1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. CTP Genel Sekreteri Erdoğan Sorakın, YENİDÜZEN’e konuştu:  “Erken seçim olası”
CTP Genel Sekreteri Erdoğan Sorakın, YENİDÜZEN’e konuştu:   “Erken seçim olası”

CTP Genel Sekreteri Erdoğan Sorakın, YENİDÜZEN’e konuştu:  “Erken seçim olası”

CTP Genel Sekreteri Erdoğan Sorakın ile bu hafta hükümeti, cumhurbaşkanlığı seçimini ve Kıbrıs konusunu konuştuk.

A+A-

 

Fayka ARSEVEN KİŞİ

Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Genel Sekreteri Erdoğan Sorakın, UBP-HP hükümetinin kuruluş ilkeleri ve hedefleriyle hükümet icraatlarının örtüşmediğini ifade ederek, “Belli amaçlarla kuruldu. Dolayısıyla bütçeden sonra hükümette bir sarsıntının yaşanabileceğini düşünüyorum. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra olası bir erken seçim gündeme gelebilir” vurgusunda bulundu.

Sorakın, olası bir erken seçime CTP’nin hazır olduğunu da belirtti.

Sorakın, Cumhurbaşkanlığı seçimine yönelik olarak da, “CTP, Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kendi adayı ile katılacaktır. Çok çok yeni gelişmeler olması durumunda elbette PM durum değerlendirmesi yapar. Ancak CTP kurulduğu 1970 yılından itibaren 10 seçimden 8’ine katıldı” dedi.

Adayın ne zaman açıklanacağı sorusuna ise Sorakın, “Kısa bir süre sonra tüm bu değerlendirmelerimizi tamamlayıp, konuyu Parti Meclisi’ne  götürüp,  Parti Meclisi’nin kararını kamuoyu ile paylaşacağız. Ancak tarih vermem mümkün değildir. Bu süre çok uzun olmayacak. Makul süre içerisinde CTP kararını kamuoyuna açıklayacaktır” ifadesinde bulundu.

CTP Genel Sekreteri Erdoğan Sorakın ile bu hafta hükümeti, cumhurbaşkanlığı seçimini ve Kıbrıs konusunu konuştuk.

