CTP-BG Başkanı Talat’ın Mülakatı ve CTP Tabanının Tik Tak Sesleri
CTP-BG Başkanı Talat’ın Mülakatı ve CTP Tabanının Tik Tak Sesleri
Mertkan Hamit
[email protected]
CTP-BG Genel Başkanı Mehmet Ali Talat, Kathimerini gazetesine bir mülakat verdi. (i) Bence mülakatında federalizmi anlama biçimine, çözüm müzakerelerine ve Kıbrıs’ta barışa yönelik anlayışına dair önemli ipuçları yer aldı. Bir parti başkanı olarak, toplumu temsil ediyor gibi bir dille verilen mülakatta, halk tarafından seçilmemiş, demokratik meşruluğu tartışmalı olacak biçimde halk adına konuşmasını her ne kadar sakıncalı bulmuş olsam da, esas değinmek istediğim, mülakatın içeriğine yönelik daha teknik bir tartışmayı ortaya koymaktan ibarettir.
Eleştirel bir tonda olacak bu yazıda, öncelikle belli başlı noktaları en başta vurgulamak önemlidir. Öncelikle, Mehmet Ali Talat’ın kendi görev süresi sırasında mevkidaşı Hristofiyas ile sağladığı yakınlaşma kağıtları, hâlâ sorunun çözümüne yönelik sürdürülen müzakerelere ilişkin değerli belgelerdir. Aynı zamanda Sayın Talat’ın Kıbrıs sorununa yönelik derin bir bilgi birikimi olduğunu da teslim etmemiz gerekmektedir.
Ancak, Talat’ın Kathimerini gazetesine verdiği mülakat, ciddi biçimde endişelenmeme sebep olmuştur. CTP-BG tabanı da parti başkanı Mehmet Ali Talat’ın anladığı biçimde federal çözüme yaklaşıyorsa, CTP’nin müzakere sürecini desteklemesi bir tarafa, etkisiz bir güç ya da köstek olacağı kuşkusu güçlenmiştir. Bu noktada, mülakatta öne çıkan belli başlı hususları derinlemesine incelemekte yarar var. (ii)
Talat mülakatında dört önemli noktadan bahsetmiştir. Bu yazının kapsamında, özellikle iki konuyu ele alacağım. Bunlar:
1- “Constituent state” ifadesinin Türkçede, devletçik veya eyalet değil “kurucu devlet” olarak çevrildiğini ve bir devlet yapısının söz konusu olduğunu dile getirdi. (…) Talat, şu anda Kıbrıs’ta federasyonu oluşturacak iki ayrı devletin bulunduğunu savunmadıklarını, ancak çözümün ardından adada siyasi eşitlik ilkesine dayalı iki devletin bulunacağını ifade etti. Çözümden sonra adanın kuzeyinde kurulacak devlet veya devletçiğin, KKTC’nin doğal devamlılığını mı teşkil edeceği şeklindeki soru üzerine, Talat “Bu gerçekliği göz ardı edemeyiz. Kıbrıslı Rumların bu gelişmeyi kabul etmesi gerekecek, başka bir çözüm yok” yanıtını verdi.
2- Talat açıklamasında ayrıca Kıbrıslı Türklerin, Kıbrıs Türk toplumunun kurucu devletçik veya kurucu eyalet ifadesini kabul etmesinin söz konusu olmadığını; bunun çoğu Kıbrıslı Türk tarafından siyasi statünün azaltılması olarak yorumlandığını; Kıbrıs sorununun çözümünün Kıbrıslı Türklere federal devletin kendi devletleri olduğu izlenimini vermesi gerektiğini vurguladı.
Birinci alıntıdan başlarsak, Talat’ın ortaya koyduğu ‘constituent state / kurucu devlet’ ilkesini netleştirmek gerekir. Her ne kadar öncesinde KKTC’yi devlet olarak görmediğini ifade etse de, ada birleştiğinde oluşturulacak olan kurucu devletin ‘devlet olacağı’ iddiasının / temennisinin siyasi ve hukuki bağlayıcılığını da tartışmak elzemdir.
Devletçik / eyalet ile devlet arasında önemli farklılıklar vardır. ‘Bürokratik ya da yönetimsel açıdan Sağlık Bakanlığı binamız var onu yıkmayacağız, onu Kıbrıs Türk oluşturucu devleti sağlık bakanlığı binası yapacağız' diye bir iddia ile kurucu devletin devlet olduğunu ya da bunun KKTC’nin devamı olduğunu söyleyebilirsiniz. Ancak bu ucuz pragmatist söylem, maalesef hukuki çerçevede yeterli değildir. Ayrıca Kıbrıs’ta federasyon, KKTC’yi meşrulaştırmayacaktır. Eğer bir yapının, devlet olduğuna dair bir açıklama ya da yasal zemin arıyorsanız, bunu Kuzey Kıbrıs gerçekleri ile değil, uluslararası hukuka referans vererek yapabilirsiniz. Devlet olabilmenin temel kriteri, ‘egemenlik icra edebilmesi’ ile ilintilidir.
