Crans Montana Konferansı ve Sonrası
Crans Montana’da kurulan iki müzakere masasında taraflar ellerini açmamaya özen gösterdiler ve ilk adımın “öteki” taraftan gelmesini beklediler
Niyazi Kızılyürek
Crans Montana’da gerçekte ne olup bittiğini belki de hiç bir zaman öğrenemeyeceğiz veya çok geç öğreneceğiz. Tarafların karşılıklı suçlama oyununda savurdukları salvolar ortalığı toza dumana boğuyor ve gerçek bilgilerin gün ışığına çıkmasını engelliyor. BM’nin olayların seyrini, kimin ne önerdiğini, yazılı önerilerin yanı sıra, sözlü olarak ne söylediklerini net olarak ortaya koyacağına pek inanmıyorum. BM’nin buna muktedir olduğunu düşünmüyorum. Fakat Eide’nin 18 Temmuz gününde New York’ta yaptığı açıklamalardan anlaşılan odur ki, ortada herkesin sorumlu olduğu kolektif bir başarısızlık var.
Aslında net bilgiler edinmek için BM’yi beklemeye gerek yok! Söz konusu olan bu ülkenin ve insanlarının kaderidir ve yurttaşların kendilerini ilgilendiren bu yaşamsal konuda kesin ve doğru bilgi sahibi olmaları en doğal haklarıdır. Bunu da iki lider yapmalıdır. Birbirlerini suçlamak yerine, ne olup bittiğine dair somut bilgiler paylaşmalı ve yurttaşlara kendi değerlendirmelerini yapma imkanı sunmalıdırlar.
Ben çeşitli kaynaklardan derlediğim bilgileri burada paylaşmak istiyorum. Karartma ve çarpıtma uzmanlarının at oynattığı bir ortamda doğru bilgiye ulaşmak kolay değildir. Dolayısıyla, okuyuculardan ricam, burada yazılanları eleştirel bir süzgeçten geçirerek okumalarıdır...
Sanırım, herkesin üzerinde hemfikir olduğu bir nokta var: Crans Montana’da kurulan iki müzakere masasında taraflar ellerini açmamaya özen gösterdiler ve ilk adımın “öteki” taraftan gelmesini beklediler. “Önce Sen, Yok Sen...” oyunu oynarken, BMGS Antonio Gutteres tarafların ellerini ve/veya ağızlarını açacakları bir formül buldu (sanki bu formülü kendilerinin bulması zormuş gibi).
Gutteres çerçevesinde neler var?
30 Haziran günü Gutteres taraflara bir müzakere çerçevesi sundu ve bu çerçeve içinde müzakere etmelerini istedi. Gutteres çerçevesinin temel maddeleri şöyledir:
-Kıbrıs’ta bütün Kıbrıslıların kendilerini güvende hissedecekleri yeni bir garanti sistemine ihtiyaç vardır. Mevcut garanti sistemi devam edemez.
-Bulunacak çözümün uygulanmasını sağlama alacak bir mekanizmaya ihtiyaç vardır. Bu mekanizma içinde yabancı ülkeler de olabilir ama mevcut garantörler olamaz.
-Çözümün ilk gününde yabancı askerlerin sayısında önemli azalma olacaktır. Askerlerin ayrılma takvimi ve İttifak Antlaşması çerçevesinde kalacak askerlerin ilelebet mi yoksa bir süre sonra gözden geçirilecek şekilde mi adada kalacakları, en üst düzeyde (başbakanlar düzeyinde) ele alınmalıdır.
-Türk tarafı daha önceden sunduğu haritada bir ayarlama yaparak, bazı yerler konusunda Kıbrıslı Rumların pozisyonuna gelmelidir. (Burada açıkça Omorfo/Güzelyurt kast ediliyor)
-Kıbrıslı Rumlara verilecek bölgelerde uygulanacak mülkiyet rejiminde, yüzde yüz olmasa da ilk söz tapu sahibine verilmelidir. Diğer bölgelerde, yani oluşturucu Türk devletinde yüzde yüz olmasa da ilk söz hakkı kullanıcıya verilmelidir.
-Çözümden sonra Türkiye vatandaşlarının eşit muamele talebi konusunda, Yunanlı yurttaşların adadaki varlığı oranında adil bir uygulamaya gidilmelidir.
