Çözüm Mümkün. Yeter ki Siyasi İradeye Sahip Çıkalım...
Cumhurbaşkanı olduğu iddia edilen Ersin Tatar, hükümetin icraatları sebebiyle kapanma noktasına gelen fabrikalar ve evine giren tek maaşını kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya kalan işçilerin yaşadığı yıkım ortadayken, manzara fotoğrafları paylaşıp paralel bir evrenden bize seslenebiliyor. Biz bunun hesabını sormalıyız. Çözüm mümkün. Yeter ki siyasi irademize sahip çıkalım.
Memleketin getirildiği durum herkesin malumu. Her geçen gün başka bir alanda yıkım yaşanıyor. Bir taraftan iş yerleri kepenk kapatıyor ve zaten var olan işsizlik iyice derinleşiyor diğer taraftan ekonomik krizin yarattığı sosyal sorunlar da dağ gibi büyüyor. Hükümet edenler ise yaşananlara seyirci kalıp, alternatif çözüm önerileri yaratmak bir yana seçim listelerindeki kavgalarla gündem oluyorlar.
Adaylık sürecimden önce de gerek mesleğimde ve yöneticisi olduğum meslek örgütünde gerekse sivil toplum örgütlerinde yürüttüğüm mücadeleler çerçevesinde toplumsal sorunların birebir içindeydim. Bu alanda her ne kadar icra yetkisi olmasa da, problemlerin çözümlerinin neler olabileceğine dair somut öneriler geliştirmek mümkündür. Çünkü birebir sıkıntı yaşayan insanlarla temas halinde olunduğundan, gerçek sonuçlar elde etme gücünüz artıyor.
***
KKTC İstatistik Kurumu “2020 hane halkı işgücü anketi” sonuçlarına bakıldığında, istihdam oranlarının erkeklerde % 57, kadınlarda ise %33,3 olduğunu görüyorsunuz. Diğer bir yönden yani işsizlik bakımından elde edilen verilerde ise özellikle genç nüfusta erkekler %25,6, kadınlar ise 34,8 olarak kayda geçirilmiş. Bunun hem ekonomi alanında hem de eğitimde plansızlıktan kaynaklandığı ortada.
Özellikle teknolojinin bu denli geliştiği bir çağda, o alana dönük yatırım ve iş olanakları yaratmak, emeğin değersizleştirilmesinin önüne geçecek adımlarla mesleki eğitimi teşvik etmek, iş yaşamındaki cinsiyete temelli ayrımcılığı giderecek yasal ve kurumlar düzenlemeler yapmak, hangi alanlarda işgücüne ihtiyaç duyulduğunu saptamak ve tüm meslek dallarına yönelik planlı bir eğitim politikası geliştirmek, işsizlikle mücadelede önemli araçlardır.
Bu anlamda işsizliğe yönelik gerçekleştirilebilecek diğer bir güçlendirici metot kooperatifleşmeyi teşvik etmektir.
***
KKTC’nin mevcut yapısından dolayı istikrarsız bir durum ortaya çıkıyor. Özellikle seçimlerin yasalardaki sürelere varamadan yapılması ve sürekli bozulan hükümetler, kamu hizmetinde aksaklıkları da beraberinde getiriyor. Bu noktada yönetim sistemi değişikliklerinin (mesela başkanlık sistemine geçiş) işe yaramayacağını hatta somut koşullar sebebiyle hak ve özgürlüklerimizi daha da tehlikeye girebileceğini düşünüyorum.
Kamu yönetimindeki süreklilik, hizmetlerin kaliteli bir şekilde sunulabilmesindeki temel yöntem, kamuda reformun gerçekleştirilmesinden geçer. Bu bağlamda özellikle bakanlıklar içerisindeki siyasi atama müdürlükler dikkate alındığında bunun önemi ortaya çıkıyor. Mesela sosyal hizmetler alanında yıllardır deneyim ve bilgi biriktirmiş bir müdürün, yeni hükümetle birlikte değiştirilmesi ciddi manada sorunları beraberinde getiriyor. Bu sebeple bu tip görevlerin diğer memurluklar gibi Kamu Hizmeti Komisyonunun açacağı sınavlar neticesinde belirlenmesi elzemdir. Tabi ki buna paralel olarak kamu hizmetinin nitelik bakımından güçlendirilmesi ve uzmanlaşmasının da önü açılmalıdır. Böylece değişen iktidarlarla sil baştan süreçler yaşanmayacak, kamunun sunduğu hizmet sürekliliğe kavuşacaktır.