Uluslararası hukuk ve BM kararlarına göre Kıbrıs’ta federal bir devlet kurulmasına yönelik temel ilkelerden biri, ‘iki bölgeli, iki toplumlu’ federasyondur. İkinci nokta (ki bu nokta Sn. Talat ile Sn. Hristofiyas’ın imza attığı belgelerde de mevcuttur) tek egemenliğin yani egemenliğin ‘Federal Devlete’ ait olacağına dair kabuldür. Egemenliğin federal devlette olduğu, yetkilerin ise federal devlet ile ‘oluşturucu devletler’ üzerinden yürütülmesinin, oluşturucu devletleri ‘devlet’ yapıp yapmadığı tartışma konusudur.
Müzakereci Özdil Nami ve Cumhurbaşkanı Sayın Mustafa Akıncı’nın müzakerelerde izlediği süreçte, egemenliğin paylaşılması noktasında yetkilerin (residual power) nasıl bölüşüleceğine yönelik pozisyon önemlidir. Gevşek federatif model gereği, ‘artık yetkiler oluşturucu devletler arasında paylaştırılır’ ilkesi müzakerelerde tarafların genel pozisyonudur. Ancak gevşek federasyon ‘tek başına egemenlik icra etme, dışarıda ‘tanınma’, kendi başına ‘uluslararası anlaşma imzalama’ gibi yetkileri oluşturucu devletlere vermemektedir.
Başka bir deyişle federal birimler, içeride icra ettiği gücünü federal devletin egemenliğinden alır ve federal devlet dışında bu egemenliği uygulaması mümkün değildir. Bu da Talat’ın oluşturucu devletin “bir devlet olduğu” iddiasını tartışılır kılar. İki Toplumlu İki Bölgeli Federasyonun temelinde, oluşturucu devletlerin ayrılma gücü de yoktur. Eğer federe birim/kanton/oluşturucu devlet eş derecede bir devlet olsaydı, böyle bir yasaklama da mümkün olmaması gerekirdi.
Ayrıca devlet olabilme ilkeleri ile ilgili bir diğer referans noktası, Montevideo Konvansiyonu’dur. Buna göre egemen olan devletin, devlet olma kriterleri 4 ana ilkeye bağlanır. Bunlar:
1- Kalıcı bir nüfus
2- Tanımlanmış sınırlar
3- Bir hükümet
4- Diğer egemen devletlerle ilişkiye girebilecek kapasiteye sahip olması ön görülür.
Bu durumda, oluşturucu devletin iç-egemenliği olsa da federal birliktelik dışında icra edebileceği bir egemenliği olmayacağından, Montevideo Konvansiyonu’nun tüm parametrelerine dayanamayız. Oluşturucu devletin ‘diğer egemen devletlerle ilişkiye girebilecek kapasite olmaması’, oluşturucu devletin uluslararası hukuk tarafından tanımlandığı biçimde bir ‘devlet’ olamayacağını da ortaya koymaktadır. Yani siz ona ‘devlet’ diyebilirsiniz ama o ‘devlet’ devlet özelliklerine sahip olmaz.
Ayrıca, constitutive / oluşturucu (çeviri MH) yaklaşıma göre devlet olma kriteri, diğer egemen devletler tarafından kabul görme / tanınıyor olma ilkesine bağlanmıştır. Kurulacak olan federal devlette, oluşturucu devletlerin federal devletin dışında tanınmayacağını ortaya koyduğumuzda, bunu iddia etmek doğru olmaz. Buna benzer bir noktada Crawford (The Creation of States in International Law, 2006), -‘federal birimler’ uluslararası hukuktaki kendi pozisyonlarını kaybeder, onun yerine ‘federal birlik’ tek başına bir birim olarak uluslararası hukukta egemen ‘devlet’ olarak görülür- açıklaması yapar. (iii)
Adını koymakta yarar var: Oluşturucu devletlere devlet niteliği vermek, iki toplumlu iki bölgeli federasyon yerine, çözümden sonra ‘iki toplumlu iki bölgeli ve iki devletli’ bir yapının kurulacağını iddia etmek anlamına geliyorsa, bu ne uluslararası hukuka uygundur ne de sürdürülen müzakerelerde liderleri güçlendirmeye yönelik yapıcı bir açılım sağlar. Bu noktada Talat’ın ‘şu an iki devlet iddiasında olmadığı’ ancak ‘çözümden sonra iki devletin’ kurulacağı iddiası kesinlik taşımamaktadır. Böyle bir açıklama yapmak, özellikle Kıbrıs Rum toplumunun hassasiyetlerini ve iki tarafın evet demesi gerektiğini hesaba kattığımızda da sakıncalıdır.
İkinci noktada ise, Talat kendi görüşünü güçlendirmek için ortaya başka bir iddia atıyor. Siyasi eşitliği iki devletin eşitliği olarak anlamlandırıyor. Oysa ki siyasi egemenlik, eşit Kıbrıs toplumlarının ‘toplumların eşitliğinden’ yükselerek ortaya çıkan bir kavramdır. (Eroğlu ve Anastasiadis 11 Şubat 2014 Ortak açıklama Madde 3) Toplumların eşitliğinin meşrulaşarak bunun kurumsallaşması; temsiliyet düzeyinde iki tarafın da birbirine eşit olarak, federal devlette yer alacağı anlamına gelmektedir.