-Kıbrıs Türk toplumunun etkin katılım talebi, yani federal organlarda en az bir Kıbrıslı Türk’ün olumlu oyu ve 2-1 temelinde dönüşümlü başkanlık ele alınmalıdır.
Ne var ki, Gutteresin çizdiği çerçeveye rağmen 30 Haziran ve 6 Temmuz tarihleri arasında geçen sürede tarafların Gutteres çerçevesi içinde hareket etmedikleri anlaşılıyor. Bu yüzden Antonio Gutteres yeniden Cras Montana’ya gitti ve 6 Haziran’da başlayan ve 7 Haziran sabahına kadar sarkan o kritik görüşmelere katıldı.
İlginç bir yöntem izleyerek, tarafların hangi konularda açılım yapmak ama “öteki” tarafa söylemek istemediklerini, kendisine söylemelerini istedi.
Türkiye dışişleri bakanı Mevlut Çavuşoğlu, 6 Haziran günü öğleden sonra, yani kritik akşam yemeğinden önce, Antonio Gutteres’e sözlü olarak Türk tarafının tek yanlı müdahale hakkını terk etmeye ve garantiler konusunun görüşülmesine hazır olduğunu belirttiği ileri sürülüyor. Çavuşoğlu, ayrıca, garantiler konusunda kurulacak mekanizmanın Kıbrıslı Türklere güven vermesinin önemli olduğunu ve bu mekanizma içinde Türkiye’nin de mutlaka yer alması gerektiğini belirtmiş...
Askerler konusunda ise, adada 1800 Türk askerinin konuşlandırılması ve bunun 15 yıl sonra gözden geçirilmesini talep etmiş. Fakat hararetli tartışmaların yaşandığı akşam yemeğinde, Çavuşoğlu Gutteres’e önceden sözlü olarak yaptığı önerilerin kağıda dökülmesini reddetmiş. Antonio Gutteres tarafların pozisyonlarını kağıda dökerken Türk dışişleri bakanı Türkiye’nin tek yanlı müdahale hakkından vazgeçtiğini söylemediğini ileri sürmüş. Gutteres, “belki yanlış anlamışımdır” diyerek duyduklarını ya da duymuş olduğunu var saydıklarını yazmaktan vaz geçmiş.
Bu durumda, Türkiye’nin sunduğu tek yazılı öneriler, Konferansın başında BM Genel Sekreter Yardımcısının sorduğu üç soruya verilen yanıtları içeren belgede yazılanlardır.
Türkiye’nin Yazılı Önerileri
-Garanti Antlaşması oluşacak yeni duruma uygun gale getirilmeli. İttifak ve Garanti Antlaşmaları oluşacak yeni duruma uyarlanmalı ve bir ek protokolle anlaşmaya dahil edilmeli.
-Askerlerin geri çekilmesi ve Garantiler konusunda son tarih değil, gözden geçirme tarihi belirlenmeli.
- Bir İzleme Komitesi kurulmalı.
- Garanti Antlaşması, üç dönem cumhurbaşkanlığından sonra, yani 15 yıl sonra gözden geçirilmeli.
- Çözümden sonra, önemli oranda Türk askeri adadan çekilecek ve daha sonra aşamalı olarak çekilmeye devam edecek. Sonunda da bir miktar Türk askeri adada ebediyen kalacak.
-Toprak konusu daha sonra görüşülmeli.
Bu yazılı önerilerin Gutteres çerçevesi dışında olduğu aşikardır. Sözlü olarak yapılan taahhütlerde durum farklı olabilir. Ama bunu bilebilecek durumda değiliz.
Kıbrıs Türk Tarafının Önerileri
Mustafa Akıncı, Gutteres çerçevesini kabul ettiğini belirtip, dönüşümlü başkanlık ve etkin katılım konularındaki talebini dile getirdi ve toprak konusunda bölge ismi vermeden Kıbrıs Rum tarafını tatmin etmeye hazır olduğunu ima etti. Adaya gelecek her Yunanistan vatandaşına karşılık bir Türk vatandaşının da gelme hakkını savundu. 1960 Antlaşmalarının (Garanti ve İttifak Antlaşmaları) gözden geçirilmesini kabul etti ve Türkiye’nin garantörlüğünün bir süreliğine devam etmesini istedi. Türk askerleri konusunda, bir miktar askerin adada kalmasını ve bunun 15 yıl sonra gözden geçirilmesini önerdi. Askerlerin adadan ayrılma takviminin ve kalacak asker sayısının en üst düzeyde karar bağlanmasını savundu. Kurulacak mekanizmaya Türkiye’nin de katılmasını talep etti.
