1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. Çözüme odaklanmalı ve çözümü zorlamalıyız
Çözüme odaklanmalı ve çözümü zorlamalıyız

Çözüme odaklanmalı ve çözümü zorlamalıyız

30 yıl boyunca ülkemizi yapısalsızlaştıran ve partizanlığın dik alasını yaparak ganimet düzeni yaratıp insanları üretimden kopartan, demokratik hakları her geçen gün budayan ve geliştirilmesine karşı koyan, Kıbrıs’ta çözümsüzlük çözümdür diyerek Kıb

A+A-




 

30 yıl boyunca ülkemizi yapısalsızlaştıran ve partizanlığın dik alasını yaparak ganimet düzeni yaratıp insanları üretimden kopartan, demokratik hakları her geçen gün budayan ve geliştirilmesine karşı koyan, Kıbrıs’ta çözümsüzlük çözümdür diyerek Kıbrıslı Rumların AB’ye girişini uzaktan seyreden ve hatta onlara kapıları aralayan UBP, 19 Nisan 2009 seçimlerinde yalan vaat ve politikalarla yeniden hükümete gelmiş ve şimdi de özelleştirmelerle Kıbrıs Türk toplumunun varlıklarını ardı ardına peşkeş çekmeye başlamıştır.

Bir tarafta çözüm görüşmeleri sürer ve UBP çözümle alakalı hiçbir yapıcı görüş ortaya koymaz ve içte de ekonomik krize karşın yapıcı bir öneri ortaya koymazken, bakanlar kurulundan geçirdiği kanun gücünde kararnameler ve halkı daha da sıkıntıya düşürecek yasa tasarılarını meclise sevk ederken aslında olumlu anlamda hiç değişmediğini göstermekte ve “kırk yıllık Kani olur mu Yanni? sözünün haklılığını doğrulamaktadır.

UBP’nin toplumsal duyarlılığı takmayan ve var oluşumuzu sıkıntıya sokan uygulamaları bana aşağıdaki fıkrayı hatırlatmaktadır:


BENİM ABİ DEVAM ET!


“Adamın biri yeni BMW arabası ile havalı havalı dolaşıyormuş. Kırmızı ışıkta durmuş. Bir kaç saniye sonra bir kamyon arkadan SHRANKKKKKK diye BMW arabaya vurmuş.
Adam dışarı çıkıp bakınca kamyondan Temel inmiş ve başlamış yalvarmaya :
- “Abi etme eyleme ben bu üç kuruş maaşla bu arabanın aynasını alamam beni bağışla. Sen büyüksün abi, yaptık bi eşşeklik bağışla abi beni.”
Adam acımış Temel’e ve şikayetçi olmamış. Tam arabayı tamire götürürken yine bir kırmızı ışıkta durmuş ve yine arkadan bir kamyon vurmuş buna. Sinirli sinirli çıkmış adam BMW arabasından tekrar.
Bir bakmış ki yine Temel!
Temel de çarptığı arabanın aynı araba olduğunu görünce rahatlamış ve BMW arabanın sahibine camdan bağırmış:
- “Benim abi ben, devam et!”
İşte UBP hükümeti de aynı Temel gibi de bağırıyor kendisine oy verenlerle değiştiğini sananlara ve “Benim abi ben, UBP (bildiğiniz UBP, halka rağmen halka karşı duran UBP) devam edelim” diyor!

