1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. CTP geleneğinde vesayete karşı mücadele sona mı erdi?
CTP geleneğinde vesayete karşı mücadele sona mı erdi?

CTP geleneğinde vesayete karşı mücadele sona mı erdi?

CTP geleneğinde vesayete karşı mücadele sona mı erdi?

A+A-


Mustafa Öngün
[email protected]


Kıbrıslı gençleri az çok tanıyan herkes çoğunluğun şu veya bu sebeple askerliği gönüllü olarak yapmadığını bilir. Bu zorlamanın militarizmden tutun da otoriter devlet yapısına kadar birçok probleme işaret ettiği gün gibi ortada. Devlet erkek olmamız, düşmana karşı hazırlıklı olmamız vs. gibi bilindik nedenlerden dolayı bizim askerlik yapmamız gerektiğini söylüyor. Evet, devlet, erkek olmayı, düşman olmayı ve daha birçok şeyi yanlış anlıyor. Ve üstelik bu yanlış anladığı şeyi bizim için iyi olanmış gibi bize dayatıyor. Doğru. Ama bunun daha derininde yatan bir başka sorun daha var. Sorun, hem KKTC hem de Türkiye devletinin bizim için tasarladığı “iyi”nin gerçekten iyi olup olmamasından ziyade, bizim için ve bizim adımıza düşünüp karar vermesi. Bu da askerlik sorununun Türkiye devletinden başlayarak KKTC devletine kadar inen vesayet anlayışıyla ilişkili olduğunu gösteriyor.

Bunu bir analoji yaparak da düşünebiliriz. Bir çocuğun insan olduğundan dolayı seçme hakkı olmasına rağmen bazı durumlarda henüz daha çocuk olduğu için, aile, çocuğun iyiliğini düşünerek çocuk adına kararlar alabilir – örneğin çocuğun sürekli şeker yemesini engelleyebilir. Ve bazen bu kararlar çocuğu kısa vadede üzse de, uzun vadede onun yararına olabilir. Ancak bireyin gelişmesi ve olgunlaşması için, büyüdükçe kendi kararlarını kendi oluşturduğu değerler doğrultusunda vermeye başlaması da gerekir –bu kararlar ona zarar verecek olsa bile. Yaş olarak olgun bir birey için kendi değerlerini oluşturamamak, kendi kararlarını verememek nasıl sorunlu bir duruma işaret ediyorsa, askerlik de bizim toplumumuz için aynı türden bir soruna denk düşüyor. Türkiye veya KKTC devletiyle olan ilişkimizde bir çocuk olmaktan kurtulamıyoruz. Büyüyoruz, kendi değerlerimizi oluşturuyoruz, kendi kararlarımızı veriyoruz; ancak yine de yasalarıyla, kurumlarıyla her yerde karşımıza çıkan bir şey bize “senin için iyi olanı ben bilir, ben karar veririm. Sen bir çocuksun!” diyor.

Bu tavır ve anlayış Türkiye devletinin Kıbrıslı Türk toplumuna genel bakışından tutun da KKTC’nin kendi içine kadar yerleşmiştir. Bu zihniyet bazen bir gencin karşısına çıkıp onun bir yılını gasp ederek, bazen onu hapse atarak, bazen de kendi anlayışına göre maaş, yasa ve antlaşma dayatarak kendini gösteriyor. Her an her yerde karşımıza çıkmasa da en önemli noktalarda, en kritik alanlarda kendini göstermekten çekinmiyor. Kısacası, birilerinin bizim için iyi olanı bizden daha iyi bilip, bizim adımıza karar vermesi, hayatımızın en önemli alanlarında karşımıza çıkıyor. Bu Kıbrıslı Türklerin yakın tarihinin en açık ve önemli gerçeği. İşte tam da bu sebeplerden dolayı vicdani ret mücadelesi sadece vicdani ret mücadelesi değildir. Vicdani ret aynı zamanda Kıbrıslı Türklerin özne olma (veya olgunlaşma) mücadelesinin bir parçasıdır. Vicdani ret birilerinin bizim için iyi olanı bildiğini iddia edip, bizim adımıza karar vermesine son verme mücadelesinin bir parçasıdır.

Şimdi askerlik meselesine buradan baktığımızda bazıları için açık, bazıları için ise net olmayan bir resim ortaya çıkmaktadır. Askerlik yasasında yukarda bahsedilen vesayet anlayışına dokunulmamış olması ve ardından vicdani retçi Haluk Selam Tufanlı’nın hapse atılması vesayet rejiminin hayatımızın birçok alanında devam ettiğini göstermektedir. Bu da iktidarın büyük ortağı için önemli bir soru ortaya çıkarmaktadır: Parti içinde sıklıkla özne olmaktan bahseden siyasi gelenek yıkılmış mıdır? Eğer yıkılmamışsa vesayet anlayışına karşı mücadele nerede veriliyor veya verilecektir? Askerlikte olmaz, Ekonomide olmaz, Uluslararası alanda olmaz deniliyor. Peki o zaman nerede olacaktır? CTP vesayete karşı mücadeleyi nerede ve ne zaman verecektir?

 

Bu haber toplam 1537 defa okunmuştur
Gaile 297. Sayısı

Gaile 297. Sayısı