1. HABERLER

  2. HABERLER

  3. CTP Milletvekili Fikri Toros: “Euro’ya geçiş tartışılmalı”
CTP Milletvekili Fikri Toros:  “Euro’ya geçiş tartışılmalı”

CTP Milletvekili Fikri Toros: “Euro’ya geçiş tartışılmalı”

CTP Milletvekili Fikri Toros, Euro’ya geçisin tartışılması, uzmanlardan destek alarak bir yolunun bulunması kaçınılmazdır” dedi.

A+A-

CTP Milletvekili Fikri Toros, "Euro’ya geçisin tartışılması, uzmanlardan destek alarak bunun bir yolunun bulunması kaçınılmazdır” dedi.

“Çarpan etkisiyle enflasyon ithal ediyoruz” diyen Toros, yönetim boşluğu nedeniyle ekonomik programın da olmadığını söyledi. 

Toros, bütçe açıklarının finansmanı için iç borçlanma yapıldığını ancak burada rasyonel kullanım olmaması nedeniyle limitlerin dolduğunu kaydetti.

Bütçe olgusunun sadece rakamlardan ibret olmadığını söyleyen Toros, ekonomik aktivitenin yeniden canlandırılarak, işsizliğin önlenmesinin şart olduğunu belirtti, sağlık, turizm gibi alanların yeniden şekillendirilmesi gerektiğini ifade etti.

"Halkımız fakirleşmiştir. Yeni dönemde esnafa mutlaka hibe desteği verilmelidir" diyen Fikri Toros, "Kayıt dışılğa karşı etkili eylemler, teşviklere yönelik köklü reformlar, kesintisiz mali destek şarttır" şeklinde konuştu.

“Sağlıklı ekonomik yapı ve halkın layık olduğu refah oluşamadı”

Toros’un Meclis’te yaptığı konuşma şöyle:

2022 Mali Yılı Bütçe Yasa Tasarısının komite aşamasında Tarım Bakanlığı bütçesine TL 20 milyon ve Maliye Bakanlığı Bütçesine TL 50 milyon artış yapılarak, toplam ödeneği 12 milyar 770 milyon TL olan Bütçe Yasa Tasarısı’nın Genel Kurul aşaması bugün ile 24 Kasım 2021 günleri arasında  gerçekleşecek ve oylanması sonrasında 1 Ocak 2022 tarihinde yürürlüğe girecektir.

Cumhuriyetçi Türk Partisi olarak Bütçe Yasa Tasarısı’nın içeriğine ilişkin eleştirilerimizi yaparken, gerek pandemiye karşı yürütülen mücadeleye kaynak sağlamak, gerekse bir çığ gibi büyümekte olan sosyo-ekonomik sıkıntılara çözüm üretmek için öngörülen rakamların neden yeterli olmadıklarını argümanlarımızla ortaya koyacağız.

Bütçe olgusunun sadece rakamlardan ibaret olmadığını, esasen bir performans öngören nitelikte olması gerektiğini anlatacağız. Ülkemizdeki ekonomik aktivitenin yeniden canlandırılması, bunun yanında işsizliğin önlenmesi, sağlık, eğitim ve turizm alanlarının yeniden şekillendirilmesi gibi birtakım siyasi hedeflerin, bütçenin temel unsurları arasında olması gerektiğini anlatacağız. Tüm bunların hayata geçmesinde etkin kaynak temini ve dağılımı, kuşkusuz büyük önem arz etmektedir. Bu bakımdan, genelde teşviklerin, özelde ise bütçe kalemlerinde herhangi bir alana ayrılmış olan kaynağın, o alanın finansal açıdan sürdürülebilir bir yapıya kavuşmasına hizmet etmesi gerekmektedir. CTP olarak demokrasi, insan hakları ve yoksullukla mücadelede adil gelir dağılımı olgularıyla özdeşleşmiş tüm evrensel değerlere dair ciddi hassasiyetimiz olduğunu herkese hatırlatırım. Temel vizyon ve ilkelerimiz üzerine bina ettiğimiz politikalar, bu olgular etrafında şekillenmektedir. Bir ilerici siyaset olan sosyal devlet anlayışı çerçevesinde mali sürdürülebilirliğin sağlanması, yapısal dönüşümün esas amaçları arasındadır. Bu bağlamda, önümüzdeki dönemde gelecek nesillerin kendilerini güvende hissedecekleri koşulların yaratılması amacıyla, her alana olduğu gibi mali alanlara da çağdaş, bilimsel ve gerçekçi politikalarımızla yön vereceğiz...

