1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. CTP'DEN HAYIR
CTPDEN HAYIR

CTP'DEN HAYIR

Bu gece toplanan Cumhuriyetçi Türk Partisi Parti Meclisi (CTP PM), KKTC ile Türkiye arasında 21 Eylül'de, New York’ta imzalanan, “Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Anlaşması” ile ilgili karar üretti. CTP-BG PARTİ MECLİSİNİN 5 EKİM TARİH

A+A-

 

Cumhuriyetçi Türk Partisi Parti Meclisi (CTP PM), KKTC ile Türkiye arasında 21 Eylül'de,  New York’ta imzalanan, “Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Anlaşması” ile ilgili karar üretti.

 

CTP-BG PARTİ MECLİSİNİN

5 EKİM TARİHLİ KARARI:

Kıbrıs Sorunu, içinde bulunduğumuz dönemde son derece önemli ve kritik bir aşamaya gelmiş bulunmaktadır. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki Moon’un tarafları buluşturacağı 30-31 Ekim New York Zirvesi’nde, devam eden müzakerelerden elde edilen sonuçlar, kapsamlı bir değerlendirmeye tabi tutulacak ve bundan sonraki sürece ilişkin bir yol haritası belirlenecektir. Bu yol haritası, uluslararası konferansın toplanarak sorunun tüm ilgili taraflarının katılımıyla bir sonuca gidilmesini de, Birleşmiş Milletlerin çözümsüzlüğü teyit ederek adadaki misyonuna son verme kararı almasını da içerebilecektir. İşte böylesi hayati önemi olan bir dönemde cereyan eden hidrokarbon sondajı bağlamında petrol ve doğal gaz krizi, Kıbrıs Sorunu’na kapsamlı bir çözüm bulunması için harcanması gereken enerjiyi tüketmekte ve hem motivasyonu hem de iyi niyeti ortadan kaldırmaktadır.

 

CTP-BG, KKTC ile TC arasında imzalanan “Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Anlaşması”na “Hayır” deme kararı almıştır.

 

Bu çerçevede gerekçelerimiz şunlardır:

1.    Kıbrıs Türk halkının varlığı, kimliği, iradesi göz ardı edilmiştir.

Kıbrıs Türk Halkı’nın adadaki varlığını, tarihinde hiç olmadığı kadar risk altında gördüğü bir dönemde, iradesinin çiğnendiğine dair her gün yeni bir örnekle karşılaşırken “Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Antlaşması” imza sürecinde yaşanan deneyim, endişelerimizin ne kadar haklı olduğunu ortaya koymuştur. Hükümetin, haberdar olmadığı bu anlaşmanın hükümlerinin saptanması konusunda herhangi bir katkıda bulunmadığı apaçık ortadadır.

2.    Cumhurbaşkanı yetkilerini aşmış, Meclisi devre dışı bırakmıştır.

Hükümetini haberdar etme gereksinimi duymaksızın bu anlaşmaya imza koyan Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, açık bir biçimde anayasal yetkilerini ihlal etmiş bulunmaktadır. Üstelik anlaşma metni hükümetler arası bir yaklaşımla kaleme alınmış olmasına karşın, Türkiye Cumhuriyeti adına Başbakan Erdoğan imza koyarken, KKTC adına Hükümetin değil, Cumhurbaşkanının imzalamış olması hukuk dışı bir durum ortaya çıkarmaktadır. Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun mecliste temsil edilen siyasi partilerle konuyu istişare etme gereği duymaması da demokratik bir tavır olarak değerlendirilemez. Dahası, bu anlaşmanın gündeme geldiği ve hatta imzalandığı bir dönemde, KKTC Hükümetinin konu hakkında değil bilgi sahibi olmak, haberdar dahi olmayışı, bizim için asla kabul edilemez. Bu konuda Meclis kürsüsünden açıkça itirafta bulunan Başbakan İrsen Küçük, durumun vahametini çok net olarak gözler önüne sermiş bulunmaktadır.

3.    Kıbrıs Rum yönetimi, çözüm sürecini zora sokacak bir sorumsuzlukla davranmış, arama girişimini ısrarla sürdürmüştür. Türk Tarafı ise karşı tavrıyla aynı hataya düşmüştür.