 

AKDENİZ VE ORTA DOĞU KAYNARKEN


Türkiye-İsrail ilişkilerinin etkisiyle Akdeniz’in doğusunda sular ısınırken son günlerde; “Arap Baharı”nın etkileri yaşanırken Orta Doğu’da son aylarda;
küresel ekonomik kriz giderek AB ülkelerinde derin yaralar açmaya devam ederken;
Libya’daki gelişmelerle Muammer Kaddafi dönemi de sona ererken;
Türkiye ekonomik istikrarını siyasi kararları ile sürdürmeye ve bölgede en etkin güç olmaya devam ederken;
1 Ekim tarihinde Kıbrıs’ın güneyinde gaz rezervleri için sondaj çalışmalarına başlanacağı açıklanırken ve buna Türkiye’nin tepkileri sürerken;
Suriye’de bir türlü dinmeyen iç olaylar yaşanırken;
Türkiye’de “Kürt sorunu” maalesef demokratik yollarla çözülemez ve “Yeni Demokratik Anayasa” tartışmaları gündemdeki yerini korurken;
“TC Başbakanı Sayın Erdoğan’ın 19-20 Temmuz’da KKTC’yi ziyareti sırasında yapmış oldukları söylemler etkisini hala daha hissettirirken;
TC Büyükelçisi Sayın Akça’nın KKTC ile ilgili raporunun tartışmaları sürerken;
ve hepsinden önemlisi “Kıbrıs’ın kuzeyindeki yerli “Pontius Pilatus”lar sözde hükümet etmeye devam eder ve kanun gücünde kararnameler ve parmak sayısı demokrasisi ile ülkeyi sözde yönettiklerini sanarak halka rağmen halka karşı politikaları hayata geçirmeye çalışırken;
belki de bizler için demokrasi ve var oluşla birlikte esas sorun olan Kıbrıs Sorununun çözüm müzakere sürecinde geri sayım başladı sayılır New York’a doğru.

İşte bu şartlarda ülkemizdeki tüm sol, demokratik ve barış yanlısı sivil toplum örgütleri, sendikalar ve siyasal partilerin bir taraftan ülkemiz demokratik yaşamı, sosyal-toplumsal-siyasal yapı ve var oluş mücadelesini yürütürken diğer taraftan da Kıbrıs sorununun çözümü için ortak hedefler doğrultusunda hareket etmeyi başarmalıdırlar.

Çözüm sürecinde toplum liderlerinin kendi toplumu yanı sıra karşısındaki liderin temsil ettiği toplumun da duyarlılıklarını dikkate alarak ve 1968’den beri sürdürülen müzakerelerde ulaşılan ortak noktalardan hareketle artık görüşülmedik hiçbir detayının kalmadığı Kıbrıs sorununu çözmeli ve Kıbrıs’ta yaşayan halkların geleceklerini aydınlatmalıdırlar.

Bilinmelidir ki Kıbrıs sorununda çözülemeyecek bir konu kalmamıştır bunca yılın ardından. Aşağıdaki fıkradaki çözümsüzlükte bile bir çözüm yolu bulunabildiyse eğer, aklımızı kullanır ve yolunu üretirsek paylaşılamayacak hiçbir şey olmadığını da görebileceğiz.

17 DEVEYİ 3’E PAYLAŞTIRAMADILAR

 

“Ölmek üzere olan yaşlı adam 3 oğluna vasiyetini açıkladı:
‘Size 17 deve bırakıyorum. Develerin yarısı büyük oğlum senin, üçte biri ortanca oğlum senin, dokuzda biri de küçük oğlum senin.’
Babaları ölünce kardeşler toplanıp develeri vasiyete göre paylaşmak istediler ama bir türlü başaramadılar.
Köyün bilgesine gittiler. Bilge çocukları dinledikten sonra:
‘Benim bir devem var, onu da alıp yeniden hesap yapın’ dedi.
18 deveyi önce ikiye böldüler, büyük olan 9 deveyi aldı.
Üçe böldüler 6’sını ortanca oğlan aldı.
Sonunda da 9’a böldüler ve 2 deveyi de küçük oğlan aldı.
Geriye bir deve kaldı. Çocuklar yine yaşlı bilgeye gittiler:
‘Biz bölüştük ama bir deve kaldı’ dediler.
Bilge güldü.
‘İyi. Sorununuz çözüldüğüne göre ben de devemi alayım’ dedi.”