Kuzey Kıbrıs’ta fert başına düşen yıllık ortalama gelir düzeyi 10,000 doların altına düşmüştür. Bu da Güney Kıbrıs’a kıyasla takriben üçte bir, Malta’ya kıyasla ise takriben dörtte bir seviyededir. Kıbrıs sorunu kaynaklı süregelen siyasi koşullarda, Kıbrıs’ın kuzeyinde sağlıklı bir ekonomik yapı ve halkın layık olduğu refahın oluşamadığı açıkça ortadadır.  

“Türkiye Cumhuriyeti kaynaklı dış yardımlara bağımlı bir ekonomik yapı”

“Ada’da devam eden siyasi belirsizlik, hükümetlerin sık aralıklarla değişmesi nedeniyle artan istikrarsızlık, mülkiyet haklarında devam eden sorunun yatırım ortamı üzerindeki olumsuz etkileri, ticaret ve sanayinin önündeki engeller ve kamu sektörünün bütçe üzerindeki aşırı ağırlığı, oldukça sınırlı bir özel sektör yapısına yol açmıştır.

Kamuya bağlı olmak yerine, hizmet ve üretim odaklı büyümek ve kalıcı istihdam yaratmak isteyen özel sektör, kontrolumuz ötesi bir enflasyon canavarı, istikrarsızlık ve daralmanın domine ettiği koşullar altında, finansal sağlığını dahi korumakta zorlanmaktadır.

Kıbrıs Türk ekonomisinin bugün geldiği noktanın başlıca sorumlusu 58 yıldan bu yana devam eden ve ivedilikle kapsamlı çözüme muhtaç olan Kıbrıs sorunudur; Uluslararası toplum ve hukuktan tecrit edilmiş olmak ve yaptırımların neden olduğu malum zorluklardır. 

En az bunlar kadar, sürdürülebilir bir kalkınma vizyonu olmamasıdır. Kıbrıs’ın bir bütün olarak tam teşekküllü üyesi olduğu Avrupa Birliği’nin mevzuatı, Avrupa Ekonomik Bölge ve Euro Bölgesi dışında kalmakla ilgilidir.

Dahası kamu sektörünün, mali yapının üstlenebileceği seviyenin hayli ötesinde konumlanmış olmasıdır.

Bu noktaya gelmemizin esas sorumlusu, çözümsüzlüğü çözüm olarak kabul eden, dünyayla bütünleşmekten, plan ve program yapmaktan aciz aşırı muhafazakar yönetim anlayışıdır.

Devlet yönetiminde plan ve programın önemini fark edememiş olan UBP ağırlıklı hükümetler, kamuya ve Türkiye Cumhuriyeti kaynaklı dış yardımlara bağımlı bir ekonomik yapıya neden olmuştur. Bu bağımlılık, gittikçe güçlenen bir kırılganlık ve geleceğe dair güvensizlik yaratmaktadır. Bu da, potansiyel sermayenin üretime dönüşmesi ile oluşabilecek istikrarlı bir kalkınmanın önündeki en büyük engeldir.”

“En büyük talihsizlik UBP yönetiminin aşırı ayrılıkçı, korumacı ve yalnızlıkçı politikaları”

Kuzey Kıbrıs’ın en büyük talihsizliği UBP yönetiminin aşırı ayrılıkçı, korumacı ve yalnızlıkçı politikalarıdır.

Bu durum, siyasi önceliklerin sosyal ve ekonomik mülahazaların önüne geçmesine neden olmaktadır. UBP yönetimleri, dünyadan kopuk, sürekli dalgalanan ve değer kaybeden Türk Lirası’na bağımlı olmanın yarattığı öngörülemeyen bir enflasyonist ortama rağmen, sadece Türkiye’nin mali yardımıyla ayakta durulabileceği ve hatta refah içinde yaşanabileceğine inanmaktadır. Bu da, sadece statükoya hizmet eden siyasi konuların öncelenmesine, ekonomik ve mali konuların ise sadece yardımlara dayalı olarak ele alınmasına neden olmaktadır.