  • YENİDÜZEN: Hükümeti nasıl değerlendiriyorsunuz? Ortada yapılan icraat var mı?
  • Erdoğan SORAKIN: UBP-HP hükümetini üç temel başlık altında değerlendirmek istiyorum. Birincisi UBP-HP Hükümetinin kuruluş ilkeleri ve hedefleriyle hükümet icraatlarının ne kadar örtüştüğü. İkincisi Türkiye ile imzalanan İktisadi ve Mali İşbirliği Anlaşması. Üçüncüsü; Kıbrıs sorunu ve Maraş sorunu...
    Halkın Partisi, Dörtlü Koalisyon Hükümetini’nden ayrılma nedenlerini, kendilerince önemsenen yasaların Dörtlü Koalisyon döneminde önemsenmemesi, suç ve yolsuzlukların üzerine yeterince gidilmemesi gibi gerekçelere bağlıyor.
    Hükümet icraatlarına baktığımızda ise koalisyon protokolünde de öncelik verileceği ifade edilen Yurttaşlık Yasası, Beyaz Kimlik Yasası, Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele (Nereden Buldun)Yasası, Yerel Yönetimler Reformu Yasası, Kamu Görevlileri Reformu Yasası gibi yasalar konusunda altı ay geçmiş olmasına rağmen hiçbir ilerleme sağlanamadığı, söz konusu yasaların Meclis’in gündemine taşınamadığını görüyoruz. Bu yasalar konusunda ciddi bir adım atılmazken 21 Ekim’de yasada beş ile sınırlanan kumarhane sayısının artırılmasının yanı sıra lisans yenileme sürelerinin uzatılmasını amaçlayan “Şans Oyunları Yasası”nın  gündeme getirilip oy çokluğu ile ivedilik kararı alındığını görüyoruz.
    Suç ve yolsuzluklarla mücadele konusunda ise hiçbir adım atılmadı. Dörtlü koalisyon döneminde hazırlanıp ilgili mercilere iletilen (Kıb-Tek, Devlet Laboratuvarı, Şeker Sigorta, CAS, Ercan Havaalanı, gelmeyen turist üzerinden teşvik ödenmesi...) dosyaların durumu konusunda hiçbir açıklama yok. Somut olarak görülen ise bir milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılmış olması.
    UBP-HP Hükümeti’nin temel ilke ve hedeflerinden biri olarak öngörülen ekonomik ve sosyal kalkınma, halkın refahının artırılması gibi konularda da hiçbir adım atılmış değil. Reel sektörün önünü açacak hiçbir karar alınmamıştır. Yanısıra 2018 yılında çalışanların maaşlarına konsolide edilen hayat pahalılığının yüzde 2.03’lük oranını Temmuz maaşlarından kesmek için yoğun bir çaba içerisine girmiş, ancak sendikaların direnci nedeniyle geri adım atmak zorunda kalmıştır. Ekim ayı için açıklanan enflasyon oranı ise kurumlara olan güveni tartışılır duruma sokmuştur. Aynı para birimini kullandığımız Türkiye’de ekim ayı enflasyonu yüzde iki olurken, burada eksi yüzde 0.42 olarak açıklanması inandırıcı olmamıştır.
    Hükümet, ülkede yaşanan ekonomik krizin aşılması, halkın refahının artırılması, mali disiplinin sağlanması ve yapısal reformları İktisadi ve Mali İşbirliği anlaşmasına bağlamıştı. Ancak 20 Temmuz tarihinde imzalanan anlaşma ile 10 Eylül’de Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren anlaşmada kaynak aktarımı miktarında ciddi farklılıklar olduğunu görüyoruz. İmzalanan anlaşmada 1 milyar 215 milyon kaynak aktarılması öngörülürken Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren anlaşmada kaynak aktarımı 750 milyon olarak öngörülmüştür. Bu miktarın 546 milyon 500 bin TL’si güvenlik ve savunma gideri, geriye 203 milyon 500 bin TL’si ise Reel Sektör ve Altyapı yatırımlarına ayrılmıştır. Dörtlü Koalisyon döneminde güvenlik ve savunma gideri olarak 334 milyonun yerel kaynaklardan karşılanmış olması ve bunun UBP-HP hükümetine önemli bir avantaj sağlamış olmasına rağmen hükümet yatırımlar konusunda da somut bir adım atmış değildir.
    10 Eylül’de Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren TC-KKTC İktisadi ve Mali İşbirliği Anlaşması  turizm, tarım gibi alanlarda sektörün önünü açacak, niteliğini artıracak, takvimlendirilmiş birçok düzenleme öngörülmesine rağmen bunların hiçbirisinin yapılmadığını görüyoruz. Yükseköğretim alanında ise niteliği artıracak hiçbir adım atılmazken, Bakanlar Kurulu tarafından kabul edilen birkaç tüzükle konu geçiştiriliyor.
    İktisadi ve Mali İşbirliği Anlaşması’nın bazı öngörüleri ise çalışma yaşamını alt üst edecek niteliktedir.
    Örneğin; Yeni Toplu İş Sözleşmesi imzalanamadığı durumlarda eski Toplu İş Sözleşmesi’nin getirdiği ek tahsisatların geçerliliğinin devam etmemesini sağlamak amacıyla 24/1996 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Referandum Yasası ve 22/1992 İş Yasası´na ilişkin değişiklik yasa tasarılarının hazırlanıp meclise sevk edilmesi” öngörüsünün yürürlüğe girmesi halinde Toplu İş sözleşmesi ile kazanılmış haklar gasbedilir. Sendikalar etkisizleşir, sendikal örgütlülük ve sendikal özgürlük ortadan kalkar. Sendikalı olmanın bir anlamı kalmaz.

“Hükümet “ayrılıkçı”, “ötekileştirici” bir siyasetle statükonun devamı için elinden geleni yapıyor. Öngördükleri model alternatif olamaz. Yıllardır sürdürülen müzakerelerde konuşulan tez federasyondur.”

 

Ayrıca, Kıb-Tek  faaliyetlerinin fonksiyonel ayrıştırılmasının (üretim - iletim - dağıtım) tamamlanarak, muhasebelerinin ayrı ayrı takibinin yapılması öngörüsü Kıb-Tek’in özelleştirilmesine kapı aralıklayan bir maddedir. Telekomünikasyon Dairesi2nin yapılandırılması çerçevesinde kamu - özel işbirliği modeli ile ihale ilanına çıkılması öngörüsü ise net değildir. Alt yapının mı? Üst yapının mı? Tümünün mü? Neyin ihale edileceğinin net olarak açıklanması gerekmektedir. Yanısıra anlaşmada kooperatifleri işlevsizleştirecek unsurlar bulunmaktadır.
Genel olarak hükümetin örgütlülüğe ve sendikal özgürlüklere karşı, kazanılmış hakları gasbetme gibi bir tavır içerisinde olduğunu görüyoruz. Yanı sıra UBP-HP hükümetin Kıbrıs Türk halkının ve ülke demokrasisisnin sesi olan basın kuruluşlarına karşı bir tavır içerisine de girmiş oduğunu görüyoruz. Medya Destek Programı ile ilgili uygulamaları özgür basının ortadan kaldırılmasını amaçlamaktadır.