Ayrıca oluşturucu devletin ‘tam bir devlet gibi’ anlaşılmasına yönelik kuşku sonucunda, KKTC’de yaşayan insanların ‘egemen bir devlette’ yaşıyormuş da, bir anda egemen olmayan bir devletin vatandaşı olacaklarmış gibi taviz verilerek oluşan bir ‘statü’ şeklinde ortaya konulan anlayış, içinde hatalar barındırır.
Oysa ki, AİHM KKTC’yi ‘Türkiye’nin alt yönetimi’ olarak tanımlamakta; egemenliğe sahip olmayan, bağımsızlığı kabul görmeyen, koşullar gereği ortaya çıkan kendine özgü bir yapı olarak görmekte ve uluslararası olarak bir devlet olarak tanımamaktadır.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vatandaşları, oluşturucu devletin ortaya çıkmasıyla birlikte, niteliksel olarak meşru yetkilere sahip ve uluslararası hukukun bir parçası olan Federal devleti oluşturan yapının hem iç vatandaşı hem de federal öznesi haline gelecekse, bu hassasiyetin anlamı nedir? Kıbrıslı Türklerin federal devleti benimsemeyeceğine yönelik mesaj vermek, Kıbrıslı Türkleri ‘ayrılıkçı unsurlar’ olarak lanse etmekle eş değer değil midir? Bir taraftan çözüm istiyoruz derken, kendi kendini ayrılıkçılığa yönelik unsurlar aracılığıyla ortaya koymayı tutarsızlık olarak görmekteyim.
Ayrıca, Kıbrıslı Rum toplumunun malum sebeplerden ötürü, etkin olarak Kıbrıs Cumhuriyetini yönetmelerinden kaynaklanan vatandaşlık ve egemenlik anlayışlarının federe devlet vatandaşlığına dönmesi, Kıbrıslı Türkler için ‘sözde’ olan durumun ‘gerçekte’ olması anlamını taşımaktadır. Yani biz haksız bir biçimde on yıllardır ortak bir devleti tek başına yönetmeye alışmış Kıbrıslı Rumları siyasi olarak kabul edilebilir noktaya davet edeceğimiz yerde, bunun da bir denkliği varmış gibi ‘Kıbrıslı Türklerin yaşayabileceği bir travma’ olarak sunmak, çözüme dair samimiyet ve istek yönünde ciddi çelişkiler barındırmaktadır.
Federal bir devlette ortak bir yaşam kurmak, Kıbrıslı Türklerin statülerinin azaltılmasına yönelik kaygılar barındırıyorsa, bunu giderme sorumluluğu Talat’da da aittir. Daha önce toplum liderliği yapmış, Annan Planını meydanlarda savunmuş, Kıbrıs’ta federal bir çözüm için açık bir irade beyanı ortaya koymuş biri olarak, Kıbrıslı Türk toplumunu federal bir devlette yaşamaya en iyi hazırlayacak insanlardan biri kendisidir. Üstelik hükümet partisinin başkanı olmasına rağmen başbakanlık yapmadığına, ufukta bir seçim beklenmediğine göre koşullar bunun için elverişlidir. Eğer Kıbrıslı Türklerin, federasyona dönük niyetlerinde kuşkuları varsa, bunlara yönelik korkuyu körüklemek yerine, bilinçlendirme çalışmalarını hızlandırmalıdır.
Sonuç olarak Talat’ın dile getirdiği birçok nokta, tartışılmaya müsaittir. Maalesef çizdiği tabloya baktığımda, CTP’nin çözüm istenci konusunda yeteri kadar güçlü bir mesaj vermediğini anlamaktayım. İnancım ve umudum CTP’nin taban kadrolarının duruşunun parti başkanı Talat’ın görüşlerinden daha açık, uzlaşmacı ve barışçıl olmasıdır.
Çünkü ‘parti disiplini’ nedeniyle ses çıkarmayan, abilerinden / ablalarından ürken CTP üyeleri için, federal çözüm yönünde iradelerini kanıtlamaya dönük saatin tik-takları duyulmaya başlamıştır. Tik-tak sesleri, çözüme yönelik iradeyi ortaya koyarak karamsar tablonun aydınlık bir tabloya dönüşmesi için mi, parti içinde kalan son sol kırıntı federal Kıbrıs istencinin de yok olması yani kendi sonlarına kalan süre için mi sayıyor, onu da zaman gösterecek.
---------------------------------------------------------
(i)Mülakatın Kathimerini gazetesinden çevrilmiş hâline: Havadis Gazetesi. (2015, Ağustos 14). Havadis Gazetesi: http://www.havadiskibris.com/Haberler/kibris/kibris-sorununun-en-zor-boyutu-mulkiyet/63756 adresinden erişebilirsiniz.
(ii) Bu yazının genişletilmiş hâline www.ekopolitix.net adresinden erişebilirsiniz.
(iii) J. Crawford (2006) The Creation of States in International Law.