Ekonomik ve mali yapımızı doğrudan etkileyen TL’nin para ve faiz politikaları bizlerin kontrolu dışındadır. Bir başka deyişle, para politikaları zemininde herhangi bir planlama ve/veya uygulama yapmamız mümkün değildir. Bu yüzden, süregelen siyasi koşullar devam ettiği müddetçe Türk Lirası kullanmak durumunda olsak da, Euro’ya geçişin tartışılması ve uzmanlardan destek alarak bir yolunun bulunması kaçınılmazdır.”

“Enflasyon ithal eder durumdayız”

Ticaretimizin de ithalat yoğunluklu olması nedeniyle, sürekli olarak çarpan etkisiyle enflasyon ithal eder durumdayız. Bu özel durum nedeniyle, ekonomimizin üzerine yaslanabileceği, ve plan-program yapabileceği yegane enstrüman maliye politikalarıdır.

Maliye politikaları, kendi çerçevesi içerisinde belirlenen araçlarla ekonomi yönetimine imkan sağlamaktadır. Ayrıca ekonomik hedeflere ulaşılabilmesini sağlamaktadır. Bir süreden bu yana devam eden yönetim boşluğu nedeniyle yürürlükte olan herhangi bir Ekonomi programı olmamıştır. Bu da, özellikle para politikası olamayan ülkemizde çok büyük bir boşluk yaratmıştır. Bu boşluk, ülke ekonomisini hedeflenen rotadan saptırmakta, ve kontrol dışı bir yöne savurmaktadır.

Birçok kez tanık olduğumuz üzere, bütçe açıklarını finanse etmek için Devlet iç borçlanmaya yönelmektedir. Borçlanma süreçleri, pandeminin etkilerini dikkate alarak tasarlanamamış, var olan fon ve/veya rezervler rasyonelce kullanılamamış, dolayısıyla limitler dolmuştur. Halbuki borçlanmanın önde gelen kuralları arasında, finansal yapı üzerinde aşırı baskı oluşturmaktan imtina etmek yer almaktadır.  Kast ettiğim baskıyı en fazla kamu ve özel sektör yatırımları üzerindeki sınırlayıcı etkileriyle tanırız.

Gerçek anlamda bir ekonomik büyümeye engel olan bu olumsuzlukları uzun bir süre boyunca yaşamakta olduğumuz da herkesin malumudur. Dolayısıyla gelirlerin arttırılması ve mali disiplin elde edilebildiği kadar harcama yapılması, borçlanma ihtiyacını asgariye indirmesi noktasında özel öneme sahiptir.”

“Mali disiplini mali yapı ve makroekonomik denge odaklı hedeflere ulaşmak için kriter olarak algılamak gerekir”

Mali disiplini bir ekonomik hedef olarak değil, sağlıklı bir mali yapı ve makroekonomik denge odaklı hedeflere ulaşmak için bir kriter olarak algılamak gerekir. Makroekonomik denge, toplam gelir ile planlanan toplam harcamaların eşit olduğu noktada gerçekleşir.

CTP, ekonomik hedeflere ulaşmak için gerekli olan maliye yönetimini, mali olanakları rasyonelce etkinleştirerek ve mali disiplini koruyarak oluşturacaktır.

Bir ülkenin gayri safi yurtiçi hasılası, ekonomisinin büyüklüğünü ve ne kadar yerel gelir yarattığını gösterir. Diğer bir deyişle gayri safi yurtiçi hasıla, ülkede üretilen tüm mal ve hizmetlerin toplam parasal değeridir. Üretim ile ilgili diğer bir gösterge olan gayri safi milli hasıla ise, ülkede üretilen mal ve hizmetlerle birlikte dış pazarlarda elde edilen gelirlerin toplamıdır.

Bu bağlamda yönetimler, kamu bütçesi yoluyla maliye politikalarını uygular ve makroekonomik değişkenler üzerinde etkili olmaya çalışırlar. Amaç, ekonomik büyüme, tam istihdam, istikrar ve adil gelir dağılımı gibi temel makroekonomik hedeflerin gerçekleştirilmesidir. Belirlenecek olan makroekonomik hedeflere ulaşma noktasında, devletin kullanabileceği en önemli araçlardan birisi mali bütçe çerçevesinde yapılan cari ve yatırım harcamalarıdır.”

