi hızlı şekilde bilgilendirecek mekanizmalar oluşturulmalıydı. Kişilerin bir kararın açıklanmasını çeşitli şekillerde duydukları ancak içeriğini anlayamadıkları ve bu nedenle de kaygılarının arttığı durumlar oluyordu. Bu konuda Türkçe konuşmayan kesimi, bunun içerisinde özellikle mülteciler, sığınmacılar, göçmenler ve yabancı öğrencileri düşünebiliriz, bu yönde bilgilendirmek için Sivil Alan tarafından yürütülen ve Avrupa Birliği tarafından finanse edilen Sivil Büyü projesine bir başvuruda bulunduk. “COVID-19 krizi zamanında nefret ve ayrımcılıkla mücadele” başlığıyla yaptığımız başvuruda özellikle alınan kararların hızlı şekilde İngilizce ve Arapça dillerine çevrilmesi, bunların yaygınlaştırılması ve bunun yanında da, konuya ilişkin sosyal medya görselleri oluşturulmasını planladık. Bizler sürecin başlarından itibaren aldığımız bu destekle birlikte çevirileri hızlı şekilde yapmaya, yaygınlaştırmaya ve bunun yanında da sosyal medya görsellerimizi paylaşmaya devam ediyoruz. İngilizce, Arapça ve Türkçe dillerinde hazırladığımız sosyal medya görsellerimiz aracılığıyla özellikle Kıbrıslı Türk yerel kurumlara önerilerde bulunup, ayrımcılığın ortadan kaldırılması ve sağlık hakkına erişim gibi noktalarda atılması gereken adımları belirtiyoruz. 

 

YENİDÜZEN:Bu süreçte, mültecilerin ve sığınmacıların, ülkede ne gibi zorluklar yaşadıklarını gözlemlediniz? Hedef kitlenize nasıl ulaştınız, hangi ulaşım yöntemlerini tercih ettiniz?

Mülteci Hakları Derneği’nin halihazırda yararlanıcısı olan kayıtlı mülteci ve sığınmacılar ile iletişimimizi düzenli şekilde devam ettirip, ihtiyaçları göz önünde bulundurarak bir çalışma yürüttük. Mülteci ve sığınmacıların iş piyasasına erişimleri dernek faaliyetlerimiz altında yürütülen savunuculuk çalışmalarının bir sonucu olarak yıllar içerisinde özellikle çalışma izni alırken ön izinden muaf tutulma gibi pratiklerle geliştirilmişti. Ancak bu yine de toplumda dezavantajlı durumda olan mültecilerin düzenli bir çalışma alanı çoğu zaman bulamadığı gerçeğini değiştirmiyor. Mülteci ve sığınmacıların gelirleri genellikle günlük yapılan işlerle, inşaat sektöründeki işler vb. gibi, sağlanıyor veya düzenli bir işleri olsa bile bu süreç içerisinde gelirleri kesintiye uğrayabiliyor. Bu nedenle aldığımız bağışlar sonucunda özellikle gıda, hijyen ve temizlik malzemelerine erişim noktasında yararlanıcılarımıza destekte bulunduk ve gıda paketlerinin ulaştırılmasını sağladık.

Ayrıca belirtmek gerekir ki Covid-19 salgını öncesinde de sosyal hizmetlerin sunduğu yardımlardan dışlanan, sosyal yardıma erişimleri oldukça sınırlı olan mülteciler dönemin getirdiği ekonomik zorluklarla birlikte daha da yoksullaştırılıyor ve mevcut durumları daha zor bir hale geliyor.

Biliyorsunuz ki İskele ’ye gelen 175 Suriyeli mülteci karantinanın ilk günlerinde oldukça konuşulmuştu. Mültecilerin ülkemizde sığınma sistemi bulunmaması nedeniyle yaşadıkları mağduriyet, tabii ki bu süreçte de devam etti. Haklarında çıkarılan Türkiye’ye ihraç kararı sonrasında 75’i halihazırda haftalarca alıkonduktan sonra Türkiye’ye gönderildi ve geriye kalan 100 mülteci ise halen polis tarafından İskele bölgesinde bulunan bir binada alıkonmaya devam ediyor. Bu kişilerin akıbetlerinin ne olacağı ve alıkonmalarının hukuki gerekçesi ise halen daha kamuoyu ile paylaşılmamıştır. Bizler bu grup için sürekli yetkililerle iletişimde olup, ihtiyaçlarını öğrenmeye çalıştık ve gerekli malzemeleri ilettik. Diğer yandan kendilerinin içinde bulunduğu durumu bizzat alıkondukları yerlere giderek değerlendirdik. Bu konuda çalışmalarımız halen devam etmektedir.

Bu haber toplam 3701 defa okunmuştur