Kıbrıs Rum Önerileri
Nikos Anastasiadis son güne kadar öneri yapmaktan kaçındı. Antonios Gutteres’in geleceği kesinleşince, 5 ve 6 Temmuz’da olmak üzere, iki ayrı yazılı belge sundu. İçerikleri özetle şöyle:
-Çözümle beraber Garanti ve İttifak antlaşmalarına son verilmeli. Yeni bir garanti sistemi kurulmalı ve tek yanlı müdahale hakkı olmamalı. Ayrıca, Federal Kıbrıs, Yunanistan ve Türkiye arasında Dostluk Antlaşması imzalanmalı.
-BMGS’nin önerisinde öngörüldüğü gibi, yeni bir güvenlik sistemi kurulmalı ve çözümün uygulanmasını izleyen ve denetleyen komiteler oluşturulmalı. Türkiye, bu komitelerde danışman olarak yer alabilir ama denetleyici olarak yer alamaz.
-Cumhurbaşkanı ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı, uygulamada ortaya çıkan olası sorunlar konusunda BMGS’yi bilgilendirebilir. BMGS de elindeki yetkilere göre tavır alabilir.
-Askerler 18 aylık bir takvim çerçevesinde adadan uzaklaşmalı.
-Harita Kıbrıs Rum tarafının talepleri doğrultusunda yeniden ayarlanmalı ve Güzelyurt ile kıyı şeridinin %50’si Kıbrıslı Rumlara bırakılmalı.
- Kıbrıs Rum tarafı Kıbrıs Tük tarafının etkin katılım konusundaki taleplerini görüşmeye hazırdır:
a) Toplumların temel çıkarlarının söz konusu olduğu organlarda bir Kıbrıslı Türk’ün olumlu oyu aranmalı. Tıkanma durumunda, tıkanmaları aşacak bir mekanizma devreye girmeli.
b) Cumhurbaşkanı ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı tek liste ve ağırlıklı oy sistemiyle 2-1 oranında görev yapacak şekilde seçilmeli.
-Türk ve Yunan yurttaşları adada bire dört oranında bulunabilirler. (Bu, Talat ve Hristofyas arasında varılan mutabakattı.)
TIKANIKLIK NEREDE YAŞANDI?
Tıkanıklığın iç konulardan çok, garantiler ve adada kalacak askerler konusunda yaşandığı anlaşılıyor. Türk tarafı bu konuların başbakanlar düzeyinde görüşülmesini desteklerken, Nikos Anastasiadis ve Nikos Kotzias buna karşı çıktılar. Bazı kaynaklar, Yunanistan başbakanı Alexis Çipras’ın, Türkiye başbakanı Binali Yıldırım ile iyi ilişkiler içinde olduğunu ve böyle bir görüşmenin olumlu sonuçlar doğurabileceğini söylediğini ileri sürüyorlar. Fakat Anastasiadis ve Kotzias’ın itirazları üzerine Çipras müzakerelere katılamadı. Bu da Konferansın başarısız olmasının nedenlerinden biri olarak gösteriliyor.
Özetlersek, Cras Montana Konferansı özellikle garantiler ve askerler konusundaki görüş ayrılıkları yüzünden sonuçsuz kaldı.
Türk tarafı yazılı önerilerinde 1960 garanti Antlaşması’nın -ki bu tek yanlı müdahale imkanını da barındırıyor- bir süre daha devam etmesini ve sonra gözden geçirilmesini benimsedi. Fakat öyle anlaşılıyor ki, sözlü istişarelerde tek yanlı müdahale hakkından geri adım atabileceğini ima etti ama adada kalacak Türk askerlerinin sonsuza kadar kalmasında ısrar etti. Ayrıca, bu konunun başbakanlar düzeyinde ele alınmasını istedi.
Nikos Anastasiadis ve Nikos Kotzias ise adada kalacak az sayıda Türk askerlerinin bir süre sonra temelli olarak ayrılmalarında ısrar ettiler. İkisi de el ele vererek Yunanistan başbakanı Aleksis Tsipras’ın Konferansa katılmasını ve başbakan Binali Yıldırım ile görüşmesini engellediler. Çipras’ın da liderlik sergilemediği belirtilmelidir.