“Mali yönden sürdürülebilir değil”

“Üzülerek ifade etmek isterim ki, gerçeklerle bağdaşmayan hayaller üzerine bina edilen sistemimiz, mali yönden sürdürülebilir değildir. Bunun idraki içerisinde, sınırlı imkanlarla optimal çözümler üretebilmek için bütçe rakamlarını objektif bir bakış açısından tartışmalıyız.

2022 mali yılı bütçe yasa tasarısı istikrar sunmak yerine, ekonomiyi daha da daraltacak, sabit ve dar gelirli çalışanları daha da fakirleştirecek, işletmelerin finansal sağlığını daha da sekteye uğratacak ve yatırımcıyı ürkütecek öngörülerle karşımızda durmaktadır. Bu duruma, pandemi sürecinin ve Türk Lirasınının değer kaybının devam etmekte olduğu eklenince, sonuçların alım gücünü, piyasadaki talebi ve ekonomik aktiviteyi daha da olumsuz etkileyeceği aşikardır. Yatırımcı, sanayici, ithalatçı, küçük esnaf, zanaatkar ve tüccar, bir bütün olarak içinde bulundukları ciddi zorlukları açıkça ve haykırarak dile getirmektedirler. Halbuki, böylesi bir ekonomik kriz ortamında, 2022 bütçe verilerinin vatandaşa ve piyasaya umut vaad eder nitelikte olması en büyük beklentiydi.Aşağıdaki rakamları değerlendirdiğimde derin bir endişeye kapılmamak mümkün değildir!

2022 yılı bütçesi, 2021 yılı bütçesine göre  % 24.40  oranında arttırılarak  12 milyar 770 milyon TL olarak hazırlanmıştır.  Hayat pahalılığı oranı ise yılın ilk döneminde 12.44%, ikinci döneminde ise 6.77% olmak üzere toplam 19.21% olarak öngörülmüştür. Mevcut trend doğrultusunda muhtemel enflasyon karşısında bunun yeterli olmayacağı ve halkın fakirleşmeye devam edecek olması en büyük endişemdir.

2022 Bütçe yasa tasarısında, yerel gelirlerden ve dış kaynaklı yardımlardan oluşan toplam bütçe gelirleri 11 milyar 240 milyon TL, bütçe giderleri ise toplam 12 milyar 770 milyon TL olarak öngörülmektedir. Bu da 1 milyar 530 milyon TL bütçe açığı öngörüldüğü anlamına gelmektedir. 2021 yılında Eylül ayı sonu itibarıyla bütçede yer alan miktarların sadece takriben 30%’u elde edilebilen TC kaynaklı yardımlar, bu seviyelerde seyretmeleri halinde, bu açık 2022 yılında da o nisbette artmaya devam edecektir. Borçlanma limitleri de bütçe açığına göre belirlendiği için, kamu maliyesini zorlamaya devam edecektir!

Bütçede personel giderlerine yaklaşık 4 milyar 100 milyon, Cari transferlere yaklaşık 5 milyar 367 milyon ve sosyal güvenlik kurumlarına ödenen devlet primleri giderlerine de yaklaşık 271 milyon TL ayrılmıştır. Bir başka deyişle, toplamda yaklaşık 9 milyar 738 milyon TL ile bütçenin takriben %77’si  personel giderleri, maaşlar,  emekli maaşları ve sosyal güvenlik kalemlerine harcanmaktadır.

“Mahalli gelirlerimizle cari harcamalarımızı karşılayamaz durumdayız”

“Bütçede görüleceği üzere, mahalli gelirlerimizle cari harcamalarımızı karşılayamaz durumdayız. Ulaşmamız gereken ilk hedef, kendi kendine yeten bir yapıya, yani mahalli gelirlerimizle cari giderlerimizi karşılayabilir duruma erişmek olmalıdır. Bu gerekliliğe rağmen, ek mesailer için ayrılan harcama 2021 yılında 165 milyon TL iken, 2022 yılında 246 milyon TL’a arttırılmıştır. Bu da tasarruf ve kaynakların rasyonel kullanımı ilkelerine aykırıdır.

Bütçe finansmanını oluşturan gelirler kısmına baktığımız zaman da aşağıdaki tabloyu görmekteyiz.

