Crans Montana Bekleyişi
Müzakerelerin yapıcı bir şekilde devam edebilmesi ve İsviçre’den nihai anlaşmalar olmasa dahi çalışılabilir bir çerçeve ile dönülebilmesi için Ocak ayındaki konferans öncesi liderlere yapmış olduğumuz bazı tavsiyeleri tekrar etmekte büyük fayda görüyoruz.
Feminist Atölye - FEMA
[email protected]
Kıbrıslı toplumları temsilen Akıncı ve Anastasiadis ve Garantör Devletleri temsilen Türkiye, Yunanistan ve İngiltere Kıbrıs konferansının devamı için Crans Montana’da. Kıbrıs’ta federal çözümü umut edenlerimiz için heyecanla endişenin karıştığı bir bekleyiş. Heyecan çözüme olan inancımızdan ama endişemiz ise bu inancımızı sarsmak için konferans öncesinde kamuoyuna servis edilen ‘bu son şans’, ‘anlaşılmaz ise müzakereler sonlanı’ minvalinde açıklamalar – daha doğrusu ataerkil iletişim modelleri ile uyumlu şekilde ‘güçlü ve sert’ bir resim çizme çabalarıdır.
Eide’nin açıklamalarından da anlaşılacağı üzere bu kadar keskin çıkışların elli yıllık bir geçmişi olan müzakere masasını sona erdirmek gibi bir etki etmeyeceği açıktır. Müzakerelerin yapıcı bir şekilde devam edebilmesi ve İsviçre’den nihai anlaşmalar olmasa dahi çalışılabilir bir çerçeve ile dönülebilmesi için Ocak ayındaki konferans öncesi liderlere yapmış olduğumuz bazı tavsiyeleri tekrar etmekte büyük fayda görüyoruz.
- Bu adada birden fazla toplum olduğunu ve Federal Birleşik Kıbrıs emelimize ulaşmak için tüm toplumların bu çözümü benimsemesi gerektiğini unutmayınız ve müzakere sürecini ataerkil çatışmacı yöntemler ile değil çözüm odaklı, uzlaşmacı ve empati yapabilmenizi sağlayacak yöntemler ile sürdürünüz.
- Bu çözümün siyasal eşitliğe dayalı olmasının dışında evrensel eşitlik ilkelerine uygun bir yaşam sunabilecek bir devlete dönüşmesi gerektiğini ve ırkçılık ve cinsiyetçilik ile de başa çıkabilen bir anayasal düzen tahsis edilmesi gerektiğini unutmayınız.
- Eril düzene has bir ‘blame-game’ yani suçlama oyununun sizi siyaseten doğru kılacağına aldanmayınız.
- Sürecin kazanılması gereken bir savaş ya da bir maç değil ortak bir amaç için gerçekleşmesi gereken karşılıklı bir diyalog olduğunu hatırlayınız.
Bir 20 Haziran daha geride kaldı…
20 Haziran Dünya Mülteciler Günü ülkemizi gene teğet geçerek geride kaldı. Ülkemizde hala çalışır bir mülteci mekanizması yok ve bunun oluşturulabilmesi için herhangi bir siyasi irade de maalesef yok. İç savaş dolayısıyla kendileri yerlerinden olmuş, tecavüze uğramış, öldürülmüş, tutsak edilmiş insanlar ve onların çocukları olarak dünyada aynı muameleye ve çok daha kötüsüne maruz kalmış insanlara kucak açmayı, yeni ve güvende bir hayat kurabilme şansını çok görmekteyiz.
Güvenli olmadığı açıkça bilinmesine dair bu kişileri Türkiye’deki kamplara geri göndermekte, kendilerine suçlu muamelesi yapmakta, neden bu ülkede bulunduklarını ve güvenlik ihtiyaçlarını anlatmak için fırsat bile vermeden sınır dışı etmekteyiz.
