CTP Başkanının Ankara Ziyaretine Dair…
Bu hafta başında CTP Başkanı Erhürman, CTP Dış İlişkiler Sekreteri Toros ile Ankara’ya iki günlük ziyaret yaptı; AKP Başkan Vekili, CHP Genel Başkanı ve TOBB Başkanı ile temas ve görüşmelerde bulundu… Tarafların yaptığı açıklamalardan bu temas ve görüşmelerin olumlu geçtiği anlaşılmaktadır.
İç siyasetimizde ise bu ziyaret sağ partilerde tedirginlik yarattı… Önümüzdeki yıl Cumhurbaşkanlığı (CB) seçimleri var, büyük bir olasılıkla genel seçimler de olacak. Çeşitli kamuoyu yoklamalarında CB seçimlerinde Erhürman, genel seçimlerde de CTP seçmenlerin önemli bir çoğunluğunun desteğini ve oyunu alacağı ve seçimleri kazanacağı görülüyor. CTP heyetinin Ankara’da AKP tarafından da hoş karşılanması, görüşmelerin olumlu geçmesi sağ partilerin önemli bir tezini çöpe attı… Hani derlerdi ya, “Üç yıl önce KKTC Meclisi’nde CB Erdoğan’nın konuşması oturumuna katılmadılar ya, o gün – bu gün AKP CTP’yi istemez”, böyle bir durumun olmadığı görüldü… Bu gelişme üzerine sağ partilerin başka bir sav ile CTP’nin AKP nezdinde itibarını sarsma denemesi var… Sürekli soruyorlar, 20 Temmuz’da KKTC’ye gelecek olan CB Erdoğan’ın KKTC Meclisi’nde yapacağı konuşmanın oturumuna CTP katılacak mı? Buna elbette CTP’nin yetkili organları karar verecek; karar vermek için de hem üç yıl öncesini hem de bugünden sonrasını değerlendirip bir karar verecek… Hem deneyimlerin, yaşananların öğretileri ile hem de Kıbrıs sorununda başlatılmaya çalışılan BM Ölçütlerinde federal çözüm sürecinin geleceğine dair siyasi stratejileri planları ile bir karar verecekler… Bugünkü konjonktür Kıbrıs sorunu çözüm süreci bağlamında çok hassas ve önemlidir ve CTP’nin organlarının üreteceği kararların bu bilinçle yapılacak siyasi tahliller sonucunda alınacağını söylemek yanlış olmayacaktır
Sağ siyasetin derdi Kıbrıs sorununun yarattığı mevcut statükonun devamını sağlamak… “Anavatan Türkiye” edebiyatı yaparlar ya, mevcut statükonun devamının Türkiye’ye zarar verdiğine ve vereceğine dair umurları yok… Statüko sevdası Anavatan sevdasını yener… Dolayısıyla, bu CTP, AKP ve CHP ile iyi ilişkiler ve iletişim kurabiliyorsa, bu CB Erdoğan da Kıbrıs sorununun çözümü için Annan Planı döneminde yaptığı gibi yapmaya hazır olduğunu söylüyorsa statükonun devamı tehlikededir, BM Ölçütlerinde çözüm gündemdedir demektir. Bu durumda Kıbrıs sağ partilerinin yağacağı milliyetçi ve şoven söylemlerle BM Ölçütlerinde çözümün Türkiye kamuoyunda lanetlenmesi, bu çözüme eğilim gösteren hükümetlerin de bu lanetlenmeden kısmetini alması… Ancak, halen hafızalardadır ki, bunu deneyen Denktaş’a “Git de kendini halkını ikna et” demişti dönemin AKP hükümeti başbakanı… KKTC sağ siyasetinin CTP heyetinin Ankara ziyaretinden hoşnutsuzluğunun geri planında bunlar var… Statükonun sona ereceğinden korkuyorlar…
Bu ziyareti eleştiren, horlayan ve dahi CTP’yi AKP’ye biat ediyormuş gibi göstermek isteyen sol radikal gruplar da var… Onlar CTP’yi, AKP’ye yanaşmakla ve BM Ölçütlerinde federal çözümden uzaklaşmakla eleştiriyor. Analitik irdeleme yapılırsa şöyle bir rol dağılımı yapıldığı görülebilecektir: CB Erdoğan 2-Devletli Çözüm söylemini CB Tatar’a ve KKTC sağ siyasetine söyleterek onlara kötü polis rolünü vermiş, kendisi de elini taşın altına koyacağını tekrarlayarak iyi polis rolünü oynamaktadır. CB Erdoğan’nın bu rol dağılımından esas nemalanan taraf da BM Genel Sekreteridir (BMGS). Hani o BM’nin Annan Planı’nı ve Crans-Montana Konferansı’nı başarısızlığa gark eden Kıbrıs Rum tarafı var ya, BMGS onlara BM’nin üçüncü girişimini de ‘Battal’ ederlerse, Türk tezinin önünün açılacağını kapalı kapılar arkasında ve diplomatik olarak söylemeye zemin bulmuştur. Böylesine bir konjonktürü Kıbrıs Türk Çözüm ve Barış Güçleri mutlaka fark ediyordur. Radikal sol unsurların ise CTP karşıtlığında yoğunlaşan söylemler ile bu konjonktürü ret ve inkâr ediyor olmaları kendi siyasal duruşları ile çelişmektedir.