***
Eğer nihai hedefimiz ekonomik - siyasi manada bağımsız ve uluslararası hukuka uygun bir federasyonun gerçekleştirilmesi ise (ki öyledir), o zaman geçmişteki geleneğe de sahip çıkarak bu ülkedeki ekonomik varlığımızı ortaya koyacak radikal adımları atmamız gerekir. Radikal kelimesi ilk etapta korkutucu gelebilir ama tam aksine var olan koşullarda yürünmesi gereken en gerçekçi yolu bize sunar. Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) tarafından, yaşanan ekonomik krize yönelik sunulan çözüm önerisi (ki hükümet partileri alternatif bir çıkış yolu sunmamış ve çöküşe seyirci kalmaktadır), bu anlamda ciddiyetle değerlendirilmesi gerekir. Uzmanların yaptığı tespitlere göre teknik manada mümkündür. Tabi ki bunu uygulayacak siyasi iradeye gerek vardır. İlk etapta euronun dolaşımda olmasından ziyade, nasıl ki giderlerimiz döviz üzerinden hesaplanıyorsa (yaptığımız tüm alım ve satımlar) gelirlerimizin de buna endekslenmesi mümkündür.
Kamu çalışanlarına 6 ayda 1 uygulanan hayat pahalılığının 1 aya indirilmesi gibi düşünülebilir. Tabi ki akıllara özel sektör çalışanlarının durumu geliyor. Maaş artışları karşısında yaşanması muhtemel işsizliğe dair soru işaretleri oluşuyor. Bu noktada da CTP’nin yaptığı çalışmalarda, vergi sisteminde sıkı denetime dair düzenleme – kayıt dışı vergiyi ortadan kaldırıcı yöntemler ve teşvik politikaları devreye giriyor. Ki şu anki duruma da bakıldığında, piyasada alım gücünün bu denli düşmesi karşısında emeğin değersizleşmesinin önüne geçmezseniz, karşılaşacağınız tablo ortada. Yoksullaşmanın sadece yoksulların bir problemi olmadığını anladığınız noktada, aslında ona karşı geliştireceğiniz çözüm önerilerinin toplumun genelini etkileyeceğinin farkına varabilirsiniz. Böylece “sosyal devlet” ilkesinin, sadece anayasasında yazan bir yapı olmadığını da kanıtlamış olursunuz.
***
Yoksulluk, bünyesinde pek çok insan hakkı ihlalini barındırıyor. Buna göre asgari ücretlinin açlık sınırının altına düşürülmesi yanında, barınma – eğitim – sağlık – sosyal hizmetler gibi en temel kamusal hizmetlere duyulan ihtiyaç daha da artıyor. Özellikle genç nüfus dikkate alındığında barınma ve eğitim hakkı bağlamında ciddi sorunlar yaşanmaktadır.
Çoluk çocuklu bir aile olmak veya kendi başına bir yaşam kurmak isteyen bir gencin ev sahibi olabilmesi artık hayaldir. TL’nin değer kaybı ve taşınmaz mal satışlarının döviz üzerinden hesaplanması, borçlara uygulanan faizin yasa yokluğundan dolayı keyfiyete bağlı olması, bankalardan kredi alınmasını imkânsız bir noktaya getirdi. Mevcut borç sahipleri de bunca zamandır ödeme yaptıkları evlerini, taksiti karşılayamayacak noktaya geldiği için kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya kaldı. Buna göre borçlara uygulanan faizlerin yasal çerçeveye kavuşturulması gerekir.
***
Kıbrıs sorunu görüşmelerindeki yaşatılan bilinçli tıkanıklık, bizi hem ekonomik hem de sosyal açıdan tükenmeye doğru sürüklüyor. Cumhurbaşkanı olduğu iddia edilen Ersin Tatar, hükümetin icraatları sebebiyle kapanma noktasına gelen fabrikalar ve evine giren tek maaşını kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya kalan işçilerin yaşadığı yıkım ortadayken, manzara fotoğrafları paylaşıp paralel bir evrenden bize seslenebiliyor. Biz bunun hesabını sormalıyız. Çözüm mümkün. Yeter ki siyasi irademize sahip çıkalım.