Kısacası, Anastasiadis yapıcı önerilerle çözüme doğru önemli bir hamle yaparken, öte yandan da adada kalacak Türk askerleri konusunda katı bir tavır içine girdi. Başka türlü söylersek, Kıbrıs Rum tarafı “Kıbrıslı Türklere her şey, Türkiye’ye hiçbir şey” taktiği uyguladı ki, bunun çok gerçekçi bir yaklaşım olduğu söylenemez. Türkiye’nin çözüm fotoğrafının bir yerinde yer almadan çözüm olabileceğini düşünmek, ülkenin yakın tarihi ve genel koşullarıyla bağdaşmaz.
Şimdi açıklığa kavuşturulması gereken en önemli konu, Türkiye’nin Garanti Antlaşması ve haliyle tek taraflı müdahale hakkından vaz geçmeye hazır olup olmadığıdır. Eğer Türkiye bu konuda kararlı adımlar atmışsa veya atarsa, Anastasiadis adada konuşlandırılacak 650 kişilik Türk Alayı konusunda inadını sürdüremez ve zor duruma düşer. Yok eğer, Türkiye bir yetkilinin söylediği gibi, hem adada “forever and ever”, yani sonsuzluğa ve ebediyete kadar asker bulundurmak, hem de Garanti Antlaşması’nın devamını talep ediyorsa, bu, Gutteres çerçevesi dışında kalan ve kabul edilebilir olmayan bir pozisyondur.
Ve Sonrası
Eide’nin açıklamaları başarısızlıkta sorumluluğu ortak olduğuna işaret ediyor. Aynı zamanda, tarafların bugüne kadar sağladıkları önemli görüş birlikteliklerini korumaları ve özünde Cras Montana’da kaldıkları yerden müzakerelere devam etmelerini söylüyor.
Türkiye’nin alelacele BM parametrelerini artık geçersiz ilan etmesi ve B ve C planlarından söz etmesi, talihsizlik olmuştur. Federal Devlet fikrine dayalı çözüm arayışlarının ömrünü tamamladığı yönündeki açıklamalar gerçekçi olmadığı gibi, Kıbrıs Rum tarafındaki Ret Cephesine yaramaktan başka bir işe yaramıyor ve Türk tarafının niyetleri konusunda soru işaretleri oluşmasına yol açıyor.
Kıbrıs Rum Ret Cephesi de Cras Montana sonrasında “haklı çıktığını” ileri sürerek yeni bir stratejiden söz ediyor. Bu görüşün gerçekçilikle ilgisi yoktur.
Kıbrıs Rum tarafının, özellikle Anastasiadis ve çevresinin Kıbrıslı Türkleri, Türkiye ve Kıbrıs Rum toplumu arasında “tercih yapmaya” zorlayan sözleri son derece yersizdir. Kıbrıs’ta barış, Federal Kıbrıs, Türkiye ve Yunanistan üçgeninde yakın işbirliğine yol açacaktır. Barış, bu sorunlu üçgeni bir işbirliği alanına dönüştürecektir. Türkiye’yi bu tablonun dışında tutmaya çalışmak, anlamsız olduğu kadar, coğrafyanın ve tarihin dikine gitmektir.
Yunanistan başbakanı Aleksis Cipras’a da önemli görevler düşmektedir. Nikos Kotzias’ın zaferden dönmüş muzaffer komutan edasıyla konuşmasın ve “Sıfır Türkiye” politikasında ısrar etmesinin önüne geçmelidir.
Son olarak, AKEL’in tutumuna bir göz atalım. AKEL, Genel Sekreteri Andreas Kiprianou’nun ağzından Cras Montana başarısızlığından ağırlıklı olarak Türkiye’yi sorumlu tuttuğunu açıklıyor. Fakat aynı zamanda, Nikos Anastasiadis’in çözüme odaklı bir angajmanın içine girmediğini söylüyor. AKEL, müzakerelerin kaldığı yerden bir an önce devam etmesini savunuyor ve tarafların bu konuda ortaya somut çaba koymalarını talep ediyor. Ayrıca, Nikos Anastasiadis ve çevresinden farklı olarak, Kıbrıslı Türkleri “tercih” yapmaya zorlamak yerine, Kıbrıs Türk toplumu ile yakın istişare içinde olunması lazım geldiğine özellikle vurgu yapıyor. Kanaatimce, doğru olan budur.