 “Süreç içerisindeki gelişmelerden, Kıbrıs ve Maraş konularındaki tavırlardan görüyoruz ki hükümet Kudret Özersay’ın ifade ettiği gerekçelerle bozulmamıştır. Hükümetin temel bozulma nedenleri arasında Kıbrıs ve Maraş konusundaki farklı yaklaşımlar ve cumhurbaşkanlığı seçimleri de yer almaktadır.”

Kıbrıs konusunda ise hükümet statükonun devamından yana bir siyaset izliyor. “Ayrılıkçı”, “ötekileştirici” bir siyasetle statükonun devamı için elinden geleni yapıyor. Koalisyon protokolünde,  “federal ortaklık” modelinin tüketildiğini ve yeni dönemde farklı arayışlar içerisine girilmesi gerektiğini ifade eden hükümet, hükümet programında bir adım ileriye giderek masaya “AB içinde iki devlet” modelinin getirilmesi gerektiğini ifade ediyor. Öngördükleri model alternatif olamaz. Yıllardır sürdürülen müzakerelerde konuşulan tez federasyondur. BM parametreleri de 50 yıllık müzakere sürecinde varılan uzlaşılar, yapılan üst düzey anlaşmalar sonucunda ortaya çıkmıştır. “Federasyon” tezinden vazgeçmek. 1977 Denktaş – Makarios, 1979  Denktaş – Kipriyanu Doruk Anlaşmalarını, 2008 Talat – Hristofyas Anlaşmalarını, 11 Şubat 2014 Eroğlu –Anastasiadis “ortak belgesi”ni reddetme anlamına gelmektedir. Bu mümkün değildir. CTP, 49 yıllık mücadele tarihinde Kıbrıs sorununun federal temelde çözülmesi için mücadele etmiştir, mücadele etmeye devam edecektir.
Benzer tavrı Maraş konusunda da  görüyoruz. Hükümet, 18 Haziran’da Maraş’ın KKTC yönetiminde açılmasını öngören bir Bakanlar Kurulu Kararı üretti. Sn Tatar ise Türkiye’de katıldığı bir televizyon programına Maraş’ın 2020 yılı sonunda yerleşime açılacağını açıklamıştır. Hükümetin bu tavrı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 9 Ekim’deki basın açıklamasına da yansımıştır. BMGK bu açıklamasında BMGK kararlarına aykırı bir uygulama yapılmaması uyarısında bulunuyor. Maraş, BMGK’nin 550 sayılı ve 11 Mayıs 1984 tarihli kararında ifade edildiği şekilde açılabilir. Bu da Maraş’ın BM idaresinde ve mülklerin gerçek sahiplerine iadesidir.
Süreç içerisindeki gelişmelerden, Kıbrıs ve Maraş konularındaki tavırlardan görüyoruz ki  hükümet Sn Kudret Özersay’ın ifade ettiği gerekçelerle bozulmamıştır. Hükümetin temel bozulma nedenleri arasında Kıbrıs ve Maraş konusundaki farklı yaklaşımlar ve cumhurbaşkanlığı seçimleri de yer almaktadır.

 

 “Belli amaçlarla kuruldu. Dolayısıyla bütçeden sonra hükümette bir sarsıntının yaşanabileceğini düşünüyorum. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra olası bir erken seçim gündeme gelebilir.”

 

  • YENİDÜZEN: UBP’liler tarafından ifade edildi, UBP ve HP’nin Cumhurbaşkanlığı pazarlığı ortaya atıldı. Karşılıklı ifadeler yer aldı. Hükümetin ömrü sizce ne kadar? Olası bir erken seçim öngörüyor musunuz?
  • Erdoğan SORAKIN: Çok uyumlu bir hükümet olduğunu söylemek mümkün değil.  Belli amaçlarla kuruldu. Dolayısıyla bütçeden sonra hükümette bir sarsıntının yaşanabileceğini düşünüyorum. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra olası bir erken seçim gündeme gelebilir.
     
  • YENİDÜZEN: CTP olası bir erken seçime ne kadar hazır? Yeni bir hükümette yer alır mı?
  • Erdoğan SORAKIN: CTP erken seçime hazır. Mevcut Meclis aritmatiği içerisinde bir icraat hükümetinde yer almaz. CTP her zaman olduğu gibi sorumluluktan kaçmaz, seçimler konusuna gelindiğinde ise, CTP seçime her zaman hazırdır, örgütleriyle, parti disiplini ile hiçbir olasılığı gözardı etmeden çalışmalarını sürdürmektedir.

