Çözümün Devletleri…
BM Genel Sekreteri’nin (BMGS) başkanlığında mart ayında Cenevre’de yapılacak olan 5+1 Toplantısı donukta olan Kıbrıs sorununun çözüm sürecine başlangıç vuruşu misyonunu taşıyor.
Kıbrıs Rum tarafı böyle bir toplantıyı istediğini hep söyleyip durdu; çok istediğinden değil ama… 2-Devletli Çözüm Tezini uluslararası topluma ve siyasete sunan Kıbrıs Türk siyasi yönetim erbabı KKTC tanınmadan çözüm için masaya oturmayacağını söyleyip durdu… T.C. Cumhurbaşkanı (CB) Erdoğan BM Genel Kurulunun açılış toplantısında üye devletlere KKTC’yi tanımaları için çağrı yaptığında da KKTC CB Tatar KKTC tanınmadan masaya oturmama söylemini yürüyüp-durup tekrarladı. Dolayısıyla, Kıbrıslı Rum lider de kendini bu söylemlere kaptırıp, BM Ölçütlerinde çözüm için masaya oturacağını söyleyip durdu; BMGS’ye de hem özel temsilcisini ataması hem de çözüm görüşmelerini başlatması için baskı yaptı.
BMGS Kıbrıslı Rum liderin ipi ile kuyuya inilemeyeceğini Crans-Montana Konferansında öğrendi; dolayısıyla o istedi diye ne özel temsilci atadı, ne de toplantı çağrısı yaptı. Ta ki T.C. CB Erdoğan “Annan Planı döneminde yaptığım gibi gene elimi taşın altına koyarım” diyene kadar… Bu söylem üzerine BMGS inisiyatifler alarak çözüm için görüşme sürecini başlatabilmenin girişimlerinde adım adım ilerledi… BMGS CB Erdoğan’ın sözlerini bir zemin olarak kabul etmek için gerekli çalışmaları mutlaka yapmış, sonuçlarından emin olmuştur ki sonunda Mart’ta 5+1 Toplantısı’nın çağrısını yapmıştır. Katılmayı reddeden taraf da olmadığına göre, masayı da BMGS kendi başkanlığında oturuma açacağına göre, Kıbrıs sorununun BM Ölçütlerinde çözümü için görüşme sürecinin resmen başlatılması bu toplantının sonucunda katılımcılar tarafından kabullenilecektir.
Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafı gerek Annan Planı gerekse Crans-Montana Konferansı’nda masayı terk eden taraf olmamak stratejisini başarı ile sürdürmüştür; her ikisinde de sonucu engelleyen taraf Kıbrıs Rum tarafı olmuştur. Şimdi artık BM onlara üçüncü bir şans tanımayacağını iddia ederim ve derim ki kapalı kapılar ardında söylemiştir ki kısa süre önce Kıbrıslı Rum lider “Zor kararlar almamız gerekecektir” dedi, Rumların Meclis başkanı da “Guterres’i ciddiye almamız gerekiyor” dedi. Dolayısıyla, Rum lider BMGS’nin diplomatik dille ancak koşul olarak söylediği “Sonuç odaklı ve zaman çerçeveli” görüşme sürecine isteksiz de olsa katılımcı olacaktır. CB Tatar’ın “KKTC tanınmazsa – Masada eşit egemen iki devlet olmazsa ben masada olmam” deyişlerine inanmasının kurbanı olarak durmadan BMGS’ye toplantı çağrısı yapmanın bedelini Kıbrıslı Rum lider masaya gelmekle ödeyecektir. Hem de ne bedel?! Kıbrıs Rum tarafının üçüncü defa oyun bozanlık edemeyeceğini de bilerek görüşmelere katılımcı olmak en büyük bedel olacak ona…
2-Devletli Çözüm Tezini ve talebini uluslararası topluma ve siyasete sunan Türk tarafı BM Ölçütlerinde çözümü görüşmenin tezden vaz geçmek, ray değiştirmek olmadığını kendi insanlarına nasıl anlatacak?! Çok basit… Esasında ve haddi zatında BM Ölçütlerinde çözüm denilen model iki federe devletten oluşan bir federal devlettir. Kıbrıslı Türkler ve Rumlar görüşmelerde kendi federe devletlerinin coğrafi alanlarını ve sınırlarını belirleyip uzlaşacak ve bu coğrafyaları kendileri ayrı başkanları, meclisleri, hükümetleri ve diğer kurumları ile yönetecek. İki federe devlet de, artık yetkilere sahip olan federal devleti birlikte ve eşit statüde yönetecek. Yani sonuçta üç devlet olacak, ikisi halkların kendi devletleri, üçüncüsü de halkların eşit siyasi güç ve statü ile birlikte yönettiği merkez devlet… Üçü arasında hiyerarşik üstünlük de olmayacak.
Annan Planı modeli bu idi, varılacak olan sonuç gene böylesine olacak. Annan Planı tartışmaları döneminde de üç devletin adı üzerinde paparalar kopmuştu; Kıbrıs Rum tarafı “federe ve federal” kelimelerinin kullanılmasına karşı idi… Bir sürü isimler üretti diplomasi; oluşturucu, kurucu, alt, kanat falan gibi isimler konuşulur olmuştu. Yabancı bir diplomatın “Kondominyum” önermesine kadar varmıştı isim üretme çabaları; ona “Apartmanlar sitesi oluşturmuyoruz ya” dediğimi anımsıyorum… Sonunda gerçek ismi “Federe” olan devletlere “Oluşturucu” demekte karar kılınmıştı; Merkez devlete de Birleşik devlet gibilerinden isimlendirme yapıldı… Yeni kurgulanan ve yeni bir anayasası da yazılan bu devletin 1960’ın Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kendisi olduğunun belirlenmesinde hassasiyet gösteren Kıbrıs Rum tarafını uluslararası diplomasi, “Bakir doğum” terimi ile tatmin etti… Diplomaside çare tükenmez…
Dolayısıyla, demem o ki, Crans-Montana Konferansı sonrasında 2-Devletli Çözüm Tezi ve modeli ile söylem sürdüren Türk tarafı mart ayında yapılacak olan 5+1 Toplantısında federal çözümü görüşecek, siyasi literatüre göre adı “Federe devletler – Federasyon” olması gereken birleşik devlet yapılanmasını da Kıbrıs Türk tarafını “İkna” için başka isimler türeteceklerdir. Kıbrıslı Türkler için bu bir ilk olmayacaktır… 1959 Londra-Zürih Antlaşmalarına giderken de slogan “Ya Taksim – Ya ölüm / Ya öleceyig, ya pöleceyig” idi. Üniter devlet antlaşmasını tereddütsüz imzalayan dönemin Ankara hükümeti Kıbrıslı Türklere “İşlevsel federasyon oluşturduk” dedi. “Taksim” tezli Kıbrıs davasını çok hahişkar şekilde savunan Hürriyet gazetesinin etkilediği Türkiye halkını antlaşmanın modelinde ikna etmek için de Ankara hükümetinin talebi üzerine Dr. Küçük ve Rauf Denktaş İstanbul’da basın toplantısı yapmış, antlaşmadaki modeli Kıbrıslı Türkler olarak bizim istediğimizi söylemişlerdi…
Benzeri durumlar tekrarlanacak gibi görünüyor; Türkiye halklarına da bu sonucu Kıbrıslı Türklerin istediğini basın toplantısında anlatmak da Tufan Erhürman’a kalacak…