Özellikle toplumsal cinsiyet rollerinden ötürü şiddete ve ayrımcılığa maruz kalan kadınların, bir de mülteci olarak iki kez şiddet ve ayrımcılığa maruz kalması kabul edilebilir bir şey değildir. Dünyanın hemen hemen tüm mülteci kamplarında ve yerinden olmuş kişilerin toplu yaşadığı barınma alanlarında kadına yönelik cinsel saldırı suçlarının varlığından söz etmek mümkündür. Kıbrısı’ın kuzeyi gibi mülteci haklarının yerel hukuka eklemlendirilmediği yerlerde böyle kişileri güvensiz ülkelere veya terk ettikleri memleketlerine geri göndererek onları şiddetin kucağına göndermekteyiz. Bu eksikliğin bir an önce giderilmesi ve bütünlüklü bir mülteci politikası oluşturulması için adım atılması gereklidir. Bu politika oluşturulurken de toplumsal cinsiyet eşitliği bakış açısını göz ardı edilmemeli ve mülteci kadınların kadınlık deneyimlerinden kaynaklanan farklı ihtiyaçları olabileceği hatırlamalıdır. Bu politikanın oluşturulması konusunda her geç kalınan dakika adamızın da bulunduğu Akdeniz’de ölüm yolculuğunda kaybettiğimiz her canda bizim de sorumluluğumuz olduğunu unutmamalıyız.
Mülteci Hakları Derneği’nin sözleriyle bitirmek gerekirse: ‘bir gün herkes mülteci olabilir. Sığınmak suç değildir’.
İki Toplumlu Barış Etkinliği gerçekleşti
28 Haziran’da İsviçre’nin Crans Montana bölgesinde yeniden başlayan Kıbrıs Konferansı’na destek vermek ve toplumların çözüm istencini bir kez daha haykırdıkları iki toplumlu etkinlik Lokmacı barikatında gerçekleşti. Birçok örgütün ve bağımsız aktivistin destek verdiği eylem #unitecyprusnow eylemleri dizisinin bir parçasıydı.
Mor Kitaplık
Feminizmi Düşünmek -
Şirin Tekeli – İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları
Feminizmi Düşünmek, Türkiye’de feminist hareketin öncü isimlerinden biri olan Şirin Tekeli’nin dönemlere ayırıp, bir araya getirdiği yazılarından oluşuyor. Kendisini “feminist kadın hareketinin en yaşlı üyelerinden biri” olarak tanımlayan Doç. Dr. Tekeli, YÖK’ün kurulmasından sonra üniversiteden istifa ederek, oluşmaya başlayan yeni kadın hareketinin bilfiil içinde oldu.
Kadın hareketinin 80’lerdeki eylem yıllarını, 90’lardaki örgütlenme aşamalarını yaşadı; eylem içinde olduğu yıllarda toplumun her alanında hareketin temsilciliğini yaptı, değişik platformlarda Türkiye’deki kadın sorununu tüm boyutlarıyla dile getirdi. Mor Çatı Sığınmaevi Vakfı’ndan KA-DER’e; Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı’ndan Winpeace Türk-Yunan Kadınları Dostluk Girişimi’ne kadar uzanan birçok kadın örgütlenmesinin kuruculuğunu yaparken, bu örgütlerin eylemlerinde de bir aktivist olarak yeralan Şirin Tekeli’nin bu kitaptaki yazıları bu anlamda da tarihe tanıklık ediyor.
Tekeli, bu kitapla neyi amaçladığını ise şöyle anlatıyor: ”… neredeyse kırk yıllık bir döneme tanıklık etmek istedim. Tarihe meraklı genç okurların ilgisini çekebilir diye düşünüyorum. Bu umutla hepinize ‘eleştirel’ gözle okumalar yapmanızı öneriyor; kadınların kaderini değiştirmekte bana göre tek güç olan feminizmle dostça bir ilişki kuracağınızı umuyorum.”
Düşündüren Çizimler
Emilio Moralez Luis’in, UN Women (BM Kadın) tarafından 2015 yılında düzenlenen yarışmada birinci gelen çizimi.