CTP, TDP, Sivil Toplum ve Nami’ye gözaltı!
Cumhurbaşkanlığı Basın Bürosu’ndan açıklama yapıldı. Bu açıklamada dil yumuşaktı. Ama mantığında tüm dikkate rağmen, sivil inisiyatiflerden ve farklılıklardan duyulan rahatsızlık açıktı. Bu yüzden bu açıklamayı bu haftalık yazımda ele almaya karar erdim…
“ Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun yürüttüğü müzakerelerde her kesin katkı ve desteğine açık olduğu ve bundan ancak memnuniyet duyulduğu, fakat ortaya herkesin katkısıyla bir görüş çıktı mı, o görüşü savunmak, o noktada durmasın bilmek gerekir” denildi. Önce bu cümlelerde gizlenen dayatmacı mantığı yorumlayalım, sonra da devamında daha açık ifade edilen niyeti…
Şimdi açıklamada vurgulanan şu hususa değinelim. “ Fakat ortaya herkesin katkısıyla bir görüş çıktı mı, o görüşü savunmak, o noktada durmasını bilmek gerekir”
Bu ne demektir? Bunun demokrasi ile bağı var mı? Bir kere diyelim ki Cumhurbaşkanı , Hükümet, Meclis çoğunluğu dahil bir görüşe dönük bir karar verdi,değer üretti.. Bu görüşe de toplumda bulunan % 3-5 veya %15 insan, daha ileri, ya da daha geri düşüncelerle karşıdır. Demokratik kurallar ve Anayasal temelde buna karşı tavır geliştirdiler. Onlara konuşmayın, eleştirmeyin, durmasını bilin; susun mu diyeceğiz? Ya susmazlarsa ne olacak? Baskı, ya da güdümlü kampanyalarla hain olduklarını mı ifade edecek ve onları bastıracak mıyız? Bu demokratik değildir.
Açıklamadaki mantığı, tarihsel bağlamda ele alırsak, en başta Sayın Eroğlu ve bir kısım destekçilerine, dün farklı düşündükleri için, çoğunluğun, onlardan talep etmediği bir sınırı, şimdi neden kendilerinin, başkalarından, talep ettiğini sormamız gerekir.
Zamanında 2004’te Meclis, hükümet ve toplumun ezici bir çoğunluğu, Referandum yasasını Meclis’ten geçirdi. Yani çoğunluğun kararı ile Referandum yasası geçti. Ama Sayın Eroğlu bu görüşü savunmadı. O noktada durmadı. İptali için Anayasa Mahkemesine gitti.
Halk, %65 ezici çoğunlukla 24 Nisanın Referandumunda antlaşmaya “evet “ dedi. Orada da durmadı. İtirazlarını devam ettirdi. Taşınmaz Mal Komisyonu yasası çıktı. Orada da durmadı. “Durmadığı” yerleri daha sıralayabilirim.
Ama kimse kendinden, susmasını, durmasını talep etmedi. Dışlamadı. Üstelik 2010’ da CB olunca da karşı olduğu tüm bu değerleri , siyasetinin temeline aldı. Bundan ancak memnuniyet duyuldu. Şimdi talebe bakın. Farklı iseniz, susun ve durun diyor. Bu olmadı.
HERKESİN HEM FİKİR OLDUĞUNA DA…
Gelelim esasa. Evet, herkesin katkısı ve desteği ile bir Ortak belge ortaya çıktı. Bu Ortak belgede tek egemenlik, uluslararası temsiliyet, tek vatandaşlık ve iki kurucu devlet, iki toplumluluk, iki bölgelilik var.
Ancak herkesin katkısı ve onayı ile ortaya çıkan bu Ortak Belge de yer alan ve tek olarak ifade edilen Federal kavramlara dönük Sayın Eroğlu’nun ve destekçilerinin, UBP ve DP’ nin bunlar da var deyip, bu kavramlara destek verdiğini gördünüz mü? Hayır.
Aksine bu değerlere dönük hala daha gizleme, inkar, dile getirmeme ve tersi görüşler ifade ettiklerini her gün görmekteyiz.
Ayrıca, Sayın Eroğlu’nun imzaladığı bu ortak belgede, Referanduma götürülecek antlaşma metninin iki liderin imzasından ve onayından sonra olacağı ifade edilmektedir. Ama Sayın Eroğlu’nun, UBP ve DP çevrelerinin ki kendi destekçileridir; inat ve ısrarla etrafa, olmayan haritalar dağıtmaları ve daha antlaşmaya dair bir metin dahi oluşmadan, Federal çözüme karşı sürdürülen “ hayır” kampanyasına dönük gıkı dediğini duydunuz mu? Çıkıp, “ben imzaladıktan sonra Referanduma gidecek, şimdiden olmayan olgular için hayır demenin mantığı yok” demiyor. O zaman bu çağrısı kime? Baskı ile masaya oturulduğunu söyleyen DPUG Genel Başkanı Sayın Serdar Denktaş’a dönük ki hedef kendisidir. “Yok öyle şey” de demiyor. Peki, o zaman bu açıklamada yer alan susun ve durun çağrısı kime ve nedir? . Şimdi ikinci cümleye bakalım.
“Aksi takdirde halk görüşmecilik yetkisini Cumhurbaşkanına vermişken, ortaya iki başlılık gibi bir durum çıkar ve bu başkaları tarafından halkımızın çıkarları aleyhine kullanılmaya çalışılabilinir” diyor.
Ne demek bu? Kendi destekçilerinin Dışişleri Bakanı Özdil Nami’nin çalışmalarına, CTPBG’ nin Güneydeki siyasi aktörlerle temaslarına; TDP’ nin, YKP ve BKP’ nin girişimlerine dönük saldırgan açıklamalarına baktığınızda, “iki başlılık” sözü ile neyin kast edildiği ortaya çıkmaktadır.
Yani, Dışişleri Bakanının, CTP, TDP, sivil toplum, Ortak Belgenin zemininde, içte ve dışta sorunun çözümüne dönük diplomasi ve girişim yaparlarsa, bu iki başlılık mı sayılacak?
Açıklamada kullanılan dikkatli ve yumuşak ifadelere karşın, halk diplomasinin önünü kesme; Ortak Belgede yer alan ve çözümün çerçevesini çizen bu zemine dayalı inisiyatiflerin, gelişmesi ve girişimler yapılmasını engellemeye ve herkesi kontrol altına almaya dönük niyet, açıkça ortaya çıkıyor…