UMUDUMUZ ÇÖZÜM VE BARIŞ


Geldiğimiz süreçte ve New York öncesinde artık bilinmelidir ki Kıbrıs sorununu çözümsüz bırakmak ya da kalıcı bölünmelere yol açmak yalnızca Kıbrıs halkları için değil bölgemizdeki Orta Doğu halkları, Türkiye ve Yunanistan halkları ve hatta AB için de hiç ama hiç olumlu sonuçlar ortaya çıkarmayacaktır.
Özellikle de Türkiye-İsrail ilişkilerinin gerildiği son günlerde; Filistin-İsrail ilişkilerinin normalize olamadığı bölgemizde; “Kıbrıs Cumhuriyeti Münhasır Ekonomik Bölgesi” ilan edilen alanda gaz rezervleri sondaj çalışmalarının başlayacak olmasından dolayı gerginleşen ilişkilerde ve daha birçok Orta Doğu sorununda belki de Orta Doğu’da barış için bir umut olabilecek Kıbrıs sorununun çözüm sürecinde artık özlediğimiz Birleşik Federal Kıbrıs’a ulaşmak bizler için hayati olduğu kadar bölge halkları için de büyük bir motivasyon olabilecektir.
Özellikle Kıbrıslı Türkler olarak daha fazla çözümsüz bir sorunla yaşamak istemediğimizi tüm dünyaya duyurmalı ve çözümü zorlamalıyız. 2011 yılının son çeyreğinden en büyük beklentimiz ve dileğimiz budur Kıbrıs ile ilgili olarak. Ve bu bizim için yaşamsal öneme sahiptir.

İşte tüm bu nedenlerden dolayı başta Kıbrıslı liderlere olmak üzere, garantör ülkelere de çözüme ulaşılması konusunda büyük görevler düşmekte, BM’nin de aktif bir biçimde uluslar arası toplumu sürece çözüm bulunması konusunda motive etmesi ve katması da artık kaçınılmaz olmaktadır New York ile birlikte.

Müzakere masasında ve çözüm sürecinde inatlaşmaların kimseye yarar sağlamadığını unutmamalı ve aşağıdaki öğretici kıssadan hisseyi özümsemeliyiz:

YÜN ÇİLELERİ NE ANLATIYOR?

 

“Bilgenin biri evladına iki tane yün çilesi vermiş ve akşama kadar bunları
birbirine vurmasını istemiş. Evlat aksama kadar bunları birbirine vurmuş.
Vurdukça yünlerin içindeki toz toprak temizlenmiş, yünler parlamış, daha da güzelleşmiş.
İkinci gün bilge kişi evladına bir yün çilesi, bir tane de toprak çömlek
vermiş ve aynı şekilde birbirine vurdurmuş. Yün yine güzelleşmiş, çömlekte ise bir değişiklik olmamış.
Üçüncü gün bilge kişi evladına iki ilk tane toprak çömlek vermiş. Daha
vuruşta çömlekler parçalanınca bilge kişi evladını çağırmış ve bundan ne
ders çıkardığını sormuş.
Çocuk bir şey anlamadığını söyleyince bilge kişi anlatmış:
İlk günkü yün çileleri iki anlayışlı, mülayim insanı temsil ediyordu. Hem
birbirini kırmadılar, hem de birbirlerine çarptıkça olgunlaştılar, arındılar.
İkinci gün sert adamla anlayışlı adamı temsil ediyordu. Sert, yumuşak olana çarptıkça, yumuşak olan ortamı dengeledi, yumuşattı. İkisi de bu işten zarar görmeden sıyrıldılar.
Üçüncü gün ise iki sert adam birbiriyle çarpıştı ve ikisi de kırıldı. Üstelik de ortalık toz toprak içinde kaldı...”

Çözüm sürecinin Birleşik Federal Kıbrıs’ı yaratması için liderleri motive etmeli ve cesaretlendirmeliyiz… Başka yolumuz da yoktur geleceğimizi aydınlık ve beklentili kılabilmek için…






Bu haber toplam 1222 defa okunmuştur