Çözümün VİCDANI
Ne zaman ki Kıbrıs’ta ‘çözüm’ mevsimi yeşerir...
Tepeler tek tek bayraklanır...
Daha çok...
Daha büyük...
Ne olur peki?
‘Dünya’dan kaçak hallerimiz, uluslararası tutkulara öykünen yerinmelerimiz, geleceği ışıksız düşlerimiz değişir mi?
***
Kıbrıslı Rumlar’ın malını, mülkünü aldık biz ellerinden...
Onlar da dünyada tanınmış devletimizi, sesimizi, yönetimdeki yerimizi...
Şimdi masaya oturduk...
Yalnızlığa, yoksulluğa, çözümsüzlüğe öfkeyle oturduk...
Biz geri istiyoruz, dünyalı varlığımızı..
En doğal, en insani hakkımızı...
İstiyoruz istemesine de...
İş ‘vermeye’ gelince...
“Yok” diyoruz...
“Bizim aldığımız bize kalacak...”
***
Patronunun ucuza kapattığı onca ganimetten endişe duyan kimileri de, meseleyi çiftçi, köylü, emekçi üzerinden deşiyor ya, sığ bir sömürüyle!..
Toprak üzerinden...
Alın teri üzerinden...
Tertemiz hayaller üzerinden...
İnsan isyan ediyor...
En azından bir kez ‘dürüst’ olabilseler.
Sanki bu sahte cennet üzerinde yarattıkları zenginliğin kapısına tek bir köylüyü, çitçiyi, emekçiyi, yoksulu yanaştırmışlar gibi...
Parsel parsel ülkeyi bölüşen 74 sonrası açık gözleri ve Kıbrıs’ın haritadaki yerini savaş sonrası yağma günlerinde öğrenen servet avcıları, saadet zincirlerini gizlemek için korku duvarları örüyorlar hınçla...
***
‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ kimliği için sıraya girmiş ahali...
Girer ya...
Eğer işin ucunda ‘almak’ varsa hakkımız...
- Söke söke!..
İş ‘verme’ noktasına gelince ya da hukuki sorumluluk dalgalansın bayraklar, nutuklar yankılansın dağlara taşlara...
1 milyon dönümden fazla mülk, 500’e yakın fabrika, nice ev, atölye, bağ, bahçe yazdık haneye..
Çatal bıçaklar bile halen sofralarda...
Üstelik çoğu da kalacak yine...
Utanıyoruz söylemeye “bizim olmayan, çözümle bizim olacak artık...”
Yok, illa ki üzerinden çıkacağız...
Çözüm olacak ya...
Haritası, paylaşımı, kriteri tamam da...
Vicdanı olmalı önce...
Türkçe ya da Rumca değil ‘insanlık’ dilinde.