Çözüme ne kadar hazırız?
Çözüm masasına dair olumlu mesajlar geliyor. Alt komiteler sürekli görüşüyor, liderleri hazırlıyor ve Liderler de en üst seviyede konuya odaklanıyor. Peki ama bu konuyla ilgili toplumların iradesi ne boyuttadır? Ya da Liderler gerçek anlamda irade ve cesaret gösteriyor mu? Yoksa yıllardır olduğu gibi birçok tartışmalı konunun yine çevresinde mi dolaşılıyor?
Kıbrıslıtürkler olarak çok kötü günlerden geçiyoruz, sağlık dibe vurmuş, eğitim yıllardır çökmüş, çevre tam bir kaos... Kurumlarımız kendi iradesini kaybetmiş artık aleni başka bir devletin yönetimine bırakılıyor. Hükümetin sanki tek amacı Türkiye’den para dilenip, buradaki düzeni sürdürebilmek... Değil kendine yetmeyi, kendi politikalarımızı oluşturmayı planlamak bunu düşünmeyi bile artık gereksiz görüyoruz.
Bakanların söylemleri ‘’Türkiye’ye gidip para isteyeceğim, hastane yapacağım’’. ‘’Protokolü imzalayacağız. Türkiye bize para verecek ve maaşları ödeyeceğiz...’’
Buna benzer birçok düşünce sadece Türkiye’den para isteme ile alâkalı politikalara hapsolmuş durumdayız. Bunun karşılığında ise doğal olarak bize dayatılan politikaları, toplum olarak ciddi bir acizlik, basiretsizlik ve depresyonla yaşıyoruz. Gelecek kaygısındayız, ama daha da ciddi olarak toplumsal bir yok oluşun tam da merkezindeyiz.
Eğer ki ortak akıl, bu adadaki bir çözümün her iki topluma da gerek ekonomik, gerekse sosyal ve gelecek nesiller için aydınlık bir gelecek vaat ettiğini söylüyorsa o zaman hem liderlerin hem de toplumların konuya daha cesur bir şekilde odaklanma zamanı çoktan geldi de geçti bile...
Mal mülk konusu cesurca masaya yatırılmalıdır. Hiç korkmadan, çevresinde dolanmadan... Toplumlara gerçekler anlatılmalıdır. Bir kısım Kıbrıslıtürk çok değerli zannettikleri deniz kenarındaki villalardan olacaklar diye; ya da bir kısım yatırımcı birkaç otel kaybedecek diye veya bir kısım Rum 74’den önceki mallarına geri dönemeyecek diye iki toplumu da bekleyen çok daha büyük kazanımlardan vazgeçilmemelidir.
Her iki toplumun da gelecek nesilleri tehdit altındadır. Güneyde Rumlar ciddi bir ekonomik krizin pençesinde, Kuzeyde Türkler tam bir yok oluşun dehlizinde...
Görüşme masasında her iki toplumun da derdi güçlü kurucu devletler yaratıp, zayıf bir federal devletle işi bağlamak gibi görünüyor. Halbuki güçlü bir federal yapı ancak güçlü bir merkezi Federasyonla olmaz mı? İnsanların yaşam kalitelerini direkt ve insanların yaşamına olumlu olarak dokunacak birimler Federal ortak yapıda olmalı... Federal yapı güçlü olmalı ki; her iki toplum da Federasyona iki elle sarılsın, Federasyona inansın ve güvensin.
Örneğin sağlık ille ki Federal yapının idaresinde olmalıdır. Çünkü sağlık evrenseldir, din, dil, ırk tanımaz. Ve çok pahalı olan sağlık yatırımlarının ortak kullanımı elzemdir. Koruyucu sağlık hizmetleri mutlaka ortak olmalıdır. Çünkü siz koruyucu programları sadece bir bölgeye uygulayıp adanın geri kalanını bu programların dışında tutamazsınız. Ya da sosyal yardım programlarında her iki toplumu da aynı seviyede tutmak zorundasınız. Alt yapı, çevre gibi konular her iki toplumun yaşamına aynı pozitiflikte yansımalı ki; Kıbrıslı halklar kurulacak bu yeni Federasyona gönülden sahip çıkabilsin.
Görüşme masasından gelen haberler siyasilerin sanki kurucu devletlerde daha çok birimi barındırarak avantaj elde etmeye çalıştıkları yönündedir. Elbette ki; her iki toplumun kendi öz kültürüyle ilgili konular kurucu devletlerde olacaktır. Ancak Kıbrıs halklarını sürdürülebilir güçlü bir yönetim şekline taşıyacak olan da her iki toplumun da sıkıca bağlanacağı güçlü bir Federasyon yapısıdır.
Ben diyorum ki; haydi Kıbrıslıtürkler ve Rumlar bizi ve gelecek nesilleri kurtaracak olan bu adada ulaşacağımız güçlü bir birlikteliktir. Gelin el ele verelim; toplumlar ve liderler cesur olalım ve inisiyatif alalım. Yarın biz adalılar için geç olabilir...