 “CTP, Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kendi adayı ile katılacaktır. Çok çok yeni gelişmeler olması durumunda elbette PM durum değerlendirmesi yapar. Ancak CTP kurulduğu 1970 yılından itibaren 9 seçimden 7’sine katıldı.”

 “Cumhurbaşkanlığı adaylığında tavrımız net”

  • YENİDÜZEN: CTP’de Cumhurbaşkanlığı seçimine yönelik nasıl bir süreç işliyor? Aday ne zaman açıklanacak?
  • Erdoğan SORAKIN: CTP Aralık 2018’de Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kendi adayı ile katılacağını açıklamıştı. O günden bugüne tavrımızda hiçbir değişiklik yok. Bizim bu konudaki tavrımız net. CTP, Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kendi adayı ile katılacaktır. Çok çok yeni gelişmeler olması durumunda elbette PM durum değerlendirmesi yapar. Ancak CTP kurulduğu 1970 yılından itibaren 10 seçimden 8’ine katıldı. Katılmadığımız 2 seçim ise 1973 yılında Cumhurbaşkanlığı Muavinliği seçimleriydi. O dönem parti başkanımız Ahmet Mithat Berberoğlu’nun adaylığı yasaklanmıştı. İkincisi ise 1990 yılında Demokratik Mücadele Partisi kurulduğunda ortak aday gösterilmesi sözkonusuydu, sayın İsmail Bozkurt’un. Geriye kalan 8 seçimde CTP kendi adayı ile çıkmıştır. Nedenine gelince CTP kurulduğu 1970 yılında Kıbrıs’ta çözüm modeli olarak federasyonu öngören ve 49 yıldır bu uğurda yoğun mücadele eden bir partidir. Cumhurbaşkanlığı makamı da uluslararası kamuoyunda toplum lideri olarak görülmektedir. CTP 49 yıldır önemsediği bir konuda söz sahibi olma ve sorunu çözme arzusundadır.

 “Kısa bir süre sonra tüm bu değerlendirmelerimizi tamamlayıp, konuyu Parti Meclisi’ne götürüp, Parti Meclisi’nin kararını kamuoyu ile paylaşacağız. Ancak tarih vermem mümkün değildir. Bu süre çok uzun olmayacak. Makul süre içerisinde CTP kararını kamuoyuna açıklayacaktır.”

 

  • YENİDÜZEN: Cumhurbaşkanı adayını açıklamak için belli bir zaman belirlediniz mi?
  • Erdoğan SORAKIN: Kendi örgütlerimizle, parti organlarımızla ve farklı sosyal kesimlerle değerlendirmelerimizi sürdürüyoruz. Elbette 25 Kasım Berlin Zirvesi de çok önemli. Kısa bir sonra tüm bu değerlendirmelerimizi tamamlayıp, konuyu Parti Meclisi’ne  götürüp,  Parti Meclisi’nin kararını kamuoyu ile paylaşacağız. Ancak tarih vermem mümkün değildir. Bu süre çok uzun olmayacak. Makul süre içerisinde CTP kararını kamuoyuna açıklayacaktır.
     
  • YENİDÜZEN: Anket çalışması yapıldı mı yapılıyor mu?   
  • Erdoğan SORAKIN: Şuan yok. 3-4 ay önce yapmıştık. Diğer anketleri de yakından takip ediyoruz. Ancak CTP anketten çkan sonuçlara göre hareket eden bir parti değildir. Cumhurbaşkanlığı makamını çok çok önemsediği için bu konunun üzerinde hassasiyetle duruyoruz. Anketleri bir veri olarak kullanıyoruz ama bizi çok fazla etkilemiyor.

“HP’nin de UBP’den anlayış olarak bir farkı olmadığını görüyoruz. Çok çok önemsedikleri Yurttaşlık Yasası, Beyaz Kimlik Yasası, suç ve yolsuzluklarla ilgili Nereden Buldun Yasası gibi önemli yasalar 6 ay geçmesine rağmen halen daha meclis gündemine taşınamamıştır. Bunun cevabını kendilerinin vermesi gerektiğini düşünüyorum. Dünya kadar vatandaşlık veriliyor, bunlar resmi gazetede ilan edilmiyor. Bu ülkedeki demografik yapının bozulması için ellerinden gelen tüm gayreti gösteriyorlar.”