Bütçe hacmi çerçevesinde, 2022 yılı Mahalli gelirleri 7 milyar 130 milyon TL olarak öngörülmektedir.  Aşılama oranının arttırılması, virüs tehditinin azaltılması ve  ekonomik çarkların hızlanması, ayrıca yapılması gereken gelir arttırıcı ek yasal düzenlemelerle birlikte 2022 yılında Mahalli gelirlerin öngörülenin üzerinde gerçekleşmesi en büyük temennimdir.

2022 Bütçe gelirleri içinde yer alan TC yardımları,  yatırımlar için 710 milyon, savunma harcamaları için de 940 milyon olmak üzere toplam 1 milyar 650 milyon TL olarak öngörülmüştür.

Bütçe gelirleri arasında bulunan diğer bir kalem olan TC kredileri ise 1 milyar 150 milyon TL olarak öngörülmektedir. Bu da geçen yılın bütçesinde yer alan miktar ile aynidir.   Bu yıl, toplamda 2.8 milyar TL olan TC hibe ve kredileri, yerel gelirlerin takriben % 22’ sini oluşturmaktadır. Pandemi ve etkileri devam ederken, ayrıca 2021 yılında an itibarıyla 52%’ye varan TL’deki değer kaybı devam ederken, yatırımlara ve reel sektöre yönelik destek, çok daha büyük miktarlarda olması bir gereksinim olduğu kesindir.

2021 yılında öngörülenin takriben iki katına yükselen ve 2022 yılında 1 milyar 530 milyon TL olarak öngörülen bütçe açığı, iç kaynaklarla karşılanmaya çalışılmakta, ancak dış yardımların gerçekleşmesi için hükümetin üzerine düşenleri yapmaması nedeniyle zorlanmaktadır.  Bu yüzden, kayıt dışılığın önlenmesine yönelik çalışmaların daha da etkinleştirilmesi şarttır. Yıkıcı etkileri altında olduğumuz bu kriz ortamında, hane halkını ve işletmeleri daha da zora sokacak vergi zamları bu amaca hizmet etmeyecektir!

Gayri Safi Milli Hasılamız 2020 yılında 16.2% oranında bir daralma kaydetmiştir. Bu da, 2013’te 15,000 dolara kadar yükselen fert başına düşen refahımızı yaklaşık 10,000 dolara düşürmüştür. 2021 yılında daralma 19%’a varmış, ve refah da 10,000 doların altına inmiştir. Maalesef, halkımız fakirleşmeye devam etmektedir.   

2022 yılında ekonomide bu sıkıntıların devam etmesini istemiyorsak, KOBİlere ve esnafa özel, can suyu niteliğinde hibe desteği sağlanmalıdır. Devlet de, yukarıda detaylandırdığım eylemlerle ekonomik büyümeye ivme kazandırmalı ve ekonomik çarkları hızlandırarak reel sektörde gelirlerin normalleşmesini sağlamalıdır.”

“Kayıt dışılığa karşı etkili eylemler”

“Sözlerime son verirken, 2022 mali yılı bütçe yasa tasarısının sürdürülebilir bir kamu finansman dengesi kurabileceğine; kayıt dışılığa karşı etkili eylemler, teşviklere ilişkin köklü reformlar ve dış yardımların kesintisiz akışının sağlanması gibi gelir arttırıcı tedbirler ve harcama disiplini sağlayacağına; kamu kaynaklarının daha verimli kullanılabileceğine, ve adil gelir dağılımı sunabileceğine dair ciddi zaafiyetleri olduğunu değerlendirmekteyim. Bu rakamların refahın daha da azalmasına yol açacağını değerlendirmekle birlikte, samimiyetle yanılmayı umuyorum. Maalesef öyle görünüyor ki 2022, 2021’deki zorlukların daha çetin olacağı bir yıl olacaktır.  

Bütçe yasa tasarısını hazırlayan Maliye Bakanlığı bürokratlarına, katkılarını esirgemeyen tüm personele, komite ve genel kurul görüşmelerinde bizlerle birlikte yoğun mesai yapacak olan tüm Meclis personeline ve çalışmalarımızı titizlikle takip eden basın mensuplarına, en samimi duygularla teşekkür ederim! Bütçe yasa tasarısı üzerinde yapılacak görüşmelerin verimli olmasını diler, beni dinlediğiniz için teşekkür eder, saygılar sunarım.”

 

Bu haber toplam 2718 defa okunmuştur