Kıbrıs Rum Liderliğinin sondaj çalışmalarını böylesi bir zamanda başlatmış olmasının çözüm sürecini sekteye uğratacağı gün gibi ortadayken, bu konuda ısrarlı bir tutum sergilemesi iyi niyetten yoksun bir girişimdir.  Kıbrıs Rum yönetiminin, ada üzerindeki ve etrafındaki canlı ve cansız bütün doğal zenginliklerin adamızda yaşayanların ortak varlıkları olduğu gerçeğinden hareketle, bu tek yanlı girişimini onaylamamız mümkün değildir.  Kıbrıs Rum yönetiminin petrol ve doğal gaz aranmasını çözümün önüne koyması ve engelleyen bir yaklaşımla bunu zorlaması kabul edilemez. Ancak bu girişim karşısında Türk Tarafının takındığı tehditkâr ve “kısasa kısas” tavrı da, iyi niyetli mukabil bir tavır olarak asla değerlendirilemez. Üstelik 21 Eylül tarihinde New York’ta imzalanan Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Anlaşmasıyla, Kıbrıs Sorununa çözüm arayışının samimiyetle sürmesi gereken bir dönemde, ayrılığın derinleşmesine ve sorunun kalıcılaşmasına katkıda bulunulmaktadır.

 

4.    Anlaşma içeriği Kıbrıslı Türklerin hak ve çıkarlarını gözetmiyor. Adımıza imzalanan bu anlaşma için kim, nerede, nasıl bir müzakere yürütmüştür?

KKTC devlet birimlerinin içeriğine hiçbir katkıda bulunmadığı bir anlaşmanın, Kıbrıs Türk Halkı’nın çıkarlarını ne oranda ve hangi kriterler dâhilinde gözettiği ise bilinmemektedir.

5.    KKTC Meclisinin iradesine büyük saygısızlık yapılmıştır.

Kıbrıs Türk Halkının iradesini yansıtması gereken ve egemenliğinin temsil edildiği en yüce organ olan meclisin, hiçbir merhalesinde bilgilendirilmediği bir konuda olumlu bir yaklaşım göstermesi, bizim devlete ve kurumlarına olan saygı anlayışımızla uyumlu değildir. KKTC Cumhuriyet Meclisi, halkımızın iradesini temsil etmeyen maceraperest ve akıbeti meçhul girişimlerin onay mercii olarak görülemez ve bu biçimde gösterilemez. Meclis, Kıbrıs Türk Halkının iradesine uygun bir yasama hizmeti görmek ve bunu yaparken de kimliğini koruma ve güvenli bir geleceğe ulaşabilmesi için çaba sarf etmek zorundadır. Bununla uyumlu olmayan taleplerin sorumluluğu yüce meclise yüklenemez. Dahası her fırsatta “devleti biz kurduk biz yaşatacağız” diyenlerin, devleti ayaklar altına alan girişimlerinin kabul ve onayı bizden beklenmemelidir.

6.    Yapılan anlaşmanın çözüm sürecine bir katkısı yoktur!

Yapılan bu anlaşma ile Kıbrıs Türk Halkı’nın adanın bütününde geçerli hakları ve egemenliği de tartışılır hale gelmektedir. Bir çözümle birlikte fiilen kullanılabilecek bu haklardan bizim feragat etmemiz söz konusu dahi edilemez. Üstelik Türkiye’nin Garanti ve İttifak Anlaşmasından doğan haklarla adadaki ve bölgemizdeki varlığını da uluslararası hukuk bakımından tartışılır hale getirebilecek bir potansiyel taşıyan bu anlaşmanın yaratacağı tehdit, Kıbrıs Türk Halkının dünyadan tecrit edilmişliğinin neden olduğu koşulları daha da ağırlaştırabilecektir.

Kıbrıs Rum Liderliği, attığı yanlış adımı egemenlik hakkına dayandırmaktadır. , Ancak çözümle birlikte oluşacak koşullarda egemenlik kavramı da adada yeniden şekillenecektir. Bu yeni koşullarda ve Federal ilkelere dayalı devlet düzeninde bugün ihlal edilecek hakların telafisi mümkün olamayacaktır. Unutulmamalıdır ki,  mevcut statüko, uluslararası hukuk bakımından “yasal” olsa dahi meşru değildir. Avrupa Birliği üyesi bir yönetimin sadece yasallığa değil, demokratik meşruiyete de dayanması şarttır. Bizler Kıbrıs Rum Liderliğinin oraya koyduğu bugünkü tavrı ve kendi egemenliğini kanıtlamak pahasına Kıbrıs Türk Halkını yok sayarak, toplumsal her türlü hakkımızı bir kez daha ihlal ederek gasp etmesini kabul etmiyoruz. Kıbrıs Sorunu, Kıbrıslı Türklerin ve Kıbrıslı Rumların çıkarlarının en üst düzeyde gözetildiği bir biçimde bir an önce çözümlenmelidir. Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum Liderliklerinin bu konuda tarihsel sorumluluk ve yükümlülükleri bulunmaktadır. Çözümün nasıl olacağı ve hangi ilkelere dayanacağı açıktır. 1977-1979 doruk anlaşmalarıyla belirlenen parametreler ve 23 Mayıs ve 1 Temmuz mutabakatlarıyla izah edilen yapıyla Kıbrıs Sorunu, iki bölgeli, iki toplumlu, toplumların siyasi eşitliğine dayalı olarak iki oluşturucu devletin ortaklığında kurulacak bir federasyonla çözüme ulaştırılmalıdır. Bu hedefe ulaşılabilmesi için gereken bütün müzakere aşamalarından geçilmiştir. Geriye kalan tek şey siyasi irade ve liderliktir. İşte bu aşamada başta garantörler olan Türkiye, Yunanistan ve İngiltere olmak üzere ilgili tüm taraflara ve Birleşmiş Milletlere büyük bir görev düşmektedir. Bu görev, müzakerelerde sağlanan yakınlaşmalardan yola çıkarak uzlaştırma önerileriyle bir masanın etrafında toplanmak ve sonuç almadan kalkmamayı taahhüt etmektir. Bunun yerine yapılacak diğer başka girişimler, sadece sorunu karmaşıklaştırmaya ve zaman kaybına neden olmanın ötesine geçmeyecektir.