CTP AKP ile görüştü diye, sanki de AKP’ye biat etmiş gibi lanse etmek CTP’ye güveni sarsmaya yöneliktir; bu aslında kendi özgüvenlerinin zayıflığının bir işaretidir. CTP AKP ile ilk defa iletişim içine girmedi, ilk defa görüşmedi; taraflar kendi siyasi duruşlarında değişiklik yapmadı. AKP Hükümeti CTP başkanlığında kurulan 4’lü Koalisyon Hükümeti’ne finansal katkıda bulunmadı; CTP’de de biat etmek gibi bir eğilim olmadı. AKP son KKTC CB seçimlerinde Tatar’ı destekledi, CTP “Niye bizi desteklemiyorsunuz?” diye AKP’ye sitem etmedi, konu dahi etmedi. Ve o seçimin ikinci turunda Tatar’ın Akıncı’ya attığı fark, seçimi boykot eden sol radikal unsurlara dahil seçmenlerin sayısından çok daha azdı… CTP’yi AKP’ye yakınlaşıyor diye eleştirenler AKP’nin adayı Tatar’ın CB seçimlerini kazanmasına dolaylı katkı koyanlardır.
Ne eğri oturacağız ne de doğruyu konuşmaktan kaçınacağız… Kıbrıs sorununu BM Ölçütlerinde çözmek için doğrudan Kıbrıslı taraflar ödevlidir ama üç garantörün de katkısı ve katılımcılığı olması gerekmektedir. Bunun için de Kıbrıs Türk federalistleri ve onların siyasi parti örgütleri Türkiye’yi bu süreçlerden ret ve inkâr ederek bir sonuca varamayacaktır; zaten onlar ne kadar ret ve inkâr etse de uluslararası toplum Türkiye’yi taraf olarak konumlandırmaya devam edecektir. Önemli olan Kıbrıslı tarafların diğer üç taraf ile de iyi bir iletişim içinde olabilmesidir.
Dolayısıyla, Erhürman’ın Ankara ziyaretini sağ ve sol radikal grupların CB seçimlerine yönelik yorumlaması CTP’nin bu gibi temaslardan, girişimlerden ve çalışmalardan kaçınmasını yaratamayacaktır. CTP’nin tarihi Kıbrıs adası için doğruyu yapmak ve her şartta bundan vazgeçmemek ile ilgili olay ve olgularla, deneyimlerle zengindir. Ve eğer 54 yıldır kurulu düzene muhalif siyasi parti olarak tüm ateş çemberlerinden geçip ayakta kalmayı başarmışsa, siyasi ideolojisinden neşet eden vizyon ve ilkelerinden sapmamasındandır. CTP’ye AKP ile görüştü diye farklı bir imaj çizmek haksız ve hatalı bir gayret olacaktır; şimdiye kadar bunun denemesi çok oldu, hiç tutmadı.
Erhürman’ın son Ankara ziyareti Kıbrıslı Türkler için ve Kıbrıs sorunu çözüm süreci için bir gereklilikti; geleceğe dair umutlar daha güçlüdür şimdi…