ÇÖZÜM YAKIN MI?
Çok sık soruluyor bu soru: Kıbrıs sorunu gerçekten de çözülüyor mu?
Nereden bilebilirim?
Kim bilebilir?
Akıncı ile Anastasiadis’e sorsanız, onlar da kesin konuşmaz. Konuşamaz.
Erdoğan da bilmez bu sorunun cevabını, Tsipras da…
Ne Eide’nin, ne Obama’nın net yanıtı olabilir bu soruya…
Herkes ‘pozitif’ konuşmaya, ‘olumlu hava’ olduğundan bahsediyor.
20 Temmuz’a gelen TC Cumhurbaşkanı Erdoğan dahi ‘şahince’ tek söz etmedi, kimseye tehdit savurmadı bu defa…
**
Gelişi öncesinde de yazmıştım: Öyle bir ortam yok şu an… Tam tersi Erdoğan’ın Kıbrıs konusunda ‘ılımlı’ görünmeye ihtiyacı var. Aslında hem Kıbrıs, hem Kürt açılımı Ankara’nın ‘can simidi’ydi. Zira dış politikada tam bir açmaz yaşıyor Türkiye… Ne komşusu kaldı dostça, ne dünya ölçeğinde saygınlığı…
Bu yüzden ‘açılımlar’a ihtiyacı arttı. Son şekliyle Kürt açılımında da ciddi bir tökezleme oldu. Kıbrıs adeta ‘tek tutunacak dal’ kaldı.
Ankara’nın nabzını çok iyi bilen yabancı bir diplomat da bunu teyit eden gözlemlerini paylaştı. Erdoğan’ın 20 Temmuz’da verdiği mesajlar sürpriz değildi. Ve kuşkusuz ‘çözüm’e davet çıkaran sözler sarf etmesi ilgili bütün çevreleri memnun etti.
Güney’de ise hayretle izlendi Erdoğan… Zira sert çıkışlar yapması bekleniyordu. Rum siyasiler de, diplomatlar da, basın mensupları da şaşırıp kaldılar Erdoğan’ın açıklamalarına…
**
Çözüm yakın mı gerçekten?
Erdoğan da ‘olumlu’ konuştuğuna göre, hızla bir çözüme mi gidiyoruz hakikaten?
Buna kesin cevap verebilecek kimse var mı?
Bence yok…
Kıbrıslı Rumların bu seferki tutumlarında gerçekten de farklılık var. “İlk kez” diyorlar, “Kıbrıslı Türk lidere güven duyuyoruz.”
Talat döneminde güven duymadılar demek ki…
Talat ile Hristofyas’ın görev yaptığı dönemde dahi bu kadar olumlu bir havaları yoktu hakikaten de…
Kuşkusuz bu algının oluşmasında medyanın da rolü var. Rum basınında hava bu defa farklı esiyor. Henüz eski alışkanlıklar tam anlamıyla tersine dönmediyse de, liderlerin ve müzakerecilerin yarattığı atmosferi zehirleyecek bir tavır yok. En azından şimdilik.
Kıbrıs Türk basını ise genel olarak ‘çözüm süreci’ne destek veriyor, vermeye devam ediyor. Çözümü baltalamak isteyenlerin fazla bir sesi-soluğu çıkmıyor. En azından şimdilik. Çıksa da, çok fazla etkisi yok gerçi artık o tür basının… Ve bu da iyi bir şey.
**
“Çözüm yakın mı?” sorusunu sık sık duymaya devam edeceğiz.
Aslında sorun da bu bence… Liderler ve müzakereciler ‘iyi işler’ yapmaya devam ederlerken ve BM yekilileri, AB yöneticileri, garantörler ‘çözüm’den dem vururken, ada halkları soru sormaktan vazgeçmeli. Bunun yerine o sorunun cevabını kendileri vermeli.
“Çözeceğiz” dese Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar, inisiyatif üstlenseler ve en az başkalarının söylediklerine verdikleri değer kadar kendi sözlerine değer verseler çözüm çok daha yakın olacak.
Denir ya hep, “Kıbrıs sorununu çözmek bir niyet ve irade meselesidir” diye…
Niyetini belli etmeli iki toplum da… Sesini çıkarmalı. “Barışı kendi ellerimizle kuracağız” demeli. Bunun için emek sarfetmeli.
Beklemekle çözüm gelecek belki.
Ama belki de gelmeyecek!
Öyle bir coğrafyada yaşıyoruz ki, kimin ne çıkarı var, orta ve uzun vadede bu adayla ilgili ne planlıyor, konjonktürde ne değişti, yarın ne değişecek, bölge ülkelerinin durumu, büyük güçlerin dalaşı, krizler, bombalar, provokasyonlar, gaz, enerji kaynaklarının paylaşımı, yerel dengeler, siyasal kapışmalar…
Bunlar v daha bir yığın ‘dış faktör’ Kıbrıs’la ilgili planları etkiliyor. Hem de her an…
Bu yüzden ‘soru soran’ değil, ‘yanıt veren’ olmalı Kıbrıslılar artık…
O zaman “çözüm yakın” olacak, gerçekten…