 “Cevap vermelidirler”

  • YENİDÜZEN: Verilen vatandaşlıklarla ilgili açıklamalar da basında yer aldı. Ama nasıl, hangi gerekçelerle verildiğine dair açıklama yok. CTP’ye de hep bu konu üzerinden bir eleştiri de yapılıyor. Vatandaşlık Yasası’nı neden değiştiremediğine dair bu eleştirilere cevabınız nedir?
  • Erdoğan SORAKIN: Yurttaşlık Yasası’nı çok önemsiyoruz. 4’lü hükümet döneminde biz parti görüşümüzü İçişleri Bakanı’na iletmiştik. Yasanın biran önce Meclis Genel Kurulu’na taşınması gerektiğini söylemiştik. Ancak hükümet bozulalı 6 ay olmasına rağmen ve kendilerinin de çok çok önemsediklerini söylemelerine rağmen  bu yasa henüz Meclis Genel Kurulu’na gönderilmemiştir. HP’nin de UBP’den anlayış olarak bir farkı olmadığını görüyoruz. Çok çok önemsedikleri Yurttaşlık Yasası, Beyaz Kimlik Yasası, suç ve yolsuzluklarla ilgili Nereden Buldun Yasası gibi önemli yasalar 6 ay geçmesine rağmen halen daha meclis gündemine taşınamamıştır. Bunun cevabını kendilerinin vermesi gerektiğini düşünüyorum. Dünya kadar vatandaşlık veriliyor, bunlar resmi gazetede ilan edilmiyor. Bu ülkedeki demografik yapının bozulması için ellerinden gelen tüm gayreti gösteriyorlar.

 “Berlin’deki 3’lü zirveden 5’li konferansın toplanmasına olanak sağlayacak sonucun çıkması en büyük arzum. Ancak böyle bir sonuç çıkma olasılığı düşük. Crans Montana sonrası yaşanan gelişmeler gerginliği artırdı, sürdürülen diplomatik temaslar ise yetersiz. Olumlu sonuç alınabilecek bir zemin yaratılamadı.”

 

  • YENİDÜZEN: Berlin’deki zirveden beklentiniz nedir? Yeni gelişmeler yaşanabilir mi?
  • Erdoğan SORAKIN: Berlin’deki 3’lü zirveden 5’li konferansın toplanmasına olanak sağlayacak sonucun çıkması en büyük arzum. Ancak böyle bir sonuç  çıkma olasılığı düşük. Crans Montana sonrası yaşanan gelişmeler gerginliği artırdı, sürdürülen diplomatik temaslar ise yetersiz. Olumlu sonuç alınabilecek bir zemin yaratılamadı.
    Crans Montana’ya kadar başarılı bir müzakere süreci yürütüldü. Ama Crans Montana sonrası geçen 28 aylık süreçte çok da olumlu şeyler görmüyoruz. Sayın Guterres’in son olarak 16 Kasım’da BMGK’ne sunduğu raporda anlamlı ifadeler yer almaktır. Sn Gutteres, Kapalı Maraş’la ilgili gelişmelerin ve hidrokarbon  konusunun gerginliği artırdığını, sürecin kötüye gittiğini ve Sn Lute’un Adayı 6 kez ziyaret etmesine rağmen referans kavramları üzerinde bir uzlaşı sağlanamadığını  ifade etmektedir.  Yanısıra Crans Montana sonrası geçen 28 aylık süreçte Sn Akıncı ile Sn Anastasiadis’in sadece 4 kez biraraya geldiklerini, Derinya ve Aplıç kapılarının açılması, Cep telefonları, elektrikte enterkonnekte sisteminin sürekli olması gibi pratik bazı konular dışında birşeyin yapılamadığını görüyoruz.  Sn. Anastasiadis’in ortaya attığı “gevşek federasyon”, “desantralize federasyon” gibi içi doldurulamayan kavramlar, başkanlık sistemi yerine başbakanlık sistemini önermesi ve Kıbrıslı Türkler açısından son derece önemli olan siyasi eşitlik konusundaki yaklaşımları ve Sn Akıncı’nın diplomasi konusundaki eksiklikleri ve garantör ülkelerle yeterli diyaloğun sağlanamaması müzakere sürecini ileriye taşıyamamıştır. Dolayısıyla Berlin’de yapılacak müzakereler de 5’li konferansın önünü açacak gelişmelerin sağlanabilmesi çok düşük bir olasılık. Ancak, Sn. Gutteres’in kararlı duruşu ve daha etkin bir pozisyon alması durumunda “referans kavramları” konusunda bir mutabakat sağlanıp 5’li konferansın önü açılabilir.

 

 

yeniduzen-satin-aliniz-20191125133151.jpg

 

 

Bu haber toplam 3816 defa okunmuştur
Etiketler : ,