Türk tarafından geliştirilen karşı tavrın da doğru olmadığını belirtmek isteriz. Burada her şeyden önce Kıbrıs adasının asli tarafından biri ve kurulacak Federal Kıbrıs’ın müstakbel ortağı olan ve hakkı gasp edilmek istenen Kıbrıs Türk halkının, bu duruma tepkisinin de, onun demokratik kurumlarının iradesi doğrultusunda gelişmesi gerekir. Ortak egemenlik hakkımızın gaspına karşı gelişecek olan tavır hem demokratik hem de Kıbrıs Türk halkının kendi kendini yönetme devinimine güç ve destek katması gereken bir anlayışta olması gerekirdi. Ayrıca Türkiye doğrudan araştırma ve güvenlik meselesi ile ilgili de devreye girmiştir. Böylece maalesef bu durum, ister istemez Türkiye’yi Kıbrıs’a yönelik olarak doğrudan taraf durumuna getirmiştir.

Sadece Kıbrıs ve Türkiye’nin değil, Mısır, Lübnan, Suriye’nin ve elbette Filistin’in methaldar olduğu bir konuda Kıbrıs Sorunu çözümlenmeden daha da ileriye gidecek girişimlerin ortaya konmasını son derece tehlikeli buluyor ve kabul etmiyoruz.

 

7-CTP-BG için en öncelikli ve şaşmaz hedef Kıbrıs Sorununun çözümüdür.

CTP-BG, kurulduğu günden beridir, Kıbrıs Sorunu’nun adil, kalıcı ve karşılıklı kabul edilebilir bir federasyonla çözümlenmesi hedefiyle etkinlik göstermektedir. Tarihsel misyonumuz ve halkımıza olan taahhütlerimiz gereği, bugün de bu uğurda var gücümüzle uğraş vermekteyiz. Kıbrıs Sorununun çözüm parametrelerine aykırı ve barışa engel hiçbir girişimi tarihimiz boyunca desteklemedik ve tarafı olmadık. Vizyonumuz gereği, Kıbrıs Sorununa taraf olan bütün unsurların her türlü girişimini çözüme olan katkısı temelinde değerlendirdik ve buna da devam edeceğiz. Kıbrıs’ı çevreleyen denizlerde ve ada üzerinde olası hidrokarbon yataklarıyla ilgili bütün girişimleri de bu çerçevede değerlendiriyor ve bugüne kadar atılmış bütün adımları, bizi barıştan uzaklaştıran ve sadece ada coğrafyasıyla sınırlı kalmayacak yeni bir çatışma ortamına sürükleyen tehditler olarak değerlendiriyoruz.

Biz gerek içerde, gerekse dışarıda bütün gücümüzle, sağduyulu ve sorumlu davranma çağrımızı yinelerken, çözüm vizyonundan uzaklaşılmaması gerektiğine dair ısrarımızı da sürdüreceğiz. Kıbrıs odaklı yeni bir uluslararası krizin en büyük mağdurunun başta Kıbrıslı Türkler olmak üzere tüm Kıbrıslılar olacağı bilinciyle, çözümü öncelikli hedef olarak gözetmeyi sürdüreceğiz.

CTP-BG, sorunla ilgili somut çözüm önerisini BM Güvenlik Konseyi Daimi üyelerine ve üyesi bulunduğu uluslararası örgütlere gönderdiği mektupta ortaya koymuştur.

 

Bu gerekçelerle, CTP-BG olarak tarafları sağduyulu davranmaya ve halen devam eden arama /sondaj çalışmalarını, çözüme yönelik çabaların olduğu şu günlerde askıya almaya davet eder, meclis gündemine gelen Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Anlaşmasını, Kıbrıs Türk Halkı’nın yüce çıkarlarına olan bağlılığımız gereği kabul etmeyerek, oy doğrultumuzun “ret” olduğunu açıkça beyan ederiz.

 

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 2198 defa okunmuştur